Ne
ekonomik kriz ne de
Irak savaşı... ABD halkını neredeyse ikiye bölen böylesine bir
tartışma yaşanmadı. 42 milyon kilometrekarelik
Amerika'yı, birkaç yüz metrekarelik bir binaya
kilitleyen bu sıcak konu, bir ‘cami'; ama sıradan bir cami değil, hele hele sıradan bir yer hiç değil.
Bazı medya organlarının iddia ettiği ya da bazı Amerikalıların sandığının aksine, ‘cami' yıkılan İkiz Kuleler'in enkazının üzerinden yükselmeyecek. “Ground Zero (
Sıfır Noktası)” ile cami yapılması planlanan yer arasında iki blok var. Yaklaşık 300 metrelik mesafe ve aradaki yüksek binalar sebebiyle, bu iki yerin birbirini görme ihtimali bile yok ama tartışmalar hem binaların hem de Amerika kıtasının boyutlarını çoktan aşmış durumda.
Amerika ve dünya kamuoyunda
New York'ta yapılması planlanan cami ile ilgili spekülasyonlar gerçeklerin önüne geçti. Bu dosyayı sonuna kadar okuduğunuzda, cami projesinin fiziki ve sosyal boyutları, aktörleri, yansımaları, nasıl başladığı ile birlikte nasıl bitebileceği hakkında doğru bilgilere sahip olacaksınız.
Biz de dâhil herkes ‘cami' dese de aslında proje bütün New York halkına açık bir ‘kültür merkezi' niteliğinde. İçinde
spor kulübü,
yüzme havuzu, lokantalar, toplantı salonları, basketbol sahası, kütüphane, sinema salonu, 11
Eylül mağdurları anıtı ve bütün bunların yanında camisi de olan bir ‘
İslam Kültür Merkezi'. 13 katlık, 100 milyon dolarlık dev bir
bütçe ile planlanan proje, en az 500 kişi için iş imkânı sağlaması yanında
bölgeye ekonomik hareketlilik de kazandıracak.
Projenin yapılması planlanan yer,
11 Eylül saldırısında yıkılan Dünya
Ticaret Merkezi binalarının da bulunduğu, New York'un en önemli sembollerinden biri olan Manhattan. Yüksek ve ışıltılı binaları, ultra lüks
alışveriş merkezleri ile
Amerikan ekonomisi ve kültürünün temel unsurlarından biri belki de kalbi olan Manhattan adacığı, New York eyaletinin güneydoğu sınırına asılmış paha biçilmez kristal bir kolye gibidir.
Amerika'nın en kalabalık şehri New York'un en kalabalık bölgesi olan Manhattan'da tam ifadesi ile 72 milletten oluşan bir insan ve kültür yelpazesi, bu yelpazenin en renkli köşesinde de sayıları ve etkileri her gün artan göçmen ya da
yerli Müslüman Amerikalılar var.
Manhattan'da Müslümanlara
hizmet veren irili ufaklı en az 20
mescit bulunuyor. ‘Mescit' kelimesinin bilinçli olarak kullanıldığını ifade etmek lazım, zira bütün Amerika'da ‘cami' gibi cami sayısı onu bulmaz. Mescitlerin çoğu; şadırvanı, avlusu ve minareleriyle aklımızda yer eden ‘cami'nin müezzin mahfili kadar ya vardır ya yoktur. Kimi, bir alışveriş merkezinin boş dükkânlarından birine
kumaş topları serilerek oluşturulmuş bir mekân, kimi de bir işyerinin ikinci katında kiralanmış bir ofistir. Sadece birinin minaresinin olduğunu, bazı mescitlerin içinde
lavabo olmadığı için su şişeleri ile sokakta
abdest alındığını söylersek Manhattan'da bir ‘cami'ye ihtiyaç olduğunu çıkarmak hiç de zor olmaz. Kıyamet koparan “Sıfır Noktası'na cami” hikâyesi, işte bu ihtiyacı gören bir imamın girişimi ile başlar.
Manhattan'da Sıfır Noktası'nın 4 blok yakınındaki
küçük Ferah Mescidi'nde yaklaşık 30 yıl imamlık yapan Faysal Abdul Rauf, “Kurtuba Girişimi” adlı bir
vakıf kurarak bölgedeki Müslümanların ihtiyacına karşılık verecek bir caminin arayışına girer. Mısırlı ailesi ile çocuk yaşta Amerika'ya gelen Rauf, Amerika'nın seçkin üniversitelerinden biri olan Colombia'da fizik eğitimini tamamladıktan sonra yine aynı alanda
New Jersey SIT Üniversitesi'nde mastır yapmış. Kendisini ‘sufi' olarak tanımlayan Rauf'un İslam ve Amerika hakkında kitapları bulunuyor. Bir iç mimar olan eşi Daisy Han da Rauf gibi çocuk yaşta Amerika'ya gelen Keşmirli bir aileden. Her ikisi de Amerikan vatandaşı, aydın, FBI'ın
terör karşıtı programlarında konuşmalar yapan ve 11 Eylül mağdurlarına
yardım faaliyetleri bulunan saygın insanlar. İkili hakkında aleyhte bilgi toplamak cami karşıtları için oldukça zor olmuştur!
