İŞTE O AÇIKLAMALAR
Sizin yabancı şirketlere büyük ihaleler verirken Türk şirketlerle beraber olma şartını getirdiğinize dair bir bilgiye ulaştım. Doğru mu bu?
BARZANİ: Doğrudur. Yakınlarda
Güney-Korelilerle takriben 12 milyar dolarlık çeşitli alanlarda ihale görüşmeleri yaptık. Hepsine de mutlaka partner olarak Türk şirketleriyle beraber gelmelerini söyledim. İstiyoruz ki ilişkilerimiz ve
işbirliğimiz her alanda
Türkiye ile olsun. Bunu da Türkiye sevgimizden dolayı yapıyoruz. Kimse başka türlü yorumlamasın bunu. Bizler onurlarına düşkün bir milletiz. Kimseyi ne tehdit ederiz, ne de kimsenin tehdidinden korkarız. Baskıya ve tahakküme gelmeyiz. Ama bize bir adım dostça yaklaşana da biz on adım yaklaşırız. Ve dostumuz için her şeyi yaparız. Türkiye'ye ağabey olarak biçtiğimiz rol budur. Türkiye bir adım atarsa biz on adım atarız. Biz Türkiye ile aramızda oluşan ön yargıların aşılacağına yürekten inanıyoruz. Aramızda halledemeyeceğimiz bir meselemizin olmadığına inanıyoruz. Temenni ediyorum ki rahmetli
Özal döneminde başlayan ilişkilerimiz Cumhurbaşkanı Gül ve
Başbakan Erdoğan döneminde stratejik bir derinliğe kavuşsun. Bunun için üstümüze düşen neyse onu yapacağımızdan Türk halkının da Türk hükümetinin de şüphesi olmasın. Gazeteniz aracılığıyla ağabey olarak hep zor zamanımızda yanımızda gördüğümüz Türk halkına, halkım adına en içten
selam ve hürmetlerimi sunuyorum.
Bölgenizin yeniden imar ve inşasında Türk şirketlere biçtiğiniz rol nedir? Daha doğrusu bu konuda Türkiye'den bir beklentiniz var mı?
BARZANİ: Biz başka ülkelerden önce Türkiye'nin imar ve inşa faaliyetlerimizde yanımızda olmasını istiyoruz. Türk şirketlerine bu yüzden katkı sunuyoruz. Onların buraya gelmesini
teşvik ediyoruz. Başkalarından önce onları
tercih ediyoruz. Türkiye'den beklentimiz, yalnızca
ekonomik değildir. Biz stratejik bir ilişkiden yanayız. Bizim üzerimizden
Bağdat'a ulaşmak çok daha kolaydır. Biz gerçek bir dost ve kardeş olarak Bağdat siyasetinde de Türkiye'nin önünü açabiliriz. Türkiye'nin hem siyaseten, hem de ekonomik anlamda güçlenmesinde önemli katkılar sunabiliriz. Bizim stratejik derinlikten kastettiğimiz, bu çok yönlü işbirliğidir. Türk ordusunun
PKK'ya yönelik hava ve kara
operasyonuna tepki gösterdiniz.
Niçin?
BARZANİ: Sebebi açık: Operasyon yapılan
bölge bizim bölgemiz. Buna rağmen ne bizim onayımız isteniyor, ne de bize bilgi veriliyor. Bölgemize bizi muhatap almadan yapılan bu tarz operasyonlara tepki koymamızdan daha
doğal bir şey olamaz. İkincisi, birlikte yaşadığımız deneyimler var. Kaç kez PKK'ya dönük operasyonlar yaptık beraberce. Türkiye tek başına kaç kara ve hava operasyonu yaptı. Sonuç ortada. PKK bitirilebildi mi? Bizim de bir halkımız var, bizim de bir kamuoyumuz var. Bizim iç dengelerimiz ve hassasiyetlerimiz var.
