Yukarı Karabağ'a para yağdırıyorlar

Ermeni diasporası, işgal altındaki Yukarı Karabağ'a para yağdırıyor

Yukarı Karabağ'a para yağdırıyorlar

Binlerce Azeri'nin katledildiği, 800 bin kişinin mülteci durumuna düştüğü bölgeye, çeşitli yerlerden getirilen Ermeniler yerleştirilmiş. Masrafları ise diaspora karşılıyor. Anadolu'da 1915'te yaşanan olayların 'soykırım' olarak tanınmasını isteyen Ermeni diasporası, 15 yıl önce Ermenistan'ın işgal ettiği Azeri toprağı Karabağ'a finansörlük yapıyor. Her yıl düzenli olarak gönderilen milyonlarca dolar bölgeye yerleştirilen Ermeniler için harcanıyor. Binlerce Azeri'nin katledildiği, 800 bin kişinin mülteci durumuna düştüğü işgal ise yaşanan büyük trajediye rağmen bir türlü dünyanın gündemine gelmiyor. Ermenistan, 1992 yılında Hocalı katliamının da yaşandığı olaylar sonunda Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sini işgal etti. Karabağ, göstermelik bir referandumla bağımsızlığını ilan etti. Ermenistan dahil hiçbir ülkenin resmen tanımadığı Karabağ'da bugün bir tek Azeri bile yaşamıyor. Doğdukları toprakları terk etmek zorunda kalan 800 bin Azeri halen mülteci konumunda. Karabağ'a ulaşım sadece Erivan üzerinden yapılabiliyor. 330 kilometrelik Erivan-Hankendi (Stepanakerd) yolu 6 saat sürüyor. Ermenistan-Azerbaycan sınırında derme çatma bir askerî geçiş noktası var. Ne pasaport, ne izin belgesi soruluyor. Karabağ ve işgal edilen topraklar, Ermenistan'ın uzantısı halinde. Yol üzerinde karşılaştığımız ilk Azeri köyü Zabuk'a Ermeniler yerleşmiş. Aralarında Gürcistan'dan getirilenler bile var. Laçin kentinde de durum farksız. Şehir yakılmış, yıkılmış vaziyette. Tahrip edilmiş tank ve askerî araçlar dışında Azerilerden hiçbir iz bırakılmamış. 140 bin kişinin yaşadığı Karabağ'ın en büyük kenti Hankendi sokaklarında dolaşırken Ermeni diasporasının etkisini hissetmemek mümkün değil. Yeni yapılan binaların üzerinde sponsor olan Ermeni asıllı Amerikalı dolar milyonerlerinin isimlerini görmek mümkün. Alek Manukyan'ın şehir merkezinde dev bir heykeli bile var. Dikkat çeken diğer bir nokta ise marketlerin raflarında Türkiye'den gelen malların bulunması. Camiler yıkılmış, evler talan edilmiş İşgal altındaki Şuşa şehri yıkılmış ve yağmalanmış durumda. Kentteki üç büyük camiden birinin kapısı ve pencereleri kapatılmış, yıkık minaresiyle öylece duruyor. Diğer ikisinin de bahçesinde insan boyunda otlar bitmiş. Çatıları ve içi harap halde, çinileri tamamen sökülmüş. Bahçedeki mezar taşları kırılmış. Ermeni askerler ise sınır bölgesinde sürekli eğitim yapıyor. 15 yıllık işgal, Karabağ'da Azeri izi bırakmamış Yukarı Karabağ'da faaliyet gösteren bir sivil toplum örgütü temsilcisi Davit Melkumuyan. Avrupa Komisyonu'ndan bir davet alıyor. Vize için gerekli olan davetiyeyi yaşadığı yer olan Yukarı Karabağ'ın Hankendi (Stepanakerd) şehrine bekliyor. Fakat Brüksel davetiyeyi DHL ile Bakü'ye gönderiyor. Çünkü Avrupa Komisyonu da Azerbaycan ve diğer ülkeler gibi Karabağ'ı Azerbaycan'ın bir parçası olarak görüyor. Oysa Yukarı Karabağ'da yaşayan Ermeniler 1991 yılında referanduma gitmiş, Azerilerin protesto ederek katılmadıkları oylama sonucu bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi. Sonrasında gelişen savaşta ise Ermeniler, Karabağ ile birlikte etrafındaki 5 bölgeyi işgal etmişti. Yukarı Karabağ ile Azerbaycan arasındaki bütün bağlar kopmuştu. Azerbaycan topraklarının yüzde 20'si işgal edilmişti. 1994 yılında ateşkes ilan edildikten sonra AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) çerçevesinde müzakereler sürse de fiili durumda herhangi bir gelişme olmadı. Davit'in yaşadığı güncel sorun 15 yıldan fazla süren Yukarı Karabağ meselesindeki çözümsüzlüğün en somut göstergesi. Bugün Yukarı Karabağ'a sadece Ermenistan üzerinden ulaşılıyor. 330 kilometrelik Erivan-Hankendi (Stepanakerd) yolu 6 saat sürüyor. Büyük bölümü Ermenistan sınırları içinde geçen yolculuktan sonra Yukarı Karabağ ile Ermenistan arasında koridor görevi yapan ve işgal altında olan Laçin'e yaklaşıyoruz. Araçlar trafik polis tarafından durduruluyor. Yol talimi yapan Ermeni askerleri için kesilmiş meğer. Bu bile bölgedeki gerilimin ilk işaretlerini veriyor. Cipinden talimi yöneten komutan, askerleri güçlerinin sınırlarını zorlayarak koşturuyor. 