Schröder, "
Die Welt" gazetesi için yazdığı bir makalede, AB'nin bugüne kadar gerektiği takdirde her zaman şekil değiştirdiğini, sadece
ekonomik değil, politik açıdan da güçlenmek için günümüzde de şekil değiştirmesi gerektiğini belirterek, "Bu da benim için somut olarak şu demek: AB,
Rusya ile
ortaklık kurmalı,
Türkiye ile de genişlemeli" ifadesini kullandı.
Türkiye'yi Rusya'nın yanı sıra
Avrupa için en önemli
ülke olarak gösteren Schröder, Türkiye'nin AB üyeliğinin, her iki taraf için de ekonomik, politik ve kültürel açıdan bir
kazanç olacağını kaydetti.
Türkiye'nin bugün en önemli 20 ekonomik ülke arasında yer aldığını ve ekonomik gelişmenin hızla sürdüğünü kaydeden Schröder, "Türkiye 20 ila 25 yıla kadar Avrupa'nın 4. ya da 5. büyük ekonomisine sahip olacak,
İtalya ya da Fransa'nın düzeyine gelecek. Böyle bir ekonomiyi AB'ye tümüyle entegre etme fırsatından yararlanmalıyız" dedi.
Schröder, Türkiye'nin Avrupalılar için politik açıdan da çok önemli olduğuna ve Avrupa ile Orta Doğu'nun kesişme noktasında bulunduğuna dikkati çekerek, Türkiye'nin, AB'nin öngördüğü üyelik kriterlerini yerine getirdiği takdirde tam bir
modern, demokratik hukuk devleti olacağı, daha şimdiden dünyaya açık tutumuyla
İslam ülkeleri ve
Müslüman toplumlar için örnek teşkil ettiğini bildirdi.
Türkiye'nin AB üyeliğinin,
demokrasi ile Müslüman toplumlar arasında çelişki olmadığını da göstereceğini belirten Schröder, tüm dünya için önemli olan bu gelişmeyi Avrupalıların da kendi güvenliği açısından desteklemesi gerektiğini ifade etti.
AB üyelik müzakerelerinin yıllarca süreciğini, ancak daha şimdiden etkisini göstermeye başladığını kaydeden Schröder, Türkiye'nin,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yönetiminde, 10 yıl önce kimsenin hayal bile edemeyeceği ölçüde değiştiğini ve modernleştiğini, atılan adımların tarihi nitelikte olduğunu savundu.
Schröder, "
Kürt azınlığına" eşit haklar verilmesi çabalarının, Türkiye'de yıllardan beri süren "kanlı krizi" barışçı bir şekilde sona erdirebileceğini, aynı şekilde büyük siyasi öneme sahip Türkiye-
Ermeni yakınlaşma sürecinin de Kafkaslar'a barış getirilmesi konusunda bir perspektif açtığını belirtti.
-"MÜZAKERELERİN KESİLMESİ SORUMSUZLUK OLUR"-
AB ile devletler topluluğundan bu siyasi gelişmeler ile Türkiye'nin AB üyeliğinin desteklemesini isteyen Schröder şunları kaydetti:
"Üyelik müzakerelerinin yarıda kesilmesi sorumsuzluk olur. Böyle bir şey, ülkeyi iç
politika açısından daha radikal hale getirir ve Türkiye'yi Avrupa'dan uzaklaştırır. Müzakerelerin kesilmesi sadece olumsuz siyasi ve ekonomik sonuçlar doğurmakla kalmaz, Avrupa'nın güvenlik politikasını da tehdit eder. Bu nedenle
Almanya Başbakanının 'imtiyazlı ortaklık' deyimini terk etmiş görünmesi iyi. Bu, AB üyeliğine karşı bir seçenek değil."
Schröder, Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesinin de bu ülkenin sahip olduğu büyük
hammadde kaynaklarından dolayı şart olduğunu belirterek, bunun Avrupa'da
refah ve istihdamı sürekli hale getireceğini kaydetti.
Yunanistan'a da acilen
yardım edilmesi gerektiğini belirten Schröder, Alman hükümetinin bu konuda geç kaldığını, akılcı ve iyi niyetli olduğunu belirttiği Yunanistan Başbakanı
Yorgo Papandreu'nun Avrupa ülkeleri tarafından desteklenmesi gerektiğini ifade etti.
Çin Halk Cumhuriyeti'nin de dünya politikasında ve dünya ekonomisinde ABD'nin ardından ikinci bir güç merkezi haline geldiğini ve bugün uluslararası alanda faaliyet göstermeden hiçbir ülkenin tek başına güçlü olamayacağına işaret eden Schröder, AB'nin
2020 yılına kadar kendisini değiştirmemesi durumunda hem politik, hem de ekonomik açıdan zayıflayacağını vurguladı.
Schröder'in yazdığı "Dünya gücü Avrupa" başlıklı makalenin başında da, Başbakan Erdoğan'ın
ocak ayında Moskova'ya yaptığı ziyaret sırasında Rusya Başbakanı
Vladimir Putin ile görüşmesini gösteren bir fotoğrafa yer verildi.
AA