AB zirvesine öncelikle
İrlanda'daki
referandum yenilgisinin ardından yeni AB anayasası
Lizbon Anlaşması'nın geleceğini tartışmakla başlayan liderler, İrlanda'yı, 2009'un ikinci yarısında yeniden referanduma ikna ederken yeni bir yenilgiyi önlemek için kimi ödünler verilmesi gerektiği düşüncesinde birleşti.
Diplomatik kaynaklar, ayrıntıları yarın netleşmesi beklenen ödünler arasında, İrlanda gibi
küçük ülkelerin ayrımcılığa uğramadan AB Komisyonu'na üye gönderebilmesiyle, İrlanda'nın askeri tarafsızlık politikasının,
işçi haklarının,
vergi düzenlemelerinin ve
kürtaj yasağının AB yetkisine girmeyeceği konusunda güvence verilmesinin bulunduğunu bildirdiler.
Zirve kararları taslağında, kimi güvenceler karşılığında İrlanda hükümetinin, ''mevcut AB Komisyonu'nun
görev süresi sonunda Lizbon Anlaşması'nı onaylama çabasında kararlı olduğu'' vurgulanıyor.
Jose Manuel Barroso başkanlığındaki mevcut AB Komisyonu'nun görev süresi gelecek yıl kasım ayında dolacak. Bu durumda İrlanda'nın muhtemelen ekim ayında Lizbon Anlaşması'nı ikinci kez referanduma sunması gerekiyor.
Diplomatik kaynaklar, Lizbon Anlaşması'nın güvence altına alınabilmesi için üye ülkelerin onayıyla Barroso Komisyonu'nun görev süresinin birkaç ay uzatılabileceğine dikkati çekiyorlar.
Bu arada
İtalya Başbakanı Silvio
Berlusconi, basına yaptığı açıklamada, zirvenin önemli
gündem maddelerinden iklim değişikliği paketi üzerinde uzlaşmaya yaklaşıldığını söyledi.
Zirve öncesinde, beklentilerinin karşılamaması durumunda paketi veto edeceği tehdidinde bulunan Berlusconi, dönem başkanı
Fransa'nın paketi yumuşattığını belirterek, ''Bir uzlaşmaya doğru gidiyoruz. İstediklerimizi alıyoruz'' dedi.
AB Komisyonu'nun hazırladığı iklim değişikliği paketinde, karbondioksit başta olmak üzere
sera etkisi yapan gazların 1990 yılındaki düzey esas alınarak 2020'ye dek yüzde 20 düşürülmesi
hedefi benimsenmişti.
Öneriye en sert
eleştiri, termik santralleri devre dışı bırakarak elektrik fiyatlarını yükselteceği gerekçesiyle Polonya'dan gelirken,
Almanya, Fransa ve İtalya gibi büyük üyeler, diğer sanayileşmiş ülkelerin
sera gazı salımının düşürülmesinde bağlayıcı hedef belirlememesi durumunda uluslararası
rekabet gücünün yitirilmemesi için AB'nin de
kilit sektörlerini koruması gerektiğini savunuyorlar.