“Kurtuba Girişimi” vakfında
İmam Rauf'tan sonraki en etkili isimlerden biri de Aylin Karamehmetoğlu. Aylin Hanım iki yaşındayken Amerika'ya gelen ve uluslararası ilişkiler ve terör konusunda
kariyer yapan başarılı bir Türk kadını.
... VE PROJE START ALIR
İmam Rauf ve vakfı, 1999'da
hedeflerine ulaşmak üzereyken
finansal sebeplerle son anda vazgeçmek zorunda kalır. 23. Cadde'de satılığa çıkan büyükçe binaya paraları yetmez. Vakfın ve caminin geleceği, büyük bir yatırımcı ve emlak şirketi sahibi olan Şerif
Cemal'in 2006'da devreye girmesiyle tamamen değişir. Cemal şimdi tartışması yapılan cami yeri ile birlikte sokaktaki birkaç binayı 2009 yazında 5 milyon dolara satın alır. Cemal, Amerika'da doğup büyüyen Polonyalı bir anne ve Mısırlı bir babanın çocuğudur.
2009 ramazanında cami için ilk resmî girişim yapılır. Vakıf yetkilileri, New York Belediye Başkanı Michael
Bloomberg'e, katıldığı
iftar yemeğinde cami projesinden bahseder.
Şubat 2010'da Manhattan İlçe Başkanı Scott Stringer ve “Sıfır Noktası” bölge temsilcileri de dâhil
tavsiye kurulunun kabulü ile proje, vakıf heyeti tarafından bölge komitesine arz edilir. 5 Mayıs'ta ilk kez kamuoyuna duyurulan proje, Manhattan Finans Komitesi'nin olağanüstü desteğini alır. Zira krizin
tavan yaptığı bir dönemde bölgeye 100 milyon dolarlık bir girdi yapılması kaçırılacak bir fırsat değildir. Fakat her şey pürüzsüz ilerlemez. Daha bir gün sonrasından başlamak üzere
muhalif rüzgârlar esmeye başlar. Hem Manhattan hem de New York Belediyesi üzerinde korkunç bir
baskı kurulur. Vakıf, muhalifleri ikna edecek ve kamuoyu desteğini sağlayacak profesyonel girişimlerde bulunur.
25 Mayıs'ta 4 saat süren sıcak toplantı sonunda üyeler, Manhattan'ın çıkarlarını üstün tutarak 29
evet oyuna karşılık 1 hayır oyu ile projeyi onaylar. 3 Ağustos'ta cami projesinin önünü tamamen açan en büyük adım, New York Belediyesi'nin, yıkılıp cami yapılacak binanın tarihî eser olmadığını açıklaması olur. Vakıf aynı gün inşaat projesini belediyeye sunar.
Cami karşıtlarını çığırından çıkaran bu adımın hemen ardından Belediye Başkanı Bloomberg projeyi
destekleyen bir konuşma yaparak muhalefeti göğüsleyeceğini gösterir. Bloomberg'in kilit cümlesi şu olur: “İnsanların dinî
özgürlükleri için Amerika'ya geldiklerini unutmayalım. Ben bu cami ile New York'un dünyaya en güzel
mesajı vereceğine inanıyorum ve New York'u işte bunun için seviyorum.” Bloomberg'den sadece iki hafta sonra Başkan Obama da Beyaz Saray'da verdiği
iftar yemeği konuşmasında cami projesini desteklediğini ifade eder.
İKİ CEPHE
Buraya kadar kısaca özetlediğimiz süreçten anlaşılacak bazı gerçekler şunlar: Cami projesi haklı bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Proje bu noktaya kolaylıkla gelmedi. Her engel halkın ve hukukun onayı ile aşıldı. Projenin dev mali boyutu bölge halkı için iş ve
ek gelir getireceği için cazip. Projenin arkasındaki isimler amatör, göçmen, kaçak, hakkını aramaktan korkan Müslümanlar değil, profesyonel,
kanuni haklarını sonuna kadar takip eden, düşüncelerini Amerikan toplumuna aktarma zorluğu yaşamayan Amerikan vatandaşı saygın Müslümanlar. Ve en önemlisi bu noktaya kadar bir hata yapmadan geldiler. Asılsız iddiaları muhatap almayıp polemik kapılarını sürgülediler. Sadece doğru olanı güzelce söyleyip halkın desteğini kazandılar. Müslüman olmayanlardan da en az Müslümanlar kadar bir destekçi zemini oluşturdular.