TÜRKİYE BİZİ ANLAMALI
Türkiye'nin PKK konusundaki hassasiyetini anlıyoruz. Ama Türkiye'nin de bizi anlamasını istiyoruz. Bölgemizde bazı Türk birlikleri var. PKK ile birlikte savaştığımız dönemde bizim de iznimizle konuşlanmış birliklerdir bunlar. Anlaşmamıza göre, bu birlikler, yerel birimlerimizin izni olmadan faaliyet gösteremez. Ancak son olayda Bamerni'deki zırhlı birlik bırakınız bizim onayımızı almayı bize danışmadan kullanılmak istendi. Tabii halkımız ve yerel
yönetim birimlerimiz buna tepki gösterdi. Başkan
Barzani bizzat olay yerine giderek bir çatışmanın çıkmaması için elinden geleni yaptı.
ONUR KIRICI BULUYORUZ
Şimdi parlamentomuz toplanıp bu birliklerin topraklarımızı terk etmesi gerektiği yönünde oy birliğiyle bir karar aldı. Bu kararı yürütme yetkisi bende. Ama ben Türkiye'nin hassasiyetini bildiğim için büyük bir sorumluluk örneği sergiliyorum. İhtilafları çoğaltmak kolay. Düşmanlıkları körüklemek kolay. Zor olan her şeye rağmen dostlukları çoğaltmaktır. Toplumsal heyecanların ve öfkenin aklın önüne geçtiği
kriz dönemlerinde dostluk ve kardeşlik duygusunu yok edecek davranışlardan kaçınmak gerekir asıl... Ama biliyorum yapıcı ve uzlaşmacı davrandığımızda da Türk basınından bazıları bunu "korktuğumuz" veya "korkudan
ağız değiştirdiğimiz" biçiminde yansıtıyor. Bu tür yorumları da bizler onur kırıcı buluyoruz. Aşağılayıcı buluyoruz.
Kara operasyonu olursa Türkiye'ye karşı direniriz dediniz mi?
BARZANİ: Doğrudan bize dönük bir düşmanlık olursa elbette direniriz. Bunda anlaşılmayacak bir yan yok. Ama bizatihi bizler
hedef alınmadığımız sürece, yani bizim vatandaşlarımıza ve
sivil yerleşim birimlerimize yönelik bir saldırı olmadığı sürece Türkiye'ye karşı niye direnme çağrısı yapalım ki? Ne yazık ki Türk medyası bu konuda da sözlerimizi çarpıtma yoluna gitti. Ne Başkanımız
Mesut Barzani ne de ben hiçbir zaman Türkiye'nin yalnızca PKK'ya karşı atacağı askeri adımlarda Türkiye'ye karşı direneceğimizi söyledik. Topraklarımızı kim işgal etmek isterse etsin onlara karşı sonuna kadar direneceğimizi söylemek niçin Türkiye'ye karşı düşmanca bir laf olsun ki! Halkımız arasında şu
inanç yayılsın istemeyiz: PKK bahanesiyle aslında Türkiye bize gözdağı vermek istiyor! Bizim de bir kısım medyamızda bu tür yayınlar yapılmıyor değil. Bu kanaat yayılırsa kardeşliğimiz zarar görür.
ELLERİNİ GÜÇLENDİRİYOR
Bunu engellemeye çalışıyoruz. Türkiye de bu konuda bize yardımcı olmalıdır. Bizim bölgesel yönetimimizi Türkiye için tehdit edici bulduğunu belirten açıklamalar, Başkanımız Barzani'yi aşağılayan demeçler halkımız arasında bu tür
propaganda yapanların elini güçlendiriyor. Son kara operasyonunda sivil yerleşim birimlerimize yönelik saldırı olmadığı için anlayış gösterdik. Uçaklarla
imha edilen köprülerimiz köylülerimizin kullandıkları köprülerdi. Üstelik bu köylerimiz, geçmiş yıllarda birebir PKK'nın saldırıları dolayısıyla
mağdur olan köylerimizdi. Bir tek bu konuda tepkimiz oldu.
Türkiye ile nasıl ilişki istiyorsunuz?
NEÇİRVAN BARZANİ: Biz gelip geçici veya taktiksel bir ilişki değil, güçlü ve kalıcı bir dostluk ilişkisi istiyoruz. İlişkimizin bu anlamda stratejik bir derinliği olsun istiyoruz. Oturup konuşalım her zaman ve her konuda. Varsa bir problem çözelim istiyoruz. Biz stratejik dostluğa büyük bir önem atfediyoruz.
