Yahudi teşkilatı ADL'nin bu konudaki tutum değişikliğinin,
örgütün geleneksel çizgisinden bir sapma olduğunu belirten
Peres, "Umarım eski pozisyonlarına dönerler. Örgütün başkanı ile konuştum. Bana
Amerikan Kongresi'ndeki tasarıyı
desteklemeyeceklerini ve
Başbakan Erdoğan'ın tarihçilerden oluşan komite kurma fikrini destekleyeceklerini söylediler." dedi.
Abdullah Gül'ün
cumhurbaşkanı seçilmesinden birkaç saat önce Kudüs'teki makamında Zaman'a kapsamlı bir
röportaj veren Cumhurbaşkanı Peres, başta Amerika'daki bazı neo-con ve Yahudi çevreler olmak üzere
AK Parti ile ilgili dile getirdiği kaygıların temelsiz olduğunu, bu konuda endişe duyanların Başbakan Erdoğan'ın icraatlarına bakması gerektiğini vurguladı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü tanıdığını ifade eden tecrübeli devlet adamı Peres, onun
modern dünyanın bir insanı olduğunu ve demokratik bir
Türkiye idealini taşıdığını ifade etti. Gazetelerde Hayrunnisa Hanım'a önerilen yeni başörtüsü stillerini gördüğünü belirten
Nobel barış ödüllü siyasetçi, bu konudaki tartışmaların hatırlatılması üzerine, "Bu, modacıların konuşması gereken bir konu." dedi.
İsrail Cumhurbaşkanı Moşe Katsav'ın
taciz suçlamasıyla görevinden ayrılmasının ardından,
ülkesinin 9'uncu cumhurbaşkanı seçilen
Şimon Peres de Abdullah Gül gibi dışişleri bakanlığından cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuş bir isim. Dolayısıyla dünya politikası ve özellikle
Ortadoğu konusunda oldukça deneyimli bir siyasetçi. Yaklaşık 40 dakika süren röportaj sırasında Peres yer yer bir barış adamı gibi konuştu, yer yer de savunduğu ideallerle çelişkiye düştü. Erdoğan hükümetinin icraatlarını 'etkileyici' bulurken Yahudi lobisinin AK Parti kaygısının yersiz olduğunu vurguladı. Ülkesinin 1915 olaylarıyla ilgili politikasının değişmeyeceğini ifade eden Şimon Peres, Türkiye'nin Ortadoğu'da daha fazla rol almasından mutluluk duyacaklarını,
Suriye ile sorunların çözülmesi konusunda şimdiden Türkiye'nin arabuluculuk rolünden yararlandıklarını da kaydetti. Peres,
Hamas'a uygulanan
ambargodan
İran'a, Irak'ın parçalanma ihtimalinden
Filistin'i izole eden güvenlik
duvarına, İsrail'de yaşayan 1 milyon
Müslüman Arap'ın sorunlarından nükleer silahsız Ortadoğu önerisine kadar birçok konuyla ilgili sorulara
cevap verdi.
AK Parti'nin 22 Temmuz son seçim başarısı, bazı çevrelerde özellikle de Amerika'daki bazı Yahudi çevrelerde Atatürk Cumhuriyeti'nin sonu gibi görüldü. Türkiye'nin İslam'a kaydığı yorumları yapılıyor. Türk halkının yarısının AK Parti'ye destek vermesini siz nasıl okudunuz? Endişelere ne diyorsunuz?
İki açıdan endişeler yersiz. Bir kere Erdoğan, İslami değil, laik hükümetten yana olduğunu deklare ediyor. Beyanattan kuşku duyulabilir. Yalnız bir kişinin beyanatından daha önemlisi yaptıklarıdır. Erdoğan, bir fanatik gibi mi davranıyor? Erdoğan döneminde, Türkiye'nin İsrail ile ilişkilerini sürdürüyor olması bile tek başına onun nasıl bir anlayışa sahip olduğunun en iyi delili. İsrail'in kurucusu Ben Gurion şöyle derdi: Liderleri sözlerine göre değil, yaptıklarına göre değerlendirin. Bu anlamda, Erdoğan ve hükümetinin yaptıkları gerçekten çok etkileyici. O, mevcut istikrarın da temeli olan bir orta
sınıf oluşturdu. Modern bilim, sağlık ve teknolojide Türkiye'ye önemli katkılarda bulunuyor. Türkiye fakirlikten kurtuldu.
