Çünkü böylesi bir hamlede en çok zararı yine
İsrail'in göreceğini tarihi süreç ortaya koyuyor.
'Dış politikamız üzerinde cereyan eden müzakerelerde Arap ve İsrail meselelerini çok sık
bahis konusu ettik.
Filistin asırlarca
Osmanlı hakimiyetinde kalmış bir
toprak parçasıdır. O zaman içinde bir İsrail doğmadı. İsrail devletini de biz
icat etmedik. İsrail devleti doğarken bunun bölgede bir huzursuzluk yaratacağını
Birleşmiş Milletler'de ifade ettik.
Ancak
vücut bulduktan sonra tanıdık. Milletlerarası münasebetlerde 'benim dostumla dost ol' demek ne kadar doğru ise 'benim düşmanımla dost olma' demek de o kadar mümkün değildir. Türk hükümetinin siyasetinde ipotek yoktur.
Türkiye'nin İsrail ile normal münasebetleri vardır ve bu münasebetler hiçbir biçimde Arap dostlarımız aleyhinde olmamıştır."
Meclis tutanaklarında yer alan bu sözler, bundan 42 yıl öncesine ait olsa da bugünkü tartışmaları yansıtır cinsten. Süleyman
Demirel hükümetinin Arap-İsrail denklemindeki dış politikasını eleştiren muhalefete karşı dönemin
Dışişleri Bakanı
İhsan Sabri Çağlayangil'in cevabıydı bu. Aradan geçen yıllara rağmen Türkiye'nin Arap-İsrail sorununa yaklaşımının pek de değişmediğini ortaya koyması açısından önemli.
Geçmişte olduğu gibi bugün de
Ankara, hem Arap dünyasıyla hem de İsrail ile ilişkilerini korumaya özen gösteriyor. Arap yanlısı çıkışlarda bile dengeli bir yaklaşım içinde olduğu görülüyor. Arap
ülkeleriyle iyi ilişkiler geliştirmek için İsrail ile var olan köprülerin kaldırılmayacağını ortaya koyuyor.
Dünya Ekonomik Forumu çerçevesinde 29 Ocak akşamı İsviçre'nin
Davos kasabasında düzenlenen '
Gazze: Ortadoğu'da Barış Modeli' konulu panelde
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon
Peres arasında yaşanan sert
diyalog, iki ülke arasında gerilime yol açmış olsa da aradan geçen 12 günlük sürede iki ülkeden yapılan açıklamalar, ilişkilerin kopmasını engelledi.
Dış politikaya 'komşularla sıfır sorun' vizyonunu kazandıran hükümetin karşı bir tutum sergilemesi de beklenmiyordu elbette. Ancak muhalefet iki ülke arasındaki gerginlikten pay çıkarmakta gecikmedi.
CHP Genel Başkanı Deniz
Baykal,
AK Parti döneminde İsrail ile ilişkilerin en üst düzeyde olduğunu vurgulayıp Başbakan'ı eleştirdi: "Gazze'de o çocukların üzerine
bomba atan pilotlar Konya'da eğitilmektedir. Askeri projeler yürütülmektedir, en ileri
işbirliği içindeyiz İsrail'le." Bununla birlikte bazı çevreler Davos'un geri dönüşünün kötü olacağı yönündeki senaryolarını dillendirmeye başladı bir merkezden harekete geçmişçesine. Türkiye-İsrail ilişkileri bir kez daha sorgulanmaya başladı.
28
Mart 1949'da 'de facto' (fiili) tanımayla başlayan devletlerarası münasebetler, bugün olduğu gibi birçok kez gerildi geçmişte. Filistin
Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) kurulmasının ardından olduğu gibi Hamas'ın Ankara'ya davet edilmesi de krizdi, iki ülke için. İsrailli askerlerin
Kuzey Irak'taki Peşmergelere verdiği eğitimin ortaya çıkması da ilişkileri olumsuz etkilemişti. Ancak iki ülkenin birbirine olan faydası her sorunun aşılmasında önemli rol oynadı. Özellikle askeri alandaki işbirliği,
silah alımı ve
modernizasyon anlaşmaları '
ortaklık' düzeyinde olmasa da 'stratejik' ilişkiler kurmasını sağladı.
İŞTE HABER DOSYASINDA AYRINTILARINI BULACAĞINIZ DİĞER BAŞLIKLAR
İLK GİZLİ İTTİFAK NE ZAMAN KURULDU
'STRATEJİK ORTAKLIK' MI, KARŞILIKLI 'ÇIKAR İLİŞKİSİ' Mİ?
DAVOS SONRASI İLİŞKİLER NASIL ŞEKİLLENECEK?
İLİŞKİLERİN DEVAMI TÜRKİYE'DEN ÇOK İSRAİL'İN MENFAATİNE Mİ?
AKSİYON