10 kilometre sonra Laçin vadisine inip, köprüyü geçer geçmez görülen ilk şey derme çatma bir askeri geçiş noktası. Aynı zamanda işgal bölgesinin başlangıcı... Ciddi bir sınır kontrolü yok. Ne pasaport, ne izin belgesi soran var.. Karabağ ve işgal edilen topraklar adeta Ermenistan'ın bir uzantısı. Birkaç kilometre sonra hemen sağda, derenin kenarında terk edilmiş izlenimi veren bir köy var. Burası savaştan sonra Azerilerin terk ettiği Zabuk köyü. Köy perişan halde. Şanslı olan evlerin dört duvarı kalmış. Hiç kimsenin yaşamadığı düşünülen köydeki sıra sıra bal kovanları bir hayat olduğuna dair ipucu veriyor. İlk karşılaştığımız kişi Gürcistan'dan 1995'te geldiğini söyleyen ve soyadını vermekten çekinen Grişa. 'Buraya kendi isteğimle geldim ve yerleştim. Toprakla uğraşıyorum.' diyen Grişa'ya neden buraya geldiğini sorduğumuzda, "Bir Ermeni'ye 'neden buradasın' diye sorulmaz. Çünkü bir Ermeni bir yerde doğar, bir başka yerde büyür, sonra bir yere göçer, herhangi bir yerde de ölür." cevabını veriyor. Grişa, köyü terk etmek zorunda kalmış Azerilere ait evlerden birinin etrafını çevirmiş ve sahiplenmiş. Bir odanın çatısını onararak hayatını sürdürüyor. İşgalin ardından yaşanan kaos sonrasında kendisi gibi gelenlerle 40 hane olmuşlar. Bunu yaparken de kimseye sorma gereği duymamışlar. Şu anda köyde yaklaşık 120 kişi yaşıyor. İmkan bulursa teneke levhalarla çevirdiği bahçeyi ve evin kalan odalarını da onaracağını söylüyor. Köyde konuştuğumuz ikinci kişi ise Sonya. 30 öğrencisi bulunan köyde öğretmenlik yapan Sonya, 9 yıl önce Azerbaycan Taşkesen'den gelmiş. Oradaki evi hakkında haber alamıyor. Ama Bakü'yü çok özlemiş. 'Bir gün Bakü'de tekrar yaşamak ister misin?' sorumuza ise 'Her şeyin düzeleceğine inanıyor musunuz?' diyerek umutsuzluğunu dile getiriyor. Karabağ'ın sponsoru diaspora Zabuk'tan yaklaşık beş kilometre sonrası Laçin. Durum yine de farklı değil. Burası bölgenin önemli merkezlerinden olduğu için başta postane binası, müze, sinema olmak üzere kentin ekonomik ve sosyal yaşamının mekanları yanmış yıkılmış vaziyette. Ayakta kalan büyük yapılar ise karakol ve hastane olarak kullanılıyor. Burada da Azerilerden herhangi bir iz kalmamış. Sağda solda Azerbaycan'a ait tahrip edilmiş tank ve askeri araçlar var sadece. Sivil binalara da el konulmuş. Karanlık olmadan Hankendi'ye varmak için tekrar yola koyulduk. 40 kilometreyi yaklaşık bir buçuk saatte alırken buralara neden 'Yukarı Karabağ' denildiğini de anlamış olduk. Çünkü sıra sıra yüksek dağlar, derin vadilerin arasından giden yol insanın başını döndürmeye yetiyor. Soğuk ve karlı dağlar arasındaki yolculuğun sonunda yemyeşil yaylalar ve güzel bir bahar akşamı bekliyor bizi Hankendi'de. 140 bin kişinin yaşadığı Karabağ'ın en büyük kenti Hankendi, klasik Sovyet mimarisinin tipik özelliklerini taşıyor. Büyük bir meydan, geniş bulvarlar, çok katlı sosyal konutlar ve kamu binaları... Dikkatlerden kaçmayacak kadar çok sayıda yeni yapılar ise beton ve cam giydirme gibi modern tekniklerle yapılmış. Hankendi sokaklarında dolaşırken Ermeni diasporasının etkisini hissetmemek mümkün değil. Çünkü anaokulundan konservatuarlarının yenilenmesine, asfalt ve yol çalışmalarına kadar her yere diaspora kaynak akıtmış. Zaten bunu anlamak için de binaların üzerlerine bakmak yeterli. Çünkü yeni yapılan kamu binalarının üzerinde sponsor olan Amerikalı Ermeni asıllı dolar milyonerlerinin isimlerini görmek mümkün. Hatta Karabağ'a en büyük yardımı yapan ve 1996'da ölen Alek Manukyan'ın şehir merkezinde dev bir heykeli bulunuyor. Diasporanın yardımları Hankendi'de bizzat görüştüğümüz tanınmayan Karabağ'ın Dışişleri Bakanı Georgi Petrosyan'a göre yılda yaklaşık 9-10 milyon doları buluyor. Bu rakam Karabağ bütçesinin üçüncü büyük gelir kaynağını oluşturuyor. Telemaraton adı verilen canlı yayınla televizyonlardan gerçekleşen program sonucunda diasporadan Karabağ için geçtiğimiz yıl 13 milyon dolar para toplanmış. Hankendi'de dikkatleri çeken diğer bir nokta da 500 dolarlık Fransız konyağının satıldığı lüks marketlerin diğer raflarında Türkiye'den ikinci ve üçüncü ülkeler aracılığıyla giden ve büyük rağbet gören Türk malları. Buralarda domatesten çaya, çoraptan buzdolabına kadar her türlü Türk malı ürünü bulmak mümkün. Zaman - Selehattin Sevi
<< Önceki Haber Yukarı Karabağ'a para yağdırıyorlar Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER