Ahmedinejad'ı bitiren olay!

Bülent Keneş, İran Siyasetinin İç Yüzü adlı yeni kitabıyla İran dosyasını derinlemesine masaya yatırdı.

Ahmedinejad'ı bitiren olay!

  • İran asıl şiddetli mücadeleyi kendi aralarında içeride vermektedir.
  • Ahmedînejâd'ın adının bazı olaylara karışması onarılması güç çatlaklara yol açtı.
İran: Tehdit mi, Fırsat mı?” ve “Hasan Sabbah’tan Bugüne İran ve Terör” adlı kitaplarıyla bu alanda önemli bir boşluğu dolduran Bülent Keneş, İran Siyasetinin İç Yüzü adlı yeni kitabıyla İran dosyasını derinlemesine incelemeye devam ediyor. Kitabın tezine göre İran’ın izlediği dış siyasetin üzerinde dönüştürücü bir etkiye sahip olan iç dinamikleri bilmeden, bu ülkenin gelişmeler karşısındaki politik tavrının ve stratejik tercihlerinin tam anlamıyla kavramak imkansız.

Bülent Keneş, İran Siyasetinin İç Yüzü’nde, İran siyasetini tamda bu doğrultuda masaya yatırıyor. Öncesi ve sonrasıyla 1979 Devrimi’ni de yine aynı perspektifte inceliyor ve şu soruların yanıtları aranıyor: “1979 Devrimi sonrasında tesis edilen siyasal sistemin zihinsel ve psikolojik dinamikleri nelerdir? İran Şiiliği devrime giden yolda nasıl bir rol üstlendi?

Devrim sonrası izlenen politikalara etkisi ne düzeydeydi? İran Şiiliğinin günümüzde son derece siyasallaşmış bir mezhep anlayışı olarak algılanmasındaki faktörler nelerdir? İran’da asıl şiddetli çekişmeyi kendi aralarında veren iç siyasi fraksiyonlar hangileri? Dış politik yansımaların gerisinde seyreden bu çekişmelerin temeli ve etkileri nedir?”

SEÇİLMİŞ BÖLÜMLER...

“1979 Devrimi’nden bu yana sürekli çevresine rejim ve istikrarsızlık ihraç etmeye çabalayan İran’ın, tartışmalı nükleer politikası, orta/uzun menzilli, kıtalararası füze programları ve benzeri nitelikteki attığı her adım hiç şüphesiz tüm ülkelerden ziyade Türkiye’yi ilgilendirmektedir.” (sf. 14)

DERİN DEVLETİN DERİN ADAMLARI

Genellikle dış siyaset ve güvenlik politikalarına yansıyan yaklaşımlarıyla tanımlamaya çabaladığımız İran siyasetinin bu fraksiyonları, asıl şiddetli mücadeleyi kendi aralarında, içeride vermektedirler. Bu açıdan da dış politik yansımaların gerisinde içyapılar arası nasıl bir çekişme olduğunu bilmek, o yansımaları daha iyi anlamayı da beraberinde getirecektir.

Siyasetten kültüre, eğitimden savunmaya, ekonomiden medyaya kadar uzanan geniş bir spektrumda sosyo-politik ve ekonomik alanı tamamen nüfuzu altında tutanların birkaç yılda bir yapılan güdümlü seçimlerle göreve gelenler olmayıp, merkezinde dinî liderin bulunduğu bir nevi “derin devlet” olduğunun farkına da ancak İran’ın iç siyasetine projektörleri tutmak suretiyle varabiliriz. (sf. 19)

Rus Devrimi kadar önemli

1979 İran Devrimi sonrasında izlenen dış siyaset kadar iç siyaseti de anlayabilmek için bu devrime giden yolu döşeyen ve devrimi şekillendiren altyapıyı iyi analiz etmek gerekmektedir. İran’ı 1979’da, en az 1789 Fransız Devrimi ya da 1917 Rus Devrimi kadar tarihsel önemi bulunan, Cottam’ın ifadesiyle de “insanlık tarihinin en büyük halk patlamalarından biri” olan devrime taşıyan psikolojiyi ve motivasyonu anlamak için konunun meraklılarının bakması gereken en öncelikli alanlardan birini, böyle bir devrimin gerekliliğini toplumsal bilinçaltının en ücra kıvrımlarına kadar sokmayı başaran olgunun ne olduğu oluşturur. (sf. 25)

İÇ SİYASETİ DE RAHATSIZ EDİCİ

Bülent Keneş kitabında İran’ın Suriye’de 2011 yılı başından itibaren devam eden, yakın tarihin gördüğü en kanlı katliamlara verdiği desteğin altını çiziyor ve şöyle devam ediyor: “Irak’ta izlediği katı mezhepçi politikalarla çok hızlı bir şekilde Saddam Hüseyin dönemini aratmayacak tek adam diktatörlüğüne doğru yol alan Nuri el-Maliki yönetimine verdiği stratejik desteğin yanı sıra yaptığı akıl hocalığı ve taktisyenlikle; rejimi için bir varoluşsal meseleye dönüştürdüğü nükleer programı ve bu programla kitle imha silahı amacı güttüğüne dair giderilemeyen şüphelerden dolayı maruz kaldığı uluslararası baskı, izolasyon ve yaptırımlarla sürekli gündemdedir. Dolayısıyla İran’ın iç siyaseti de en az izlediği rahatsız edici dış siyaset kadar ilginç hususiyetler taşımaktadır.” (sf. 17)

