10 yılda çok şey değişti

"Kennedy öldüğünde neredeydin?" sorusundan mülhem "11 Eylül'de neredeydin?" sorusunu sormaya başlayışımızın 10. senesindeyiz.

10 yılda çok şey değişti

Kimimiz mesainin bitişini beklediğimiz işyerlerimizde öğrendik. Kimimiz bir lisenin öğrenci yurdunda akşam yemeği vaktinin gelmesini beklerken şok dalgası halinde yayılan haberleri duyduk. Kimimizse çalıştığımız gazetede ertesi günün gazetesini baskıya yetiştirmek üzere son düzeltmelerle uğraşıyorduk. Ama televizyonlardan veya radyolardan ABD'de kaçırılan bir uçağın 'İkiz Kuleler' diye bilinen Dünya Ticaret Merkezi (DTM) binalarının birine çarptığını, bir diğerinin Pentagon'a yöneldiğini duyduğumuzda, ilerleyen dakikalarda İkiz Kuleler'in diğerine çarpan bir uçağın görüntülerini hemen hemen eşzamanlı izlediğimizde muhtemelen hepimiz aynı şeyi düşündük: "Bundan sonra hiçbir şey aynı olmayacak!" İlk saatlerde gelen bilgiler o kadar karmaşık, o kadar tutarsızdı ki, kaçırılan uçakların kaç tane olduğu, hepsinin sivil olup olmadığı bile net değildi. Olayların arkasında kimin olabileceğini tahmin edebilmekse imkânsızdı. O ilk heyecan dalgasını tanımlamaya çalışmak da beyhude bir çaba... Kimisi ABD'nin yıkılışının ilk adımı olarak gördüğü saldırıları coşkuyla karşılarken basireti daha açık olanları çorabın kimin başına örüleceğini endişeyle beklemeye başladılar. 11 Eylül 2001 sabahında ABD içinde seyahat etmek üzere havalanan dört sivil ticari uçaktan iki tanesi DTM binalarına çarpmış, bir diğeri Pentagon diye bilinen Virginia'daki ABD Savunma Bakanlığı binasına düşmüş, dördüncü uçaksa Pennsylvania'da yere çakılmıştı. Daha sonra, son uçağın teröristlerin başka bir yere zarar vermesini istemeyen uçak yolcuları tarafından ele geçirilip düşürüldüğü iddia edilmişti. İki uçağın çarptığı DTM binaları cayır cayır yandıktan sonra toplam 102 dakika sonunda çökmüştü. Bütün bu saldırılar sonucunda uçaklarda bulunan ve binalardakilerin çoğunluğu teşkil ettiği 3 bin kadar insan ölmüş ve 6.000'den fazlası yaralanmıştı. Belki daha önemlisi, kendini kendi kıtasında dokunulmaz vehmeden ABD'nin milli onuru ve güvenlik inancı örselenmiş, bu ise dünyanın kalanının bu güvensizlik ve belirsizlikten nasibini alacağı bir kaos çağının kapısını açmıştı. Saldırıların tozu toprağı daha yere inmemişken Üsame bin Ladin isimli bir Suudi Arabistan vatandaşının liderliğini yaptığı terörist grup 'El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide' saldırıların faili olarak nazara verildi. İslam adına mücadele ettiğini iddia eden bu örgüt, 11 Eylül saldırılarından sonra da Londra'da, Madrid'de, İstanbul-'da ve başka yerlerde benzer sansasyonel eylemler tertip ederek bütün dünyada İslam ve terör kelimelerinin ayrılmaz ikililer gibi zihinlerde yer etmesine sebep olup bütün Müslümanların yüzünü yere baktırdı. 11 Eylül'ün yıkımdan sonraki asıl etkileri, dönemin ABD Başkanı George Bush hükümetinin ülke içinde ve dünyada yürüttüğü politika ile başladı. İç güvenlik kaygılarının paranoya seviyesine vardığı ABD'de hızlı bir şekilde "Ulusal Güvenlik Bakanlığı" adıyla yeni bir bakanlık kuruldu. Eşzamanlı olarak hızla kabul edilen "Vatanseverlik Yasası" güvenlik birimlerine finansal özgürlükler ve iletişim özgürlüğü başta olmak üzere her türlü özgürlük ve mahremiyeti sınırlayabilme yetkisi verdi. Bu uygulamaların elbette birinci dereceden muhatabı 11 Eylül saldırılarından sonra "olağan şüpheliler" haline gelen Ortadoğu kökenliler ve Müslümanlar oldu. Bunlardan daha vahimi, teröre karşı küresel savaş ilan eden George W.Bush'un sloganının "Ya bizdensiniz ya onlardan" olmasıydı. Üzerinden on sene geçtikten sonra geriye bakınca ABD'nin El Kaide'yi barındırdığı gerekçesiyle saldırıların üzerinden bir ay bile geçmeden Afganistan'ı işgal etmiş olması, yıllardan beri analistler tarafından, "Acaba başka hesaplar mı vardı?" sorularıyla değerlendiriliyor. Afganistan'la sınırlı kalmayan "teröre karşı savaş" hedef tahtasına bu sefer de Irak'ı oturttu ve "kitle imha yalanlarıyla" 2003 yılında işgal edilen Irak'ta kimine göre 100 bin, kimine göre 1 milyon insan hayatını kaybetti. ABD'nin denizaşırı operasyonları Afganistan ve Irak işgalleriyle sınırlı kalmadı. Dünyanın Kenya, Afganistan, Nijer, Yemen gibi farklı birçok ülkesinde terör şüphesiyle CIA tarafından gözaltına alınan insanlar Guantanamo başta olmak üzere CIA'in sorgulama merkezlerinde mahkeme edilmeksizin alıkoyuldular. Hatta bir dönem Türkiye'nin de bu sorgulamalara ev sahipliği yaptığı, kanunsuz bir şekilde gözaltına alınanların ülkeler arası transferinde köprü vazifesi gördüğü iddiaları da dillendirildi. Bunun ötesinde Batılı ülkelerin istihbarat örgütlerine ulaştırılan terör listeleri sebebiyle İngiltere, Danimarka gibi ülkeler kendi vatandaşları olan pek çok insanı mağdur ettiler. On sene sonra yapılan değerlendirmeler, saldırıların Müslümanlara yıllardır silmek için uğraştıkları büyük zararlar verdiği aynı zamanda "terörle savaş" adı altında başlatılan işgallerin terörizmi azaltmak bir yana artırdığı noktasında birleşiyor. Ahmet Celiloğlu - Zaman
<< Önceki Haber 10 yılda çok şey değişti Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER