Komutan monitörde görünen birinci
hedefin yok edilmesi talimatını veriyor. Birinci hedef paramparça. Sonra ikincisi. Sıra kamyonda. Uçaksavar mermileriyle kevgire dönen kamyondan düşen bir insan sürünüyor. Birkaç saniye içinde o da öldürülüyor. Daha şiddetli bir sahne beklerken sinemanın perdesinde günlük yaşamdan görüntüler beliriyor. Tıklım tıklım pizzacılar, defileye çıkan mankenler, konserler... Burası
Bağdat. Bu görüntüler savaşın başlamasından 6 hafta önce çekilmiş. Bombardımana 6 saat kala
manzara değişmiyor.
Brezilya kahvesinde
modern şiirle geleneksel şiir tartışılıyor. Kendisini güreşe adayan bir antrenör, çocukları müsabakalara hazırlıyor. Zaman daralıyor. Hıristiyan
kız öğrenci kendisine yönelen kameraya “Ülkemizi kanımızın son damlasına kadar savunacağız.” diyor. Bir başka kız
Bush’a ağır bir
küfür gönderiyor. Camlar,
bombardıman sırasında kırılmaması için koli bantlarıyla sarılıyor. Bağdat’ta hayat devam ediyor. Hatta
trafik bile sıkışıyor...
Sonra o an geliyor. Düşen bombalar, yerle bir olan binalar. Bağdat, ajansların oturma odalarımıza kadar
servis ettiği bu görüntülerle hafızalarımıza kazındı.
Avustralyalı yönetmen Wayne Coles Janess, “In the Shadow of the Palms-Iraq” (Palmiyelerin Gölgesinde-
Irak) isimli belgeseli çekmeseydi Şok ve Dehşet Operasyonu’nun başladığı günden bir gün önceki Bağdat’ı bugün kimse bilmiyor olacaktı.
Savaştan önce
bankadan
kredi çekip Bağdat’a giden Wayne Coles Janess, Iraklı ailelerin evine
misafir oldu ve onlarla birlikte savaşı bekledi.
Gün gün, saat saat...
Başlarına bomba yağacağı anı bekleyen insanların son görüntülerini kaydetti.
Henüz birkaç yaşındaki bir çocuğun ölümünü saniye saniye görüntüledi; tüm dünyaya ibret olsun diye. Bağdat düşmeden Avustralya’ya döndü.
Seçimlerden sonra tekrar gelip, evlerine misafir olduğu insanların izlerini bulup, perişan hallerini çekti. Nefret ettiği Amerikalı askerlerle devriyeye çıkıp Iraklıları onların gözünden kaydetti. 6 kez tutuklandı, kasetleri ezildi.
Bombalanan yerleri çekmeye giderken “Biz seni sevdik, ölmene izin veremeyiz.” diyerek onu durdurmaya çalışanlar da yine aynı Iraklı askerlerdi.
Ülkesine döndükten sonra Iraklıların, Doğuluların
terörist olmadıklarını anlatan filmin yönetmeninin başına gelmeyen kalmadı.
Janess’in çektiği belgesel
terörle mücadele yasasına bile takılmış.
Janess, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Avustralya, ‘terörist Doğulular, iyi Batılılar’ imajını devam ettirebilmek için çok para harcıyor. Oysa nereye giderseniz gidin insanlar bizim gibiler. ‘Cihat! cihat!’ diye bağırmıyorlar.
Doğulular da aynı bizim Batılılar gibi. O insanların böyle olmadığını anlattığım için hâlâ Avustralya hükümeti benim filmimin gösterilmesinin yasaklanması için çalışıyor.
Savunma Bakanlığı,
Kültür Bakanlığı, medya savaş yanlısı programlara
destek veriyor. Ayrıca terörizm yasaları değişiyor. Beni şu an bile tutuklayıp 14 gün hapse koyabilirler.”
Bugüne kadar 15 uluslararası festivalde gösterilen belgesel, Avustralya Genel
Film Enstitüsü’nün düzenlediği festivale alınmadı. Talihsiz yönetmen, banka borcunu ödeyemeyince evine 200 bin dolarlık haciz konuldu.
Yönetmen Wayne Coles Janess, mali sıkıntılardan kurtulabilmek için ambargolu Irak belgeselinin satın alınarak gösterime sunulmasını umuyor.
M.YAŞAR DURUKAN - Turkuaz - Zaman