- Savunma Bakanı Chuck Hagel, İrana yakınlığı ve İsrail'e karşı sert söylemleri ile tanınıyor."
- "İsrail, Hagel'in bakanlığından son derece memnuniyetsiz vebu durumu ABD ile arasına koyulan bir mesafe olarak görüyor."
- "ABD, Esed rejiminden yana olan tavrı ve İran’la başlatılan görüşmeler, Savunma bakanı Chuck Hagel’in vizyonunun resmi dış politika olarak benimsendiğini gösteriyor."
- "ABD, Suriye'de başarı ihtimalinin zayıfladığını gördükten sonra Suriye ve İran konusunda vites değiştirmek zorunda kaldı."
Samanyoluhaber.com köşe yazarlarından Aydoğan Vatandaş bugün yayınlanan yazısında ‘ABD’nin değişen Suriye ve İran politikası’ konusunu köşesine taşıdı.
Geçtiğimiz yıl Başkan Obama tarafından Savunma Bakanı olarak belirlenen ve İran konusunda ılımlı ve uzlaşmacı bir bakış açısına sahip Chuck Hagel’ın, ABD’nin bölgedeki politikasına doğrudan bir etkisinin olduğunu belirten Vatandaş, İsrail’in ise bundan büyük rahatsızlık duyduğunu belirtiyor.
Vatandaş, Suriye’de Esed rejiminin devamından yana alınan tavrın ve 36 yıl sonra İran’la başlatılan görüşmelerin, Hagel’in vizyonunun ABD’nin resmi dış politikası olarak zuhur ettiğini ifade etti.
Aydoğan Vatandaş’a göre, Obama, Suriye'de ABD vizyonunun başarı ihtimalinin zayıfladığını gördükten sonra Suriye ve İran konusunda vites değiştirmek zorunda kaldı ve bu süreçten en fazla zarar gören ülke de kuşkusuz Türkiye oldu.
Tüm bu bilinenlerin yanında çok daha derin planlar olabileceğinin altını çizen Vatandaş, son zamanlarda sıkça dile getirilen ‘İran Türk devlet sistemi içine nüfuz etti’ konusuna da değinerek, Hükümetin Suriye rejimini devirmeye dönük bir çaba içerisine girdiği bilinirken, Türk Hükümeti'nin ya da bazı unsurlarının İran yanlısı bir tutum alması mümkün olabilir mi? Sorusunu sordu…
İŞTE YAZININ TAMAMI
Geçen yıl Chuck Hagel’in Başkan Obama tarafından Savunma Bakanlığı’na aday gösterileceği haberlerinin basına sızmasının ardından, İsrail lobisinin ne denli rahatsız olduğunu ve hatta bu süreci durdurmak için ne denli çaba gösterdiklerini anımsarsınız.
İsrail lobisi bunu ABD’nin İsrail’e karşı sertleşme olasılığı olarak algılamakla kalmadı ama aynı zamanda bunu İran’a karşı yumuşama sinyali olarak da algıladı.
Hagel’in İsrail lobisi aleyhinde sarfettiği sözler sır değil, 2006-2008 yılları arasında İran’la yakınlaşmayı savunduğu, İran’ı neredeyse dünyanın çekim merkezinde gördüğünü yazdığı yazıları ve konuşmaları da.
ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, USA Today için 2006 Ocak ayında kaleme aldığı yazısında, İran’la doğrudan görüşmelerin başlamasını öneriyordu.
Hagel 2007 yılında yaptığı konuşmada da İran’ın bölgesinde kilit ülke, dünyanında çekim merkezinde olacağını öngörüyor ve ABD’nin bunu önleyemeceğini dolayısıyla da İran’la diyaloğu öngören bir dış politika vizyonu öneriyordu.
http://washingtonnote.com/key_excerpts_fr/http://washingtonnote.com/key_excerpts_fr/
Hagel’in 2006 Ocak ayında yazdığı yazısında ise, ABD’nin Esed rejiminin düşürülmesine dönük çabalardan kaçınmasını bunun bölge için çok tehlikeli gelişmeleri tetikleyebileceği uyarısında bulunuyordu. http://www.thefreelibrary.com/Straightening+out+U.S.+foreign+policy+in+the+Middle+East.-a0154693345
Bugün gelinenen noktada gerek Suriye’de Esed rejiminin devamından yana alınan tavır, gerekse 36 yıl sonra İran’la başlatılan görüşmeler, Hagel’in vizyonunun ABD’nin resmi dış politikası olarak zuhur ettiği gerçeğini pekiştiriyor.
