Kırgız Zülfiye örtününce, Kuveyt Crowne Plaza'daki işine son verdiler!
Kuveyt'teki bir grup Türk
arkadaş, 20 yıldır
Ramazan ve Kurban Bayramlarının birinci gününün sabahında eşlerimiz ve çoluk çocuklarımızla beraber kahvaltı yapıyoruz. Erkekler ve bayanların ayrı evlerde yapmış oldukları bu kahvaltılara grubun dışındaki Türklerin yanı sıra,
yabancı misafirleri de dâvet etmeye gayret ediyor ve böylece gurbette hakikî mânâda bir İslâm kardeşliği yaşamaya çalışıyoruz.
İki yıldır Zülfiye adında bir Kırgız kızı da aramıza katılmaya başladı.
Kırgızistan Türk Kolejinde 1 yıl
hazırlık okuduğu için iyi derecede
Türkçe konuşabilen Zülfiye,
Müslüman kızı olmasına rağmen, Kuveyt'e gelmeden önce İslâm dini hakkında (orucun dışında) nerede ise hiç bir şey bilmiyordu. Kahvaltıda bir ara kendisiyle sohbet imkânı buldum ve “Zülfiyecim, hâlâ Crowne Plaza'da çalışıyor musun?” diye sordum.
O da, “Hayır ablacığım. Örtündüm diye oteldeki işime son verdiler” dedi.
Doğrusu, aldığım cevap karşısında şaşırıp kaldım! Kuveyt'te insanların kıyafetlerine karışılmıyor diye biliyordum. Ama yanılmışım. Demek ki, örtüye karşı çıkan zihniyet, Türkiye'de olduğu gibi Kuveyt'te de mevcutmuş!
Zülfiye'den İslâm dini ile hakikî anlamda nasıl tanıştığını ve örtü yüzünden işinden kovulma sürecini okuyucularıma anlatmasını istedim. Sağolsun beni kırmayıp kabul etti. Şimdi ben aradan çıkıyorum ve sizleri Zülfiye ile başbaşa bırakıyorum:
“Nasıl bir ortamdan geldiğimin anlaşılması için biraz geriye gitmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, Kırgızistan yıllarca Komünist Rusya'nın tesiri altında kaldı. Bu yüzden, aslen Müslüman olan annem ve babam tam bir komünist gibi yetişmişler.
Bir Rus gibi yaşayan babam, sadece her işine ‘Bismillah' diye başlardı. İslâm hakkında bildiği tek şey işte bu kelimeydi. Annem ise, İslâm dini hakkında hiç, ama hiçbir şey bilmiyordu. Hatta, bundan 15 yıl önce teyzem namaz kılmaya başlayacağını bildirince, ‘Bu kız cinlendi!' diyerek teyzeme çok kızmıştı. Çünkü, komünist rejim zamanında okullarda en basit bir din bilgisi dahi öğretilmediği için annem dinden çok uzaktı. Zihnine evrim teorisi kazınmış olan annemin din hakkında bildiği tek şey, edebiyat
dersi içinde
efsane kahramanı gibi öğrendiği İbrahim, Davut, İsa gibi
peygamber isimleriydi.
“Aslında annem ve babamın bu hâli tüm Kırgızistan'da yaşanıyordu. Yakın zamana kadar da, Kırgızistan'daki din anlayışı, ölünün ardından bir Fatiha ve üç İhlâs okumaktan ibaretti.
O da, rahmet için değil, ölünün ruhunun kalanlara zarar vermemesi için okunurdu ve bunu ölümün 3. 7. ve 50. günlerinde tekrarlardı!
“Bizim ailece yaptığımız ve dini anımsatan tek şey, yemeklerden sonra duâ okumadan ‘Amin' deyip ellerimizi yüzümüze sürmekti. İşte böyle bir ortamda 12 yaşıma kadar geldim. Teyzem dine karşı eğilim gösterince, ben de ona gidip gelirken kendisinden Fatiha ve İhlâs Sûrelerini okumayı öğrendim. Ama anlamlarını bilmiyordum.
Çocukluğumda yaşlı bir teyzenin başını yere koyup kaldırdığını (secde) görmüştüm. Ben de, bir duvar dibine gidip hem Haç yapıyordum, hem de yaşlı teyzeden görüp etkilendiğim secdeyi!
“15 yaşımda iken lisede çok samimî bir arkadaşım vardı. Babası imamdı. Ablası ise Kuveyt Üniversitesi'nde okuyordu. Bir gün bana dedi ki: ‘Zülfiye sana bir şey öğreteceğim; bunu okuyunca hiç korkmayacaksın. Korktuğunda, Lâ ilâhe illallah
Muhammed Rasûlullah, de' dedi. İşte İslâm hakkında bildiğim şeyler şunlardan ibaretti: Fatiha, İhlâs ve Şehâdet kelimesi.
“Türk Kolejinde 1 yıl hazırlık okudum. Sonra başka okula geçtim. İşte o sıralarda,
şoför olan babam bir kazada ölünce, ‘Niye öldü!' diye hayata
isyan ettim ve babamın ardından
psikolojik olarak çok kötü günler geçirdim. Teyzeme gidince biraz rahatlıyordum. Teyzem, Ramazan orucunu tutardı, ona gidince ben de oruç tutardım. Ama sadece, üç gün başta, 3 gün ortada, 3 gün ise sonda...
“Otelcilik Fakültesinden
mezun olduktan sonra
Dubai'ye gittim. Evim caminin hemen yanındaydı. Hatırlıyorum da, mikrofonlardan Fatiha okunduğunu duyunca şaşkınlık içinde ‘Aaa ben de biliyorum bu okunanı!' demiştim.
