Gregory Peck, Steve McQueen, Jane Fonda. Hepsi bir dönemin ünlü
Hollywood yıldızları.
Edward Kennedy, Water Mondale, Edmund Muskie, Harold Hughes.
Bir dönemin önde gelen siyasetçileri.
Yale, Harvard
Hukuk Fakültesi, MIT Üniversitesi'nin o dönemki başkanları.
Dünya Bankası,
Ford Vakfı, Rand Corporation, Philip Morris'in en tepe yöneticileri.
Dan Rather, Jack
Anderson, Marvin Kalb, Julian Goodman gibi medyanın önde gelen isimleri.
Hepsi toplam 200 kişi ve 18 kuruluştu.
Ortak özellikleri bir listede toplanmış olmalarıydı.
Listeyi hazırlatan dönemin
Amerika Başkanı Richard Nixon'dı.
Liste tarihe "Nixon'ın düşmanları listesi" olarak geçti.
Liberal ve Demokratların kendisine ve bitireceğini söz verdiği
Vietnam Savaşı'na muhalefetinden yorulan Nixon, böyle bir düşmanlar listesi hazırlatmıştı.
Elbette bununla kalmamıştı.
Önce FBI'ya gitti ve bu listedeki herkes ve kuruluşun nötralize veya rezil edilmesini istedi.
Ancak olay duyulursa FBI'nın yerle bir olacağını, Kongre'nin
kıyamet kopartacağını söyleyen FBI Başkanı bu görevi kabul etmedi. Nixon, bunun üzerine kendi
küçük ordusunu oluşturdu. Emekli polisler, FBI ve CIA ajanlarından oluşan bir
ekip yarattı.
Bu ekibin görevi,
telefon dinlemek, insanları izlemek, tehdit etmek, huzurunu kaçırmak, aleyhlerine
belge toplamaktı.
Bu, para isteyen bir işti. Başkan buna da çözüm buldu.
Amerika'nın önde gelen şirketlerine yaptığı kıyaklar karşılığında iki yılda 60 milyon dolarlık bir fon oluşturdu.
İktidarın gücünü satılığa çıkardı yani.
Mesela
milyarder Howard Hughes, Las Vegas'ta inşa ettiği
otel hakkındaki soruşturmayı engellemek için fona 100 bin dolar verdi.
Süt endüstrisi, ürünlerini yüksek fiyattan satabilmeyi sürdürmek amacıyla 2 milyon dolar aktardı.
ITT Şirketi, Adalet Bakanlığı'nın açtığı anti-tröst soruşturmasını durdurmak için 400 bin dolar ödedi. Ashland ve Gulf Oil gibi petrol devleri milyonlarca dolarla fonu besledi.
Northrop ve Good Year gibi firmalar da kervana katıldı.
Tek amaç vardı, muhalefeti ezmek, düşüncenin özgürce yayılmasını engellemek.
Özgürlükler ülkesi diye bilinen Amerika'da faşizan bir atmosfer yaratmak...
Sonunda "Watergate" olarak bilinen skandal patladı ve Nixon'ın kirli çamaşırları ortaya döküldü.
Düşman Listesi'nin varlığı da ortaya çıktı.
Nixon'ın ilk tepkisi de, bizdeki gibi "Sızdırmayı yapanların bulunması" çabasıydı.
Yani Köstebek'in peşine düştü.
Bu, aynen bizde olduğu gibi suçun itirafıydı.
Liste ortaya çıktığında, o günün Amerikası'nda insanların
"şeref madalyası" gibi taşıdıkları bir şey haline geldi.
Listede olanlar, bunu evlerinde parti vererek kutladı.
Giremeyenler, "Niye ben yokum" diye hayıflandı.
Türkiye'de ise ne yazık ki, bazıları "Bakın bunlar listede, ben yokum" diye sevinç çığlıkları attı.
"Listede olanlar vatan haini, olmayanlar vatansever" mesajı vermek istediler.
Oysa Amerika'da Nixon, işlediği suçlar nedeniyle bir süre sonra kamuoyu ve Kongre'nin baskısıyla görevini tamamlamadan
istifa etmek zorunda kaldı.
Bu yaptıkları nedeniyle adı
Amerikan Başkanlar
Tarihi'ne kara harflerle yazıldı.
O listede olanlar başları dik olarak yaşamlarını sürdürürken Nixon ömrünün geri kalanını utanç içinde geçirdi.
Asker veya
sivil, liste meraklısı herkesin hep akıllarında tutması gereken bir tarih dersidir bu.
Torunlarınızın yüzüne utanmadan bakmak istiyorsanız, ister liste yaparken, ister listelere alkış tutarken, isterseniz listeleri görmezden gelirken dikkatli olun, derim.
Çocuğunuz veya torununuz bir gün "Niye?" diye sorabilir.
Listelere girmek
ÜST üste iki özel liste bir şekilde medyaya sızdırıldı.
Genelkurmay'ın listesinde müdahaleye karşı, liberal bir
gazeteci olarak gösterildim.
Gazete yöneticisi olduğum döneme ilişkin
iktidar raporunda ise, iktidara birinci sayfada yeterince yer vermediğim için eleştiriliyorum (isim vermeden).
Haklılar, çünkü bazı koşullarda susmak da muhalefettir.
Listecilere vereceğim tek
yanıt var: Bu listeler benim için çocuklarıma bırakacağım onur madalyasıdır.
Siz ne bırakacaksınız?
Ergun Babahan -
Sabah