Türkiye sizi resmen tanısın anlamına mı geliyor bu sözleriniz?
BARZANİ: Türkiye'nin hassasiyetlerinin farkındayız. Ama Türkiye de bilsin ki bütün dünya bizi tanıyor. ABD,
İngiltere ve diğer büyük devletler bizi tanıyor.
Rusya Erbil'de başkonsolosluk açtı. Başkaları açmak için
hazırlık yapıyor. Bütün bir dünya hem ticari hem de siyasi açıdan bizimle ilişki geliştiriyor. Bakınız İran'a gidiyorum. Orada "
Irak Kürdistan Bölgesinin Başbakanı" olarak karşılanıyorum. Bizim de bir gerçekliğimiz var. Varlığımızı ve meşruiyetimizi Irak anayasasından alıyoruz. Kendi başımıza bir devlet değiliz. Irak Anayasasında bölgemizin adı da geçiyor, statüsü de belirlenmiş durumda. Türkiye'nin iç sıkıntılarının elbette farkındayız. Acelemiz yok. Bu aşamada da pekala birbirimizle çok daha iyi
diyaloglar halinde olabiliriz.
Bunun önündeki engelin PKK olduğu iddiasından mutlaka haberdarsınızdır. Bölgesel Yönetim olarak sizin PKK'ya arka çıktığınız iddiasına ne dersiniz?
BARZANİ: Biliyorum, sorun PKK'dır diyorlar. Bu iddialar doğru değil. Biz PKK'ya arka çıkan ve onları himaye eden bir
Hükümet değiliz. PKK, Türkiye'nin içinden doğan bir oluşumdur ve ne yazık ki bizim topraklarımızda faaliyet göstermektedir. PKK'nın kontrolü ve denetimi zor. Dağlarımızda üslenmiş olmasından biz de rahatsızlık duyuyoruz. PKK, Türkiye'nin kendi iç sorunlarından besleniyor. PKK, Türkiye'ye nasıl zarar veriyorsa bize de zarar veriyor. Türkiye'ye nasıl düşmanlık besliyorsa bize karşı da düşmanlık siyaseti izliyor. PKK bizim de kazanımlarımızı tehdit ediyor. Geliştireceğimiz dostluk ilişkilerinin önünü kesiyor. Türkiye ile aramızı bozuyor. Açıkça söylüyorum işte: Biz asla PKK'nın dostu değiliz. Ve biz hiçbir şekilde PKK'yı Türkiye'ye karşı koruyan ve kollayan bir düşmanlık siyasetinin içinde de değiliz. Biz Türkiye ile 1990'lı yıllarda defalarca PKK'ya karşı savaşım verdik. PKK partimizin önde gelen değerli yöneticilerini katletti, 3 bin 500 insanımızı şehit etti, köylerimize zarar verdi.
Mam Celal PKK için "müşterek bela" diyor. Siz de buna katılıyor musunuz?
BARZANİ: PKK Türkiye'nin bir iç sorunudur ama bizim dağlarımızda üs kurup bize de zarar verdiği için bizim de bir sorunumuz haline dönüşmüş durumdadır. Doğru "müşterek bela"dır, ama öncelikli çözüm Türkiye'ye aittir. PKK sorununun sadece askeri yöntemlerle çözülemeyeceğini söylediğimiz zaman bazıları bu sözümüzü "PKK'yı himaye amaçlı" söylediğimiz biçiminde değerlendirip eleştiriyordu. Şimdi Başbakan Erdoğan da Cumhurbaşkanı Gül de, askeri yetkililer de bunu söylüyor. Türkiye'de bir
Kürt gerçekliği vardır. PKK sorununu bundan ayrı görmek lazım... PKK ayrıdır, bir halkın hakları ayrıdır... Biz Kürdistan Bölgesel Yönetimi olarak karşılıklı diyalog ve çözüm sürecinde üstümüze düşen her şeyi yaparız. Geçmişte yaptık. Gerekirse gene yapmaktan kaçınmayız.
Somut olarak bir öneriniz var mı?
