Hz. Aişe, ‘
yardım’ ve ‘vermek’ deyince her zaman farklı bir duruş sergilemiş, eve gelen her şeyi en kısa zamanda dağıttığı gibi,
Efendimiz’in (sas) vefatından sonra o evi de satarak gelirini ihtiyaç sahiplerine bağışlamıştı.
Avrupa’nın kalbinde yüzyıllar sonra Aişe’lerin mesajıyla tanışan bazı
Boşnak kadınlar da onu hatırlatan fedakârlıklar gösteriyordu 15 yıl önce.
Bosna Savaşı’nda “Evin bize lazım” diyen
Aliya İzzetbegoviç’in oğluna, “Sadece evimi değil, tarlamı da alın, her şeyimi alın” nidasıyla mukabele eden Sida Nine, bu “fedakâr Ayşe’lerin” en başında geliyordu.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa topraklarında yaşanan en büyük kıyım olan meş’um
Srebrenitsa katliamının 12. yıldönümünün anıldığı günlerde yolumuz
Saraybosna’ya düştü. 15 yıl önce başlayan Bosna Savaşı, Avrupa’nın orta yerinde eşine az rastlanan hunharlıkta katliamlara sahne olacaktı.
Sırp muhasarası altında inleyen Saraybosnalı Müslümanların tek ‘çıkışı’ kalmıştı. BM kontrolündeki uluslararası havaalanı… Sırp çetniklerin mevzilenmediği tek hâkim mekân da havaalanı cenahındaki İgman Dağları idi. Aliya İzzetbegoviç ve arkadaşları direniyordu; ama şehrin dayanacak gücü kalmamıştı. Ateş altında yaşayan Saraybosnalılar bahçelerdeki otları bile yemeye başlamıştı. Açlıktan ölenler bile vardı. Bir ‘nefese’ ihtiyaç vardı. Yani BM komutasındaki havaalanının altından
tünel açmaya... Ama Sırpların her yeri gözetlediği bu bölgede tünele nereden ve nasıl başlayacaklardı?
BANA TÜNELDEN BAHSETMEDİLER
“Bir gün Aliya İzzetbegoviç’in oğlu Bakir, beraberinde birkaç askerle bizim eve geldi. ‘Bu ev bize lazım’ dediler...” Bosna Savaşı’nın seyrini değiştiren, şehrin soluk almasını sağlayan, askerlere
silah ve
cephane, Saraybosna halkına
yiyecek sağlayacak tünelin kazılması için evini hiç düşünmeden feda eden Sida Kolar böyle anlatıyor o ‘tarihî’ anı. Boşnak ninenin gözlerinin içine bakarak 1993 senesine gittik.
Nisan 1992’den, tünelin açıldığı tarihe kadar, yaklaşık 1300 gün, yani tam 44 ay kuşatılan, dünya ile irtibatı kesilmiş Saraybosna’ya… Savaşın başında 526 bin olan nüfusu bir yıl sonra 380 bine düşen, ölülerini defnedecek
mezar bulamayan
Osmanlı yadigârı o güzelim kente...
Sırp mevzileri arasında, uluslararası havaalanının altından özgür dünyaya açılan, 800 metre uzunluğunda, 1 metre genişliğinde ve 160 cm yüksekliğindeki tünel için ölümü göze alan 79 yaşındaki Sida Kolar hikâyeyi en başından alıyor: “Bir sabah
bomba sesleriyle uyandık. Ne olduğunu anlayamamıştık. Bir hafta, iki hafta, bir ay, iki ay demeden ve hiç ara verilmeden bombalar
sağanak sağanak yağıyordu. Etrafta Sırp ve BM askerleri vardı. Evimiz havaalanına yakındı. Biz Sırplara gözükmemek için evin altındaki mahzende saklanmaya başladık. Olan bitene anlam veremiyorduk. Bizim Sırp komşularımız vardı. Bu yüzyılda savaş mı olurdu?”
MÜCAHİTLERİN SİDA ANASI
Sida Nine, savaş başladığında şu an müze olarak kullanılan tünelin bir ucunun açıldığı evde yaşıyordu eşi, oğlu ve torunuyla birlikte. Bombalardan onun evi de nasibini almaya başlamıştı. Ve bir gün, Aliya İzzetbegoviç’in oğlu Bakir, bir grup askerle çıkageldi: “Buraya geldi (oturduğu evin bahçesini gösteriyor). Bize dedi ki ‘Biz burada bir şey yapacağız. Bu ev bize lazım’. O an tünelden bahsetmedi. Ben kendisine hiç tereddüt etmeden, ‘Alın evimi… Tarlamı da… Hepsi sizin olsun’ dedim. Beni, eşimi, oğlumu ve torunumu buraya yakın bir bölgeye götürdüler. İki ay sonra tekrar buraya geldim. Baktım bir kazı çalışması var.”