Ekonomik durumu iyi. Ayrıca mesela Ahmedinejad hiçbir zaman
Avrupa Birliği üyesi olmak istemedi. Ama şurası açık ki, Türkiye AB üyesi olmak istiyor ve Avrupa'nın da demokratik bir yapı olduğu ortada.
Dolayısıyla kaygıları abartılı mı buluyorsunuz?
Evet, kaygılar gerçek verilere dayanmıyor. Ben ancak gerçekler üzerinden hüküm verebilirim.
Washington'da bazıları yine AK Parti hükümetine bağlı olarak, Türkiye-İsrail ilişkilerinin gerilediğini öne sürüyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?
Hayır, bir gerileme olduğunu sanmıyorum. Türkiye ve İsrail aynı geçmişe sahip olmasa da aynı geleceğe sahip iki ülke. Hatta geçmişte bile biliyorsunuz, ilk başbakanımız ve cumhurbaşkanımız dahil birçok liderimiz Türkiye'de eğitim görmüştür. Hatta bunlardan bazıları Türk Parlamentosu'na seçilmeyi bile düşünmüştü.
Son dönemde Türkiye, Ortadoğu'da oldukça aktif bir ülke haline geldi. Siz bu durumu nasıl karşılıyorsunuz?
Bunu çok olumlu karşılıyoruz. Örneğin Suriye ile barış konusunda neler yapılabileceğini görmek için, Türkiye'nin arabuluculuk misyonundan yararlanıyoruz. Türkiye
Odalar ve
Borsalar Birliği (
TOBB)'nin Gazze'de başlayan ve Cenin'de devam edecek olan Filistin'e sanayi parkları kurma girişimini yürekten destekliyoruz. Bir Türk üniversitesiyle
işbirliği içinde burada ortak bir üniversite kurma konusunda görüşmelerimiz sürüyor. Ayrıca Türkiye'nin bölgede rol oynamaya hazır olmasından çok memnunuz.
Yazdığınız kitaplarda, Ortadoğu'da barış için ekonominin önemini vurguluyorsunuz. Filistinlilerin ekonomik olarak güçlendirilmesinin önemini vurguluyorsunuz. Bu konuda neler yapılabilir? Türkiye, buna nasıl katkıda bulunabilir?
Güçlendirme kavramını, modern anlamıyla kullanmamız gerekiyor. Bugün bir toplumun güçlü olması, güçlü bir ordudan çok güçlü bir ekonomiye dayanıyor. Maalesef şimdiye kadar daha çok strateji ve diplomasi konuştuk. Ekonomiye fazla önem vermedik. Bugün Türkiye'yi değiştiren en önemli faktör, ekonomisi değil mi? Ekonomi, toplumu modernleştiriyor. Bugün başörtüsü konuşuluyor; ama Türk toplumunda başörtüsü takmayan birçok insan da var. İnsanlar bir zorlamayla karşı karşıya değil. Herkesin
tercih yapma hakkı var. Filistinlilere de ekonomilerini güçlendirme şansı verilmeli. Aslında Filistinlileri ekonomik açıdan güçlendirmek için bir fırsat doğdu; ama maalesef bu değerlendirilemedi. Dünya, son 15-20 yılda Filistin'e yıllık 1 milyar doların üzerinde mali
yardım yaptı. Ama bu kaynak üzerinde büyük yolsuzluklar oldu. O kadar ki, bu kokuşma El Fetih'i halkın gözünden düşürdü. Filistin'de üretkenliği düşük, hantal yapı oluştu. İnsanların iş bulabilmesi ve çalışması için ekonomik şartlar oluşturmamız gerekiyor. Aslında barış süreci denen şey, bir fotoğraf çektirme fırsatından ibarettir. Zirve yapıyorsunuz, konuşuyorsunuz, bazı belgeler
imzalıyorsunuz. Gerçekte barış, insanların buluşmasıyla gerçekleşir. İnsanların, varılan barışın evlere ekmek ve
tereyağı getirdiğini hissetmesi, çocukları için yeni bir hayatın başladığını görmesi gerekir.
Bütün bunlar için pratikte neler yapılabilir?
Türkiye, Filistin'de daha fazla sanayi parkı kurabilir. Taahhüt işlerinde Türkiye'nin çok başarılı olduğunu, Rusya'da büyük inşaat projelerine imza attığını biliyorum. Neden burada da inşaatlar yapmayasınız? Bizim yeni köprüler inşa etmeye ihtiyacımız var, duvarlara değil.
Fakat devletiniz şu anda duvar örmekle meşgul. Bu bir tezat değil mi?
Bu, bizim tercihimiz değildi. Buna zorlandık. Ve duvar sayesinde
intihar eylemlerinin sayısı ciddi olarak düştü. Duvardan elbette zevk duymuyoruz.
Peki bir gün bu duvarın yıkılacağına inanıyor musunuz?
Yüzde 100. Biliyorsunuz, biz duvar yıkmakta çok tecrübeliyiz. Eriha'da bunu gösterdik.
Ama Berlin Duvarı'nın yıkılması 60 yıl aldı?
Duvarların kolay yıkılması için çok yüksek olmaması gerekir. Ancak şunu unutmayalım: Şu anda
terör çağında yaşıyoruz, duvar çağında değil. Ben, sonunda terörün sona ereceğine inanıyorum. Çünkü bir mesajı yok. Nereye gittiğini bilmeyen, şiddetli bir protestodan ibaret.
'Filistin'e değil, Hamas'a ambargo uyguluyoruz'
Filistinlileri ekonomik olarak güçlendirme fikri ile İsrail'in ve uluslararası toplumun uyguladığı ambargo da çelişmiyor mu?
Hayır, hayır. Biz Filistin'e ambargo uygulamıyoruz ki. Biz Hamas'a ambargo uyguluyoruz.
Ancak ambargonun bedelini sadece Filistinli ödemiyor mu?
Kim onları cezalandırıyor? Tabii ki Hamas. Hamas her gün
sivil yerleşim bölgelerimize 3-5 roket fırlatırken, İsrail ne yapabilir? Gazze'den tamamen çekildik. Orada İsrail askeri kalmadı. Yerleşimleri de boşalttık. Neden hâlâ bize saldırıyorlar? Üzgünüm ama bence onlar bir Filistin devletine kavuşma derdinde değiller. Amaçları Ortadoğu'da teokratik İran hegemonyası oluşturmak. Bunun için yıkıcı davranıyorlar.
Hamas'ı sisteme angaje etmek için bir yol yok mu? Türkiye'nin bu husustaki çabalarını nasıl görüyorsunuz?
Bu konuda şans çok düşük. Mesela Türkiye, BM'nin verdiği kararlar konusunda İranlılarla işbirliği yapamaz. Bu da Hamas'la çok benzer bir konu. Elbette
diyalog kurabilirsiniz; ama bunu duvarla yapamazsınız.
ADL'nin eski tavrına döneceğini umuyorum
Bence örgüt içinde bir iç baskı vardı. Bu yüzden geleneksel pozisyonlarından saptılar. Eski pozisyonlarına döneceklerini umuyorum. Ben örgütün başkanı Foxman ile görüştüm. Bana, açık bir deklarasyon yayınlayacaklarını ve içinde iki unsurun yer alacağını söyledi. Bunlardan biri, Amerikan Kongresi'ndeki tasarıyı asla desteklemeyecekleri. İkincisi ise Başbakan Erdoğan'ın iki tarafın tarihçilerinden oluşan bir komisyonun konuyu incelemesi önerisini destekledikleri. Benim kanaatim de tarihle hükümetlerin değil, tarihçilerin ilgilenmesi yönünde.
Bazıları ADL'nin bu adımının, Türkiye'nin İran ile ilişkileri ve Hamas davetine cevap olduğu yorumlarını yapıyor. Sizce böyle bir ilişki kurulabilir mi?
Sanmıyorum. Bence bu olay, örgütün kendi içindeki bir gelişme. Onların dünya politikasına oynadıklarını düşünmüyorum. Ayrıca onlar, İsrail'den emir almıyorlar. Bu hareketlerinde bir politik amaç güttüklerini de sanmıyorum.
Peki I. Dünya Savaşı şartlarında çeteler kuran, bağımsız devlet isteyen Ermenilerin 1915'te yaşadıkları ile sadece kimlikleri yüzünden soykırıma uğrayan Yahudilerin yaşadıkları karşılaştırılabilir mi?
Hayır. Bence bu tür olayları karşılaştırmak doğru değil. Her olayın kendine özgü niteliği var. Başbakan Erdoğan ile yaptığımız telefon görüşmesinde söylediği, tarihi politikacı gözüyle değil, tarihçi gözüyle yargılayacak tarihçilerden oluşan bir komisyon kurma fikri çok makul görünüyor. Böylece tarihi, bugünün politik bakış açısına uyarlama yanlışına düşülmeyecektir. Tarih geçmiştir, değiştirilemez. Tarihi profesyonelce araştırmamız gerekir. Ama kendi hayatımızı da devam ettirmeliyiz. Geçmişi asla değiştiremeyiz. Ancak geleceği değiştirebiliriz. Ben Gurion ile zamanın hahambaşısı arasında bir diyalog yaşanıyor. Hahambaşı, Ben Gurion'a soruyor: 'Tanrı'nın bile değiştiremediği şey nedir?' Ben Gurion çok şaşırıyor ve 'Nedir?' diye soruyor. Hahambaşı, 'Tarih' cevabını veriyor.
Türk toplumu, İsrail'in 1915 olaylarıyla ilgili yaklaşımında değişiklik olmayacağından emin olabilir mi?
İsrail'in bu konudaki yaklaşımı bellidir ve pozisyonumuzda asla bir değişiklik söz konusu değildir. Ayrıca bizim için Türkiye ile ilişkiler hayati öneme sahiptir. Eğer başkasının adıyla değil, kendi adımızla bir savaş vermek istesek, burada hedefimiz Ahmedinejad'ın tehdit, yıkım ve terör politikası olur. Dün yaşanmış olaylara odaklanmak yerine bugün yaşanan trajedileri önlemeye çalışmak bana daha doğru geliyor.
Hayrunnisa Hanım'ın başörtüsünü modacılar konuşsun
Bugün Türkiye yeni cumhurbaşkanını seçecek ve büyük ihtimalle Abdullah Gül, 11. cumhurbaşkanı olarak meslektaşınız olacak. Gül?
Sayın Gül ile tanışıyoruz. Onun sorumlu bir insan olduğunu ve ilişkilerimize katkıda bulunduğunu biliyorum. Gelecekte de bu çizgisini sürdüreceğini düşünüyorum. O, modern çağın insanı. Sayın Gül, Türkiye'nin özgür ve demokratik bir ülke olmasını arzulayan, ülkesinin dünyadaki demokratik kurumlar içinde olmasını isteyen bir siyasetçi. Ayrıca kendisinin laik bir duyarlılıkla hareket edeceğini düşünüyorum.
Bazıları eşinin başörtüsü takıyor olmasını sakıncalı görüyor. Sizce kıyafetin sorun yapılması doğru mu?
Başörtüsü stilini değiştireceğiyle ilgili haberler görüyorum. Bugün gazetelerde, onun için önerilen bazı başörtüsü modelleri vardı.
Bunun sorun olarak görülmemesi gerektiğini mi söylüyorsunuz?
Ben moda danışmanı değilim. Bence bu konuyu moda uzmanları konuşmalı.
ZAMAN