Hüsnü Mübarek'in istifasının ardından bu
ülkeye giden ilk devlet başkanı olacak olan Gül, ziyaretiyle
Mısır halkı v
e devletiyle
dayanışma içinde olduğunu gösterecek. Mübarek sonrası geçiş dönemine ilişkin görüşlerini ilgililerle paylaşacak.
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, yarın 30 yıllık Hüsnü Mübarek iktidarının halk ayaklanması ile devrildiği Mısır'a önemli bir ziyaret gerçekleştirecek. Gül, günübirlik yapacağı ziyaret sırasında Mübarek'in 11
Şubat'ta istifasının ardından ülkede yönetimi devralan Yüksek
Askeri Konsey ile görüşme yapacak. Ziyaretiyle Mısır halkı ve devletiyle dayanışma içinde olduğunu göstermeyi amaçlayan Gül, geçiş dönemine ilişkin görüşlerini ilgililerle paylaşacak. Mısır'ı demokratik seçime götüreceğini açıklayan Yüksek Askeri Konsey'e
Hüseyin Tantavi başkanlık ediyor. Gül, Mübarek'in istifasının ardından bu ülkeyi ziyaret eden ilk devlet başkanı olacak.
WASHINGTON'DA 'TÜRKİYE MODELİ' TARTIŞMASI
Batı'nın 25 Ocak'ta başlayıp 18 gün süren Mısır'daki
demokrasi hareketine karşı sessiz kalırken
Türkiye, Mübarek'in gitmesi gerektiğini söyleyen ilk ülke olmuş, halkın
özgürlük taleplerine
destek vermişti. Arap ülkelerinde
isyan dalgasının ardından Türkiye'nin Mısır için
model olup olmayacağı yönünde hararetli bir
tartışma başlamıştı. Bu konudaki son tartışma, önceki gün
Washington'da düzenlendi. Brookings Enstitüsü'nde yapılan 'Türkiye
Ortadoğu'ya model olabilir mi?' konulu panelde konuşan Dr. Steven Cook, Türkiye'nin Mısır'a asker güdümlü demokrasi cihetiyle model gösterilmesini eleştirdi. 28 Şubat askerî müdahalesinin yıldönümüne denk gelen panelde, Dış İlişkiler Konseyi'nin (CFR) Ortadoğu uzmanı Dr. Steven Cook, Türk ordusunun 'modernize edici', 'demokratikleştirici' ve 'mutedilleştirici' bir unsur olarak görüldüğü geleneksel Washington düşünüş tarzını iğneledi. Cook, "Bu söylem, hikâyenin sadece bir kısmını anlatıyor. Bir noktadan sonra ordu, eskisi kadar geçerliliği olmayan bir siyasi sisteme sıkı sıkıya tutunan muhafazakâr bir fraksiyon haline geldi." dedi.
Türkiye'deki askerî darbeleri hatırlatarak gerçekte ordunun demokrasiyi engellediğini savunan Cook, Türkiye'nin 'dramatik dönüşümü'nün ancak 2002'den sonra AB tesiriyle gerçekleştiğini ve ordunun reformları alaşağı etmemesi için AB tarafından sınırlandırıldığını söyledi. Washington'da yakın zamanlarda konuşulmaya başlayan diğer 'Türkiye modeli'ni ise 'laik ve demokratik bir sistemde İslamcı siyasi gücün birikmesi' olarak tasvir eden Cook, bu yönüyle Türkiye'nin bölgenin diğer ülkelerine verebileceği 'önemli dersler' olduğunu kaydetti.
Carnegie uzmanı Dr.
Henri Barkey, Türkiye'yi model olarak sunmanın 'gerçekçi' olmadığını belirtirken, ordunun arkaya itilmesinin en büyük sorumlusunun yine ordu olduğunu kaydetti. "
Ordu, demokrasinin koruyucusu olamaz." diyen Barkey, mesela ordunun 1960 askeri darbesini kendi 'iş çıkarları'nı savunmak için yaptığını iddia etti. Dr. Ömer Taşpınar, Türkiye'nin 'nev-i şahsına münhasır' olduğunu vurgularken, Arap dünyasına kıyasla başarısını köklü devlet geleneği,
demokratikleşme, kapitalizm, son dönemlerde '
Gülen Hareketi'nin başını çektiği sufi geleneği ve
Avrupa Birliği unsurlarına bağladı.
Milliyet yazarı
Semih İdiz ise Türkiye'nin 'ordunun rolü' cihetiyle Mısır için bir anlam ifade edebileceğini, '
Ergenekon davasına rağmen' ordunun Türkiye'de hâlâ halk tarafından 'kötülenen' bir kurum olmadığını, halk ve ordu arasındaki ilişkinin Mısır'dakine benzediğini söyledi.