Cami içi nasıldır ilk defa Dubai'de görmüştüm ve 26 yaşımdaydım. Kontratım bitince ülkeme döndüm; giderken de yanımda Rusça meâlli Kur'ân-ı Kerim aldım.
Cihad âyetlerini okuyunca, ‘Bu âyetler yanlış tercüme edilmiş olmalı, böyle şey olmaz' dedim ve okumayı bıraktım. Bir müddet sonra, bir Türk firmasından Irak'taki
Amerikan askerî üssünde bulunan bir mağazada çalışmak için iş teklifi alınca Irak'a gittim. Orada başka Kırgız kızlar ve bir de Kırgız teyze vardı. Gençliğinde çok mutsuz ve bunalımlı zamanlar geçirmiş olan bu teyze, Koreli arkadaşlarıyla beraber gittiği bir kilisedeki şarkılı âyinlerden ve Hıristiyanların onu neşe içinde karşılamalarından çok etkilenmiş ve Müslüman doğduğu halde Hıristiyanlaşmıştı. Sonra da bir rahiple evlenmişti. Kırgız teyzemiz, eline geçen her fırsatta
İncil okuyor ve yanımıza gelip bize Hıristiyanlığı telkin etmeye çalışıyordu. 8
Mart Dünya
Kadınlar Günü münasebetini fırsat bilip bize İncil
hediye eden teyze, özellikle de bana kendini anne gibi hissettirip nasihatlar ederdi. Sonra da, ‘Bak kızım, Hıristiyanlık çok kolay bir din. İsa bizim için kendini feda etti o bizi koruyor. İsa'yı kalbine koy mutlu olursun!' diye Hıristiyanlığa dâvet yapardı.
Ben de İslâm dini hakkında bir şey bilmediğim halde ‘Ben Müslümanım ve dinimi asla satmayacağım' diye cevap verirdim.
“Irak'taki işim bitince, Kuveyt, Dubai ve Afganistan'dan iş teklifleri aldım. Ama ben Kuveyt Crowne Plaza'da çalışmaya karar verdim. Otelde çalışmaya başladıktan yaklaşık 2 ay sonra, sonradan Müslüman olmuş Faize* adında bir
Japon Hanım işe girdi. Faize baştan aşağı çok güzel bir şekilde örtünmüştü. Doğrusu onu böyle görünce bir Müslüman kızı olarak kendimden utanmıştım. Faize ile kısa zamanda arkadaş olduk. Ondan bana namaz kılmasını öğretmesini istedim. Faize ‘Ben sana gösteririm; ancak sen namazın usûlüne göre nasıl kılınacağını işin ehlinden öğrensen daha iyi edersin' dedi ve beni İslâm Tanıtma Merkezi'ne götürdü. Buradaki derslere ve daha başka ders halkalarına da katıldım. Bu vesile ile, farklı milletlerden Müslüman olmuş hanımlarla tanıştım. Onların İslâma olan bağlılıklarını ve İslâmın emirlerini yerine getirmek için gösterdikleri çabayı görünce, daha öncede dediğim gibi kendi halimden utandım ve dinimi öğrenmeye karar verdim.
Önce namaz kılmaya başladım, sonra da örtündüm. Kısa etek yerine pantolon çeket giymiş ve başımı da çok düzgün sayılmasa da örtmüştüm.
“Örtününce, işyerimdeki herkes çok şaşırdı. Hatta, Filipinli arkadaşlarım
‘Aaa Zülfiye, sen Müslüman mı oldun?' diye şaşkınlıklarını dile getirince, ben de ‘Ben zaten Müslümanım; hiç beni kilisede gördünüz mü?' diye cevap verdim. Aslında, çok güzel sayılmam, ama bulunduğum yerde iz bırakıyordum. Bu yüzden, otel idaresi benim kısa etekli fotoğraflarımı çekip
poster yapmış ve otelin her tarafına asmıştı!
Örtündükten kısa bir müddet sonra, beni idareden çağırdılar. ‘Zülfiye, resepsion bölümündeki performansın düştü. Bu yüzden, seni telefon operatörü olarak çalıştırmak istiyoruz' dediler. Yüzlerine karşı ‘Siz işteki performansımdan değil, örtünmemden rahatsız oldunuz ve böyle bir karar aldınız' diye şiddetle karşı çıkınca, müdürlerimden biri: ‘Zülfiye biz seni bu şekilde örtülü almadık. Biliyorsun resepsiyonda belli kıyafet giyiliyor' dedi.
“Çok fazla geçmeden de bir bahane bulup işime son verdiler. İşten çıktıktan sonra bir grup arkadaşla umreye gittim. Umrede içim huzur ve imanla doldu. Orada hem dinim için, hem de yeni bir iş için çok çok duâ ettim. Rabbime güveniyordum. O bana en güzel yolu açacaktı. Elhamdülillah;
Allah duâlarıma cevap verdi.
Kasım ayında resmî olarak açılacak olan Kuveyt al-Jumeriah Otelinin insan kaynakları bölümüne kabul edildim.
Şimdi ise, örtü yüzünden işten çıkarıldığımda bana alaylı alaylı bakıp ‘Good luck! / İyi şanslar' diyen arkadaşlar ‘Zülfiye bize de Jumeriah Otelinde iş bulabilir misin?' diye soruyorlar.
“Bana doğru yolu gösterdiği işin Rabbime hamd olsun.”