Şiiliği sonradan tercih ettiler

Bilindiği üzere İran, resmi dinin ve halkın ezici bir çoğunluğunun dininin Şiilik, daha doğrusu Şiiliğin İmamiye kolu olduğu bir İslâm ülkesidir. Bu yüzden Şiilik İran ile özdeşleşen bir mezhep haline gelmiştir. Şiiliğin Sünnilikten farklılıkları konusunda çalışanlar ise Şiiliğin nasıl doğduğundan ziyade İran kültürünün etkisiyle nasıl şekillendiği üzerinde durmuşlardır. Oysa İran, İslâm’ın ilk dönemlerinde bir Şii toplumu değildi. 16. yüzyılda ülkeye hakim olan Safeviler’den daha önce İran’daki dinî iktidar birçok İslâmî akım arasında bölünmüştü. Şiiler birçok şehirde dağınık bir şekilde bulunurken, dört Sünni mezhep ülkeye hakim durumdaydı. (sf. 29-30)

ILIMLI KESİMİN SESİNİ KISTILAR

1979 Devrimi ile birlikte radikal bir dönüşüm yaşayan İran’da iç ve dış siyasette çatışmacı bir yaklaşım sergileyen radikal unsurların hemen yanı başında, daha başlangıçtan itibaren, daha ılımlı ve pragmatist unsurlar da hep varlığını hissettirmiştir. Ancak ılımlı ve pragmatist çabalar devrim sonrası ciddi bir herc ümerc yaşayan İran siyasal sistemi üzerindeki ağırlığını ancak ilerleyen yıllarda, o da geçici sürelerle ve kısıtlı olarak, koymayı başarabilmiştir. Günümüze doğru yaklaşıldıkça da maalesef ılımlı ve pragmatist siyasal kesimler daha fazla baskı altına alınmış ve sesleri giderek kısılmıştır. (sf. 437)

Ahmedînejâd’dan desteği nasıl çektiler?

Hamâney ile Ahmedînejâd’ın 2011 yılında yaşadıkları istihbarat bakanı krizinin ardından gelen 2,6 milyon dolarlık banka yolsuzluğu skandalına Ahmedînejâd’la ilişkili bazı bürokratların ve iş adamlarının da adının karışması muhafazakârlar arasında onarılması güç çatlaklara yol açmıştır. Öyle ki, Devrim Muhafızları dahi Ahmedînejâd’dan desteğini çekerek yine bir zamanlar Ahmedînejâd’ı desteklemiş olan Ayetullah Mesbah Yezdi’yle işbirliğine gitmişlerdir. Neticede bugün Ahmedînejâd, 2009 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en güçlü rakipleri olarak sandığa giden Yeşil Hareket’le aynı kategoride görülmeye başlanmış ve adı daha muhafazakâr gruplar tarafından “fitneciler” ve “sapkınlar” arasında zikredilir olmuştur. (sf. 442)

Devrime yön veren kitle

İran Devrimi’nde oynadıkları rol açısından mutlaka üzerinde durulması gereken diğer bir grubu da kadınlar oluşturmaktaydı. Liderleri hep erkek olmasına rağmen, İranlı kadınlar öteden beri öğrenci hareketleri içinde önemli roller oynamışlardı. Şiddet tehdidinin tırmanışa geçmesi üzerine kadınlar protesto yürüyüşlerinin en ön saflarında cesurca yer almaya başlamışlardır. Bu durumun rejimi zora soktuğunun anlaşılması oranında, kadınların oynadıkları rolde tırmanma gözlemlenmiştir. (sf. 86)

ZİRVEDE YAŞANAN AYRILIKLAR

Şurası açıktır ki devrimin en ateşli dönemi olan 1980’li yılları Humeynî’nin kişisel karizmasıyla geçiren İran rejimi, devrimin ve toplumu bir araya getiren Irak ile savaşın anıları silinmeye yüz tuttukça zorlanmaya başlamıştır. İran’daki genç kuşak daha fazla özgürlük ve temsil hakkı istedikçe, rejimin demokratik cumhuriyet yüzüyle katı dinî ve baskıcı yüzü çatışmaya başlamıştır.

Gerilim, süreç içerisinde rejimin kendi mimarları arasında bile derin fikir ayrılıkları oluşturmuştur. Kum kentindeki dinî ulema arasında bile bir kamplaşma olmuş, sonucunda ise dinî lider Hamâney ve çevresinde tuttuğu derin devlet yapıları, Devrim Muhafızları yoluyla baskıcı tedbirler uygulamaya başlamıştır. Bu da Devrim Muhafızları’nın önünde yeni iktidar imkânlarına ulaşmalarının yolunu açmıştır. (sf. 442)

Ekonomideki istikrarsızlığın nedeni

Nükleer programı nedeniyle ABD öncülüğündeki Batı tarafından mali ambargo uygulanan ve uluslararası mali sistemden tecrit edilerek resmen ekonomik savaş açılan İran’ın ana gelir kaynağı olan petrol gelirleri 2012 yılı içerisinde yüzde 45 gerilemiş ve İran ekonomisi büyük bir döviz darlığına düşmüştür.

Türkiye üzerinden doğrudan ya da dolaylı altın ithalatı gibi farklı yöntemlerle bu sıkıntısını aşmaya çalışan İran ekonomisi, parasının bazen bir hafta içerisinde yüzde 40 oranında değer kaybıyla ciddi bir istikrarsızlığa düşmüştür. (sf. 436) ifadesiyle de “insanlık tarihinin en büyük halk patlamalarından biri” olan devrime taşıyan psikolojiyi ve motivasyonu anlamak için konunun meraklılarının bakması gereken en öncelikli alanlardan birini, böyle bir devrimin gerekliliğini toplumsal bilinçaltının en ücra kıvrımlarına kadar sokmayı başaran olgunun ne olduğu oluşturur. (sf. 25)

<< Önceki Haber Ahmedinejad'ı bitiren olay! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER