İşte Olli Rehn'in çarpıcı açıklamalarından başlıklar...
Kimilerine göre AB reformları terörizmi cesaretlendirdi ve bildiğiniz gibi birtakım özgürlüklerin kısıtlanmasına yönelik talepler var. Sizce bu teröre karşı doğru bir reçete olur mu?
OR: Her şeyden önce biz genel olarak terörizmi özel olarak da
PKK terörizmini kınıyoruz. PKK, AB’nin
terörist örgütler listesinde. Biz son zamanlarda meydana gelen bu vahşi saldırıları güçlü bir biçimde kınıyoruz. Bu saldırılarda hayatlarını kaybedenlerin aileleri ve yakınlarına
başsağlığı diliyoruz.
Türkiye’nin
terörle mücadeleye devam etmesi önemli ve biz AB olarak bu konuda
sivil haklar ve özgürlükleri ihlal etmeyen her türlü önlemi destekliyoruz. AB reformlarının Türkiye’nin terörle mücadele yeteneğini zayıflattığını söyleyenleri tek kelimeyle anlayamıyorum. Bu kesinlikle doğru değil.
İspanya,
İngiltere gibi pek çok
Avrupa ülkesi de terörle mücadele ediyor ancak bunu temel hak ve özgürlükler çerçevesinde kalarak yapıyorlar.
Eğer Türkiye geri adım atar ve birtakım özgürlükleri kısıtlarsa bu Brüksel’de nasıl algılanır?
OR: Bunun gerçekleşeceğine ihtimal vermiyorum. Dediğim gibi, biz Türkiye’yi terörle mücadelesinde destekliyoruz ve bunun sivil haklarla uyumlu bir şekilde yapılabileceğine inanıyoruz.
Sizce hükümet demokratik beklentileri karşılayacak yeterli adımları attı mı?
OR: AB Komisyonu uzun bir süredir
Güneydoğu’da sosyal ve
ekonomik gelişmeyi
teşvik edecek kapsamlı bir stratejik plan geliştirmesi için Türk hükümetini cesaretlendiriyor. Aslında Güneydoğu
Anadolu’da yaşayan insanların günlük
yaşam şartlarının iyileştirilmesi çok önemli. Biz Türk hükümetini ve diğer yetkilileri bu tür çabalarında destekliyoruz. Anladığım kadarıyla da devam eden pek çok girişim var. Bunları yakında açıklanacak
ilerleme raporunda değerlendireceğiz. Bu arada AB fonlarının önemli bir kısmının
Güneydoğu Anadolu’ya yönlendirildiğini belirtmek gerek, çünkü bu AB ilkelerinin gerektirdiği bir şey.
İlerleme raporunun genel yaklaşımı nasıl olacak?
OR: İlerleme raporu, her şeyden önce her zaman olduğu gibi objektif olacak. Somut gerçeklere dayanacak, adil ve dengeli olacak. Tabi ki Türkiye hem geçen yıl hem de bu yıl siyasi
krizler atlattı. Aslında Türkiye’nin yapması gereken temel şeylerden biri bu her yıl tekrarlayan kriz döngüsünü bertaraf etmek çünkü bunun kimseye bir faydası yok. Bunun için de Türkiye’deki farklı eğilimlerin ve farklı yaşam tarzlarının arasında bir
anlaşmanın ortaya çıkması önemli.
İlerleme raporlarınızda Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi kuruluşların değerlendirmelerinden bahsediyorsunuz ve bu her iki kuruluş için de başörtüsü yasağı bir insan hakları ihlali. Avrupa Parlamentosu raporlarında da bu dile getiriliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
OR: Bunun Türk
toplumu için son derece önemli bir konu olduğunun farkındayım ve bu konudaki tartışmaları dikkatle takip ediyorum. Biz “lütfen bir uzlaşma yöntemi, değişik yaşam tarzları arasında bir temel anlaşma bulun” diyoruz.
Başörtüsü konusunun temelinde farklı yaşam tarzlarının Türk toplumunda birlikte yaşamaları yer alıyor. Bu şekilde daha sağlam bir sosyal barış, uzlaşma ve
diyalog için daha fazla şans olur. Bu konuda ortak bir bakış geliştirmek Türk toplumundaki farklı yaşam tarzlarının hoşgörüyle karşılanması açısından çok önemli. Bu arada, biz ombudsmanlık müessesesinin kurulmasına yönelik bir
kanun çıkarması konusunda Türkiye’yi bu yüzden bu kadar güçlü bir şekilde teşvik ediyoruz.
Yeni anayasa bu çerçevede ne kadar önemli?
OR: Türkiye’nin bir anayasal
reformu hayata geçirmesi önemli… Mevcut
Anayasa çok özel şartlarda, 1980 askeri darbesini takiben, hazırlandı ve yürürlüğe girdi. O tarihten bu yana Türk toplumu çok değişti. Türkiye artık AB üyelik sürecinin bir parçası, temel hak ve hürriyetler daha da güçlendi,
demokrasi daha da güçlendi. Şimdi bu güçlenmiş vatandaş haklarının ve temel hürriyetlerin Anayasa’da da yer bulması önemli bir konu.
Türkiye’de bazı kesimler tarafından iddia edildiği gibi gizli gündeminiz var mı?
OR: Benim çok açık ve şeffaf bir gündemim var ve bu gündemi de oldukça sesli bir şekilde açıklıyorum. Birincisi Türkiye’nin temel hak ve hürriyetlere, hukukun üstünlüğüne saygı gösteren, daha Avrupai, daha açık ve daha
modern bir toplum olmasını sağlamak için reformlar yapılması. İkinci olarak, demokrasinin savunulması... Bana göre demokrasi ve demokratik
laiklik gibi iki temel AB ilkesini göz ardı eden bir ülkenin AB üyeliğine yaklaşması mümkün değil.
Hükümetten beklentileriniz neler?
OR: AB reformları konusunda ciddileşmenin tam sırası. Çünkü bu reformlar sayesinde vatandaşların hakları ve temel özgürlükler Anayasa’da, yasalarda ve bunların sahada uygulanmasında yerini bulabilir. Ve lütfen bir sonraki siyasi kriz gelmeden anayasal reformu gerçekleştirin ki Türkiye gelecekte ortaya çıkabilecek krizlerle daha iyi başa çıkabilsin hatta krizlerin ortaya çıkışını engelleyebilsin.
Son olarak Kıbrıs…?
OR: Şu an gerçekten de bir fırsat penceresi var önümüzde. BM himayesi altında Kıbrıs’ın kapsamlı bir çözümle yeniden birleştirilmesi için gerçek bir şansımız var.
Avrupa Birliği Komisyonu ve Avrupa Birliği bu sürecin güçlü bir destekçisi. Biz bu sürece elimizden geldiğince
yardım etmeye hazırız.
* Röportajın tamamını bu akşam saat 21.20'de Selçuk Gültaşlı'nın sunumuyla Samanyolu Haber TV'de yayınlanan Avrupa Masası programında izleyebilirsiniz.