Bir de cami karşıtları cephesine bakalım: İçlerinde, 11 Eylül saldırısında yakınlarını kaybeden yüreği yaralı insanlar var. Sıfır Noktası yakınına inşa edilecek bir caminin çoğu Hıristiyan olan 3 bin kurbanın hatırasına
hakaret olduğuna, caminin Müslümanların
zafer anıtı olacağına inananlar var. Saldırıyı yapanları ‘
terörist' kimliğinden ziyade ‘Müslüman' kimliği ile tanıyanlar, İslam'ın Amerika'da hızla yayılmasından rahatsız olanlar var. En büyük grup olarak, cami projesinin neden Manhattan'ın başka bir yerinde değil de “Sıfır Notası”na yakın bir yerde inşa edildiğini anlamayanlar, ‘camiye evet ama orada değil' diyenler var.
KIVILCIMI ÇAKANLAR
Manhattan'daki cami projesinde asıl kıvılcımı çakanlar, gerçek olmayan bilgileri kamuoyuna hızla yayarak başta yukarıdaki gruplar olmak üzere bütün Amerikalıları ajite edenlerdir. Cami karşıtlığını siyasi fırsata çevirip
rant hesabı yapanlar,
doğal seyrinde sönmeye başlayan 11 Eylül ateşini tutuşturmaya çalışan bazı gruplar, caminin, saldırıda yıkılan binaların enkazı üzerine inşa edileceği, Müslümanların ‘zafer anıtı' olacağı, İran'ın projeyi desteklediği gibi asılsız iddiaları yaymaktan çekinmedi. Bu gruplar maalesef güçlü teşkilatları ve medya desteğiyle maksatlarına ulaşarak cami karşıtlığını İslam karşıtlığı noktasına getirdi.
Bazı Cumhuriyetçiler, cami muhalefetini, kendileri için
ölüm-kalım mücadelesi anlamında olan Senato seçimleri arifesinde,
dindar Amerikalı kitleleri etkileyecek etkili bir
silah olarak görmüş de olabilir. 11 Eylül'ün yaşandığı
Bush hükümeti döneminde bile böylesine yükselmeyen ve çirkinleşmeyen İslam karşıtlığı,
Demokrat Parti iktidarı ve bir adı ‘Hüseyin' olan
siyah bir başkan zamanında neden birdenbire hortlamış olabilir ki? Öte yandan, haklarının teslim edilmesi gereken, caminin sıkı destekçileri arasında, Cumhuriyetçi politikacıların olduğu da bir hakikat. Tıpkı Amerika'da Müslüman olmayan dinî liderlerin
baskın çoğunluğunun camiyi desteklediği gerçeği gibi.
Manhattan sokaklarında ya da Amerika'nın muhafazakâr kimlikli bazı eyaletlerinde gösteri yapan cami karşıtlarının taşıdığı döviz ve pankartlarda projenin neden yanlış olduğunu anlatan bir cümle dahi yok. Neredeyse tamamı, direkt İslam ve Müslümanları hedef alan, hakaret eden, 11 Eylül saldırılarını Müslümanların hepsine mal eden, gerçeklerden uzak, asılsız korku ve zanları dile getiren ifadeler. Akla en yatkın olanı şu: ‘Neden orada?'
Bu soruya vakfın halkla ilişkiler birimi şu cevabı veriyor: “Cami ve kültür merkezi yeri arayışı 20 yıldır sürüyordu. Hem projeyi karşılayacak büyüklükte hem Müslüman topluluğa yakın hem de New York Belediyesi'nin bir
ibadethane yapılmasına izin vereceği özelliklerde bir yer Manhattan'da çok değil. Bu süre içinde satışa çıkan birkaç binayı alacak maddi gücümüz olmadı. Şimdiki yer satışa çıktığında hiç düşünmeden aldık. Sonradan “Sıfır Noktası”na yakınlığının Müslümanların bu acıyı paylaştığını göstermesi açısından bir mesaj olması yanında bu caminin, Müslümanların kendilerini daha çok Amerikalı hissedebileceği bir mekân olacağını düşündük İslam Kültür Merkezi projesinin, Manhattan'da yıllardır faaliyet gösteren
Yahudi Kültür Merkezi'nden bir farkı olmayacağına inanıyoruz.”