4 ay 4 gün sürdü Boşnaklara hayat verecek tünelin yapımı. Sida Nine de ikinci aydan sonra öğrenmişti tünelin yapıldığını. Artık askerlere yardım ediyordu. Tünelden çıkartılan topraklar gece araziye dağıtılıyor, Sırpların tünel inşaatından haberdar olmaması için azami gayret sarf ediliyordu. Kocası, oğlu ve torunundan ayrı yaşadı bu süre zarfında. Sida Nine, askerlerin annesiydi artık. Kâh yemek yapıyor, kâh su getiriyor, kâh ateş yakıyordu tünelin ucundaki evde. Evini verdiği için Sırplardan hiç korkmamış; bilakis “Bosna’nın ağzı” olarak nitelediği tünelin yapımına vesile olduğu için sevinçten gözleri parlıyor Sida Kolar’ın.
Kahraman nine, hem yaşlılığın hem de kadın olmanın zorluğunu bir arada yaşıyordu o zor şartlarda. “Buradaki tek kadın bendim. Zor günler yaşadım. Ama hiç şikâyet etmedim. Sustum. Erkekler savaştı. Hepsi bana anne diyordu. Ben onların annesiydim.
Askerlere yemek geldiğinde bana da veriyorlardı.
Yemek gelmediğinde ise hepimiz açtık.” Ramazanda oruç tutuyorlardı. Zaten çoğu zaman aç oldukları için oruç tutmak zor gelmiyordu onlara. Savaş boyunca geceleri neredeyse hiç
rüya görmediğini söylüyor Boşnak nine. Çünkü çok az uyuyormuş.
Tünelin öbür tarafında, yani şehrin içinde hiç akrabası yokmuş Sida Kolar’ın. Tünelden ilk geçtiğinde neler hissettiğini soruyoruz. Bize ibretlik bir
cevap veriyor: “Ben tünelden hiç geçmedim ki! Benim görevim değildi oradan geçmek. Benim görevim askerlere su vermek, yemek yapmaktı.”
UNUTAMADIĞI İKİ GÜN
Saraybosna’ya Sırp bombardımanı,
sniper kurşunları yağmaya devam ediyordu. Boşnak nine, oğlunun koluna şarapnel parçasının isabet ettiği, torununun mahzende kaldığı günü hiç unutamıyor: “Tam tünelin girişine bomba düştü. Onlarca asker öldü. Etraf kan gölüne dönmüştü. Ben az ilerdeydim. Oğlum ve torunum o an evin yanındaydı. Ana
baba gününe döndü burası. Onları aradım. Sonra ikisini de aşağıda buldum. Oğlumun koluna şarapnel parçası saplanmıştı. Torunuma ise çok
şükür bir şey olmamıştı. Ama savaş devam ediyordu. Herkesin her an ölebileceği bir atmosfer vardı. Bu şuurla yaşıyorduk.”
Bir de savaşın bittiği günü unutamıyor: “Bir gün askerler her zamanki gibi dağlardan geldi. İçlerinden birisi boynuma sarıldı; ‘Anacağım savaş bitti’ dedi. Diğerleri de çok sevinçliydi. Artık insanlar ölmeyecekti.
Bayram günü gibiydi o gün. Çok sevinmiştik.”
Savaştan sonra bir “Aişe’lik” daha yapmış Boşnak ninemiz. Savaş sırasında tarlasıyla birlikte terk ettiği evini, Aliya İzzetbegoviç’e bağışlamış. Boşnak lider de efsanevi evin müzeye çevrilmesi talimatını vermiş. Sida Kolar, savaş sırasında ve sonrasında yaptıklarından dolayı herhangi bir
ödül veya
madalya da almamış. “Böyle bir beklentim yok; zaten devletimizin gücü de ortada.” diyor içini çekerek.
TORUNU TÜRKİYE’DE OKUYOR
Müze ziyaretçilere açık; ancak tünelden havaalanının diğer tarafına geçiş kapatılmış. Evin altında yaklaşık 10 metrelik bir tünel bulunuyor. Sida Nine, müzeye en çok da Türk ziyaretçiler geldiği zaman heyecanlanıyor: “Buraya dünyanın dört bir yanından insanlar geliyor. Çoğuyla karşılaşmıyorum bile. Ancak Türkler gelince arkada bulunan kulübemden çıkarak onlara hoşgeldiniz diyorum. Kahve ikram etmeye çalışıyorum. Benimle fotoğraf çektirmek istiyorlar; seve seve kabul ediyorum. Çünkü Türkleri çok seviyorum.” Savaş sırasında tünelden birkaç Türk doktorun da geçtiğini hatırlatıyor bu arada. Boşnak ninenin büyük torunu da
Ankara’da askerî lisede okuyormuş.
Onun bir özelliği de İkinci Dünya Savaşı yıllarına yakından şahitlik etmesi. “O zaman
genç kızdım, şimdi yaşlıyım.” diyor. Bosna Savaşı’ndan sonra hayatında ne değiştiğini sorduğumuzda ise şu cevabı veriyor
bilge kadın: “Savaş zamanı bir elbisem vardı. Şimdi iki elbisem var.”
Dünya Savaşı’ndan yarım asır sonra aylarca birlikte yaşadığı Boşnak askerler şimdilerde “annelerinin” ziyaretine gelip
kahvesini içiyor. Bu ziyaretlerde de çok duygulanıyor Sida Kolar. Boşnak halkının tünel ziyaretine pek rağbet etmemesini ise şöyle yorumluyor: “Savaşı hatırlamak istemiyorlar. Ama 10 sene daha geçsin, onlar da gelmeye başlar. Ben görmesem de!..”
AKSİYON