İlginç olan görevi devraldığı daha önce CIA direktörlüğü de yapmış olan Pentagon’un eski patronu Leon Panetta'nın bu konuda Hagel'den ve Başkan Obama’dan ayrılması. Panetta, bir kaç hafta önce bunu bir panelde açık bir şekilde ifade etti.
Bu da Obama’nın Hagel’in vizyonuyla uyum içinde, ancak Panetta ile bu konuda farklı vizyonlara sahip olduğunu gösteriyor.
Leon Panetta’nın Savunma Bakanı olduğu, Patreous’un CIA direktörü olduğu bir dönemde patlak veren Suriye konusu, Hagel ve yeni CIA Başkanı John Breannan ile bu noktaya geldi. (Aynı çevreler, Brennan’ın da gizli müslüman olduğunu iddia etmişlerdi.)
Görünen tablo şu. Obama, Suriye'de ABD vizyonunun başarı ihtimalinin zayıfladığını gördükten sonra Suriye ve İran konusunda vites değiştirmek zorunda kaldı. Bu Başbakan Erdoğan'ın terminolojisinde, 'ipe un sermek' olarak yer buldu.
Ancak bu süreçten en fazla zarar gören ülke de kuşkusuz Türkiye oldu.
Burada bir soruyu sormamız gerekiyor. Acaba, NATO konsepti bağlamında örneğin Fransa’nın Libya’da aldığı öncü pozisyonun bir benzerini Suriye de, Türkiye’nin mi alması istenmişti?
Bu planın uygulanamayacığını görmeye başlayan Obama yönetimi, Chuck Hagel’in vizyonunu mu masaya yatırdı?
Yoksa plan çok daha mı derinlerde?
Bu arada, yeri gelmişken, Türkiye’de son zamanlarda sıklıkla ifade edilen bir görüş var. İran’ın Türk devlet sistemi içine nüfuz ettiği ve Türkiye’de çok güçlü bir İran lobisi olduğu görüşü bu.
Ancak diğer taraftan Türk Hükümetinin ve MİT’in Suriye’de İran’ın uzantısı olan Esed rejiminin düşürülmesine dönük çabalarını nereye oturtacağız?
Bu konuda kanımca bir ayrım yapmak gerekiyor.
Türk Hükümeti’nin Arap Baharı öncesi komşularla sıfır problem politikası bağlamında İran’la iyi ilişkiler geliştirdiği bir sır değil.
Arap Baharı süreci ile birlikte Türk Hükümeti ve MİT’in açıkça Suriye rejimini devirmeye dönük bir çaba içerisine girdiği bilinirken, Türk Hükümeti'nin ya da bazı unsurlarının İran yanlısı bir tutum alması mümkün olabilir mi?
İran’ın Türkiye’de yıllardır faal olduğu sır değildir. Ancak bu faaliyetlerin Türkiye’nin Suriye polikalarına karşılık olarak ayyuka çıktığı da kesindir.
Türkiye'nin Suriye’deki radikal İslamcı grupları desteklediği ve Obama yönetiminin de bundan duyduğu kaygı biliniyor.
Bu faaliyetin taktik düzeyde ve ‘düşmanımın düşmanı’ dostumdur mantığıyla ele alındığı ve stratejik düzeyde ele alındığında bir hata olduğu anlaşılıyor.
Zira, Esed yönetimi bir Amerikan saldırısıyla düşürülebilirdi ve bu saldırıyı engelleyen en önemli nedenlerden biri ise Amerikan kamuoyunun 'Esed’in gitmesi halinde Suriye’nin, El Kaide’nin eline düşeceği' algısıydı. Türkiye, bu yolla Suriye’de PYD’yi dengelemiş de olabilir. Ama sonuç olarak Suriye’nin El Kaide’nin eline düştüğü algısı dünya çapında bir algıya dönüşmüştür.
Sonuç olarak Esed rejimi hala ayaktadır ve ABD politika değişikliğine gitmiştir. İran engellenememiştir.