Buna göre, Hz.
Muhammed’in insanlığa getirmiş olduğu “yeni” hiçbir şey yok; “yalnızca şer ve insanlık dışı şeyler”. Papa,
İslam’la ilgili bu iddiaları, 14. yüzyılda yaşamış olan
Bizans İmparatoru II. Manuel Paleologos’tan alıntı yaparak dile getirdi. Paleologos, cihat üzerine tartıştığı bir İranlı âlime, “Muhammed’in getirmiş olduğu yeni ne var, onu göster; yalnızca şer ve insanlık dışı şeyler. Tıpkı vazettiği inancı kılıçla yaymayı emretmesi gibi.” demişti.
XVI. Benedikt’i, henüz Papa olmadan önceki
Türkiye karşıtı görüşleriyle tanıyoruz. Bir demecinde Türkiye’nin
Müslüman kimliğinden dolayı kesinlikle AB’ye alınmaması gerektiğini savunmuş ve Türklerin bir zamanlar Hıristiyan âlemiyle karşı karşıya gelmelerine,
Osmanlı ordularının
Viyana kapılarına kadar dayanmasına ve
Balkanlarda uzun yıllar Hıristiyanlara karşı savaşmış olmalarına dikkat çekmişti. Henüz bir kardinalken yaptığı bu konuşma, Katolik çevrelerce kişisel bir yorum olarak görülmüş ve kiliseyi bağlamadığı vurgulanmıştı. Ancak bu hafta kilisenin en üst düzey lideri sıfatıyla yaptığı yukarıdaki konuşması, kilisenin İslam’a, Hz. Muhammed’e ve İslamî değerlere bakışının ne olduğunu yansıtması açısından oldukça önemlidir.
Papa’nın sözleri üzerine gelebilecek tepkileri önlemek bağlamında
Vatikan sözcüsü Lombardi, bunların Papa tarafından verilen bir örnek olduğunu; yoksa Papa’nın bütün İslam dinini bir şiddet dini şeklinde yorumlamak istemediğini ileri sürdü. Ancak Papa’nın İmparator Paleologos’un İslam’la ilgili sözlerini hiçbir
eleştiri yapmadan, üstelik kendi tezlerini
destekleme mahiyetinde aktarması, Papa’nın bu görüşleri savunduğunu açıkça ortaya koyuyor. Öncelikle Papa’nın sözlerinin, kilisenin İslam’a ve Müslümanlara yönelik tavrı konusunda önemli bir dönemece ya da bir geri dönüşe işaret ettiğine dikkat çekmekte yarar var. Zira 1960’lı yıllarda gerçekleştirilen II. Vatikan Konsili’nde kilise, İslam’ın da aralarında bulunduğu diğer dinlerin mensuplarına yönelik dışlamacı tutumu sorgulamış ve Müslümanların tarihte iyi ve olumlu davranışlar ürettiklerine dikkat çekmişti. Oysa Papa’nın bu konuşması kilisenin İslam’a ve Müslümanlara yönelik bu değerlendirmesinden ciddi bir geri dönüşü ifade etmektedir.
Papa, Müslüman dünyasından özür dilemeli
Papa’nın konuşması kilisenin
diyalog anlayışının sorgulanması açısından da önemli unsurlar taşımaktadır. Söz konusu konuşmasında Papa, dinler ve kültürler arasında hakiki bir diyaloğa acilen ihtiyaç olduğunu vurgulamaktadır. Papa’nın burada diyalog söylemine İslam’ı ve Müslümanları da dahil edip etmediği kuşkuludur; zira yalnızca “şer ve insanlık dışı şeyler” sunduğunu ileri sürdüğü İslam’la ve bu dinin mensuplarıyla nasıl bir diyalog kurmayı düşünmektedir? Konuşmasında Yahudilik ve eski
Yunan’dan Protestanlığa ve Batı kökenli
modern ateizme kadar Batı kültürünün arka planına atıfta bulunan Papa, yoksa İslam’a ve Müslümanlara karşı genelde bir Batı diyaloğundan mı söz etmektedir?
Şiddetin zararına dikkat çeken Papa, İslam karşıtı bu kışkırtıcı konuşmasıyla aslında İslam’a ve Müslümanlara karşı şiddete davetiye çıkarmaktadır. Özellikle 11
Eylül olaylarından sonra dünya genelinde Müslümanlara yönelik yürütülen bir
linç kampanyası başlamış ve neredeyse her Müslüman potansiyel suçlu ilan edilmiştir. Bununla da yetinilmemiş, İslam’ın şiddet üreten bir din olduğu ve bunun bizzat bu dinin kutsal kitabından ve peygamberinden kaynaklandığı ileri sürülmüştür. Bütün bunlarla bugün evrensel anlamda dünyanın her tarafında yaşamakta olan Müslümanlara karşı uygulanmakta (ya da uygulanacak) olan şiddete meşruiyet kazandırılmaya çalışılmıştır. Nitekim bu çerçevede
Afganistan’da,
Irak’ta,
Filistin ve
Lübnan’da Müslümanlara karşı şiddet olayları söz konusu olmuştur. Papa’nın İslam’la ilgili bu sözleri dünya genelinde yaygınlaştırılmaya çalışılan İslam ve Müslümanlar karşıtı bu kampanyaya açık bir destek mahiyetindedir.
İslam’ı şiddetle ve zorla yayılmayla suçlamak ne kadar doğrudur? Henüz bir kardinalken Müslüman Türklerin ta Viyana kapılarına kadar geldiklerine dikkat çeken Papa, başta Balkanlar olmak üzere
Avrupa’nın önemli bir kısmının yaklaşık 400 yıl Müslümanların idaresi altında kalmasına rağmen bu topraklardaki Ortodoks, Katolik ve diğer Hıristiyan unsurların dini ve milli kimliklerini bugün hâlâ nasıl koruyabildiklerini niçin sorgulamıyor? Osmanlılar isteselerdi, burada kendi egemenlikleri altında yaşayan bu halkları zorla Müslüman yapamazlar mıydı? Nitekim zorla din değiştirme sürecini biz Hıristiyanlık tarihinden çok iyi biliyoruz. Hıristiyanlığın yayılış sürecinde başta kuzey Avrupa ve
Amerika olmak üzere dünyanın dört bir tarafında yoğun bir şiddet furyasının estiğini, misyonerlerle siyasi ve askerî gücün
işbirliği içinde çalıştığını bilmeyen var mı? Takke düşmüş kel görünmüştür. Katolik kilisesi, en üst düzey din adamının ağzıyla, Ortaçağ’dan bugüne İslam ve Müslümanlar karşıtı tavrını değiştirmediğini açıkça dile getirmiştir. Önümüzdeki kasım ayında Türkiye’ye gelecek olan Papa, İslam ve Müslümanlar aleyhine sarf ettiği bu kışkırtıcı sözlerinden dolayı Müslümanlardan özür dilemek ve İslam karşıtı bu tutumunu değiştirmek zorundadır. Bugünlerde şiddetle ihtiyaç duyduğumuz dünya barışı ve farklılıkların bir arada barış içerisinde yaşaması için buna ihtiyaç vardır.
PROF. DR. ŞİNASİ GÜNDÜZ
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ
ZAMAN GAZETESİ