Bazı Amerikalı yazarlar, muhaliflerin tezatlarını ifade ederken şu haklı soruları sordular: Cami projesinin İkiz Kuleler'in enkazı üzerine değil de iki blok uzağa inşa edileceğini gerçekten mi bilmiyorsunuz yoksa bilmek mi istemiyorsunuz? Projede cami bölümünün, 11 Eylül mağdurları anıtı ve spor merkezi gibi pek çok birimden sadece biri olduğunu hiç mi duymadınız? Eğer bu cami 11 Eylül'den bir ay önce bitmiş olsaydı Amerika'da Hıristiyanlık tehlikede olmayacak mıydı? O zaman neye muhalefet edecektiniz? Sıfır Noktası'na 4-5 blok ötede 30 yıldır başka camiler de var. Onlar neden bir tehdit değil? Sıfır Noktası kutsal bir mekan ise hemen karşı sokaktaki barları ve ‘erkek kulübü'nü nasıl izah edeceksiniz?
Müslüman olmadığı hâlde projeyi aktif olarak destekleyen Amerikalılardan bahsetmemek olmaz. Muhaliflerin karşı sokağında, saldırıya uğrama pahasına, ellerinde “Amerika'da herkese dinî özgürlük”, “Cami, Müslümanların hakkıdır”, “Müslümanlar Amerika'nın parçasıdır”, “Müslüman komşunu sev” gibi pankartlarla, hayranlık uyandıran dik bir duruş sergilediler.
Cami projesine, Manhattan ve New York belediye başkanlarının tam destekleri yanında kuşkusuz en büyük destek Başkan'dan geldi. Obama'nın ilgili konuşması tam olarak şöyle: “Bir vatandaş ve başkan olarak, Müslümanların da bu ülkedeki herkes gibi, dinlerinin gerektirdiği ibadetleri yerine getirmede aynı hakka sahip olduğunu düşünüyorum. Bu, yerel yasalara ve kurallara uygun biçimde, Manhattan'daki özel mülkiyet üzerine bir ibadet yeri inşa edilmesi hakkını da içeriyor. Burası Amerika ve bizim dinî özgürlüklere olan bağlılığımız ve teminatımız sarsılmaz. Dinî özgürlükler ve dinî hoşgörü, ABD Anayasası'nda en başından beri yer almıştır.”
Peki, bu noktadan sonra ne olur? Projenin geleceği ile ilgili kararı başkaları değil, projenin sahibi olan “Kurtuba Girişimi” vakfı verecek. Ve şimdi onların önünde iki seçenek var.
Birincisi şu: Vakıf, hukukun ve halkın desteği ile bugüne kadar hatasız getirdikleri projeyi sürdürmeye karar verirse, proje tamama erer ve cami yapılır. Zira dinî özgürlüklerin kuruluş ve varlık sebebi olduğu bu ülkede, vakfı ve projeyi kanuni sınırlar içinde durduracak hiçbir engel, sebep ve güç yok. Zaten bazı yetkililer de geri adım atmayı akıllarına bile getirmiyor.
İkincisi ise şu: Vakıf, aleyhte propagandanın güçlü etkisiyle bütün Amerika'da yüzde 60'lara varan cami karşıtlığını görmezden gelmez. Sadece camiye değil İslam'a ve İslami değerlere başlatılan acımasız saldırıları göz ardı etmez. Cami projesi sonuna kadar doğru ve haklı olsa da muhaliflerin olayı inatlaşma şeklinde halka pompalayacağı ve böylelikle Amerika'da yıllarca sürecek gereksiz bir çekişmeye zemin olabileceği gerçeğine sırtını dönmez.
HOŞGÖRÜ VE EMPATİ GEREKLİ
Vakfın en üst düzey yetkililerinden aldığımız işaretler, tercihlerinin bu çirkin inatlaşmanın tarafı olmayacakları şeklinde. Proje yine Manhattan'da ama Sıfır Noktası'na daha uzak bir yerde hayata geçirilerek hem hedefe ulaşılmış hem ihtiyaç giderilmiş hem de İslam'ın derin anlayış ve hoşgörüsü ışığında hassasiyetleri ajite edilmiş insanların gönlü kazanılmış olabilir. İmam Rauf'un, projenin iptali ya da yerinin değiştirilmesi konusundaki en büyük çekincesi, bazı radikal grupların şimdiden işaretlerini verdiği üzere, hadiseyi din adına bir yenilgi gibi algılayarak yeni gerilimlere sebep olması.
Velhasıl; Rauf'u, Kurtuba Girişimi'ni, New Yorkluları, Müslüman ve Hıristiyanları ile belki de bütün Amerika'yı avucuna alan büyük bir hoşgörü ve empati sınavının arifesindeyiz. Umulmadık bir yerden çözüm kapılarını açmakla bilinen Adetullah kim bilir herkes için ne sürprizler hazırlıyor?
MUSTAFA SUNGU
AKSİYON