Başkan George H. K.
Bush, 1991 yılında
Irak’a karşı savaşının "yeni bir dünya düzeni" meydana getireceğini söylemişti. Getirmedi.
Onun oğlu, 2003 Irak Savaşı’na, laik
Müslüman demokrasilerinden oluşan yeni bir
Ortadoğu düzeni getirmek için harekete girişti.
İsrail ile
Hizbullah-
Hamas çatışması,
Amerika’nın yeni Irak Savaşı’yla ateşi yakılan Ortadoğu düzeninin bir başka parçasıdır -İslami olanı-.
Lübnan savaşı bu düzen için girişilen son savaşa işaret etmektedir. Bu gerçeği kabul edenler arasında aşırı derecede Müslüman karşıtı olan akademisyen Martin Kramer de bulunmaktadır. İsrail’in
Haaretz gazetesindeki bir makalesinde Kramer, İsrail’in Lübnan’a karşı yok edici saldırılarını İslamizm’e karşı bir saldırı olarak nitelemektedir. Kramer, yazısında, "İslamizm, Nasır döneminde Arap milliyetçiliği tarafından işgal edilen alanı doldurdu. İsrail’in, Hizbullah’ın içinde büyük önem kazandığı İslamcı anlatıyı yok etmek için şiddeti büyük bir darbeden başka bir seçeneği yoktur." diyor.
İlk başta Hizbullah lideri Fadlallah’ın, İsrail ve ABD’nin hakkından geldiği izlenimi oluşturuldu. Fadlallah, İsrail hapishanelerinde çürüyen masum Filistinli kadın ve çocukların salıverilmesini sağlamak için bir İsrail askerini kaçıran Filistinli grup Hamas ile
dayanışma içinde iki İsrail askerinin kaçırılmasını yönetti.
Nasrallah açık bir şekilde birkaç İsrail askerini daha ele geçirirse,
Yahudi devletinin askerlerini geri almak için hapishanelerinde tuttuğu binlerce Filistinli, Lübnanlı ve diğer Arap tutukluları serbest bırakabileceğini düşündü. Ancak bilmediği şey, İsrail ve Birleşik Devletler’in, daha önce BM
Güvenlik Konseyi’nin 1559 No’lu kararının ve girişken diplomasinin başaramadığı, bu yenmesi güç gerilla gücünü silahsızlandırma fırsatı olarak bir bahane elde etmiş olacaklarıydı.
İsrail - ABD ekseni ve...
Ben İsrail ve Amerikalıların eylemlerinin şimdi Nasrallah ve İslamcı hareketlerin işine yaradığını düşünüyorum. Lübnan’da
Gazze’de korkunç bir şekilde yakıp yıkarak, yok ederek hınç alan İsrail’in tahri
batı, Hizbullah, Hamas,
Müslüman Kardeşler ve Ortadoğu’daki diğer İslamcı hareketlerin nihai hedeflerini
teşvik etmeye
hizmet etmenin dışında bir işe yaramayacaktır. Bu gruplar pek çok dinî ve politik meselelerde birbirlerinden ayrılır; ancak ortak bir çift amacın peşinden gitmektedirler: Ortadoğu’da ABD-İsrail ‘hegemonyasını’ sona erdirmek ve toplumlarını İslamlaştırmak. Ve gerilla cihadını, bu hedeflerini başarmadaki en iyi
araç olarak görürler. Bu grupların ‘İslamî demokrasi’ olarak niteledikleri şeyi kurabilmeleri için şu an Amerika yanlısı pek çok Arap rejimini devirmeleri gerekmektedir. Ve İsrail’e karşı gerilla savaşı, bu rejimlerin Yahudi devletine ya da Birleşik Devletler’e karşı çıkma iktidarsızlığını açığa çıkardığı için onları da zayıflatmaktadır. İsrail’e karşı gerilla cihadı kavramı aslında üç Arap devletin Altı Gün Savaşları’nda ezici bir mağlubiyet almasının hemen ardından doğdu.
Cemaat-i İslami lideri Ebul Ala Mevdudi ile şimdi Bangladeş’e ait olan Doha’da 1970 yılı Ocak ayında yaptığım bir
röportajda bana ilk olarak anlatılan şey, İsrail’e karşı gerilla ‘cihat seçeneği’ olmuştu. 1989 yılı Ağustos’unda Batı
Pakistan’da, Sovyetler’i ülkeden kovan
Afganistan Savaşı’nın Arap ve Pakistanlı deneyimli isimlerinin de dahil olduğu, Mücahitler olarak bilinen bir grubun eylemcileri ile röportaj yaptım. Onlar, Müslüman toplumunu Siyonist ve Hıristiyan işgalinden, sömürüsünden kurtarmanın tek yolunun cihat olduğu’nu söylüyorlardı.
1990’lar boyunca bazı Ortadoğulu Müslüman gruplar İsrail ve Amerika karşıtı gerilla cihadını tartıştı; ancak Hizbullah bunun işe yaradığını gösteren ilk örnekti. 1983 yılında, Şii Hizbullah’ın ABD donanmasına düzenlediği
intihar saldırısı
Amerikan askerlerinin Lübnan’dan çekilmesine neden oldu. Daha da olağanüstüsü, Hizbullah’ın İsraillilere amansız saldırıları, onları 2000 yılında
Güney Lübnan’daki işgali sona erdirmeye zorladı.
Sünni gerilla grupları da, ‘Amerika ve İsrail’e karşı zaferler elde ettiklerini iddia etmekte. Onlar, 11
Eylül saldırılarının ardından Amerika’nın Suudi
Arabistan üssünden firarını kutladılar. Bir Sünni olan
Usame bin Ladin, ‘Muhammed’in topraklarındaki’ Amerikan askerlerinin varlığının El Kaide’nin Amerika’ya karşı saldırılarının nedeni olduğunu açıklamıştı. Filistinli Sünni gerillalar da, İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’daki yerleşimleri boşaltmasının sebebinin intifada olduğuna inanmaktadırlar. Ve şimdi Sünni Irak gerillaları, hiçbir Arap devletinin cüret etmeyi hayal bile edemeyeceği şekilde, süper gücün askeri makinesini etkisizleştirdiklerini söylüyor. İsrail ve Amerika’nın, Lübnan’daki savaşta deklare ettikleri niyetleri Hizbullah’ı silahsızlandırmak ve kaçırılan askerlerinin ‘şartsız bırakılması’nı sağlamak. Hizbullah;
Suriye,
İran ve dünyadaki diğer Müslümanların desteğinin dışında Lübnanlıların yüzde 40’ının sarsılmaz bir sadakatle bağlı olduğu zorlu bir
örgüt. Bir İsrail-Amerikan isteğine neden itaat etsinler, bilmiyorum. Etmeyeceklerse, bu Müslüman gerilla hareketi Amerika ve İsrail’e karşı kampanyalarını artıracak ve aynı zamanda Amerikan yanlısı Arap rejimlerini de tehdit edecektir.
Bu ihtimalden korkan
Suudi Arabistan ve
Ürdün hükümetleri Hizbullah’ı aleni bir şekilde eleştirdiklerinde bir Amerikan güvenlik şemsiyesine doğru yalpalayıp duruyorlar. Ancak bu rejimler, İsrail’in Lübnan ve Gazze’deki savaşlarına karşı protestolarda patlayan kendi halkları tarafından tecrit edilmiş durumdalar. Amerika’nın onları nitelendirdiği tabir ile ‘ılımlı Arap hükümetlerinin’ hiçbirisi Condoleezza Rice’ın bölgeye son ziyaretinde onu kabul etmeye cesaret edemediler. Ortadoğu’daki yeni düzen için bir sonraki savaşında, Amerika’nın yanında yer alanlar muhtemelen İsrail ve bazı Laik Arap monarşileri ve diktatörlükleri içerecektir ve ABD, ‘İslamcı demokrasiyi’ benimseyen güçlerle de karşılaşacaktır. Bush’un çıkarının devletlerin Laik Müslüman olmasında yattığına bakıldığında -hangi taraf kazanırsa onun için bir formülü var- krallar ve diktatörler kazananırsa
laiklik, İslamcılar kazanırsa demokrasi uygulanacaktır!
Bu yazıyı Zaman Gazetesi için kaleme alan Sayın Malik, Washington merkezli gazeteci ve yazar, Pakistan başbakanının ve Cumhurbaşkanı Nurul Amin’in konuşmalarını hazırladı.