BARZANİ: Mam Celal'in PKK için kullandığı "müşterek bela" tanımı Türkiye'de çok tutuldu. Madem öyle o zaman birlikte olmamız gerekmez mi? Türkiye bizi tanımadan ve bizimle hiçbir şekilde ilişkilenmeden bu meseleyi çözemeyeceğini pekala biliyor. Sadece Bağdat Hükümetiyle ilişkilenmek yetmiyor, çünkü PKK Bağdat'ta bulunmuyor. Ne yazık ki bizim bölgemizde bulunuyor. Bu bölgenin de bir hükümeti var. Türkiye nedense bizi tanımıyor ve bizimle işbirliğine girmekten kaçınıyor. Sonra da kalkıp kendisine niçin yardımcı olmadığımız için bizi eleştiriyor. Bu eleştirileri hak etmiyoruz. İşbirliğine açık olduğumuzu söylüyoruz. Bu işbirliği mekanizmalarını birlikte oluşturalım diyoruz. Daha önce müşterek bir
komisyon kurulsun denildiğinde o komisyonun içinde Kürdistan bölgesel hükümetinin temsilcisi bulunduğu için "hayır" denildi. Peki bu durumda ne yapmamız isteniyor? Bir katkı sunmamız isteniyorsa bizimle ilişkilenmeden nasıl olabilir bu? "Müşterek komisyon" önerisi, somut bir öneridir. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Mam Celal bunu Ankara'da dile getirdi. Biz karşılıklı saygı temelinde her türlü işbirliğine açık olduğumuzu söylüyoruz.
PKK ayrı, Kürt halkının hakları ayrı dediniz... Bunu biraz açar mısınız?
BARZANİ: Türkiye'nin bir iç sorunu hakkında konuşmak istemem. Bu konuda yıllara dayanan deneyimlerimiz var. Şayet istenirse kendi önerilerimizi Türk hükümetiyle paylaşmaktan kaçınmayız. Ama Türkiye'nin iç sorununun çözümüne dair görüşlerimizi kamuoyu karşısında veya basın yoluyla anlatmaktan kaçınırız. Çünkü Türkiye'nin içişlerine müdahale eden bir görüntünün oluşmasına izin vermeyiz. Hiç kimsenin bir başkasının içişlerine karışmaya hakkı yoktur. Genel anlamda şunu söyleyebilirim:
Kürtler silahı sevmez. Kürtler kendi sorunlarının
demokrasi içinde çözülebileceğine inanırlarsa asla başkaca yollara sapmaz. Başka yollara sapanların da ardından gitmezler.
Siz PKK'ya hiçbir şekilde arka çıkmadığınızı söylediniz. Ama sizin PKK'lılara "peşmerge kartları" dağıttığınız ve PKK'lı yaralıları Erbil'deki hastanelerde tedavi ettiğiniz iddia ediliyor...
BARZANİ: Türk gazetelerinde zaman zaman bu iddiaların çıktığından ben de haberdarım. Bu yalan iddiaları duyduğumda üzülüyorum. Kim bunları iddia ediyorsa ispatlasın. İspat, iddia sahibine ait değil midir? Böyle bir şey kesinlikle söz konusu değildir. PKK'lılara "Peşmerge kartı" verdiğimiz veya PKK'lı yaralılara hastanelerimizi açtığımız iddiası kesinlikle doğru değildir. Erbil, Türkiye'ye çok uzak bir yer değil. Bu iddiayı kim dile getiriyorsa buyursunlar gelsinler, hastanelerimizi dolaşsınlar. Hangi hastanelerimizde tedavi ettiğimiz iddiasında bulunuyorlarsa o hastanelerimizi kendilerine açalım. Sizin aracılığımızla böyle bir teklifte bulunuyorum. Bizim haberimiz ve bilgimiz dahilinde böyle bir şey olmaz. Buna izin vermeyiz. Bu iddiaları kesin bir dille yalanlıyorum. Dostluğumuzu ve kardeşliğimizi bozmaya dönük bu tür asılsız haberleri yayan çevreleri de esefle kınıyorum. Her konuda dürüst olmak gerekir.
Dostlukta da düşmanlıkta da... Yalana, karalamaya ve kandırmacaya tenezzül etmemek lazım...
BUGÜN