Dünya Türkiye'de ne olup bittiğini çok iyi biliyor

Ahmet Altan: Türkiye’deki baskı ve yasaklamaya rağmen, dünya burada ne olup bittiğini çok iyi biliyor

SHABER3.COM

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, Silivri Cezaevi’nde gazeteci yazar Ahmet Altan, akademisyen Mehmet Altan, Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, muhabir Ahmet Şık, muhasebe çalışanı Emre İper  ve Sözcü muhabiri Gökmen Ulu’yu ziyaret etti. Utku Çakırözer, Ahmet Altan’ın “Hükümet özgürlüğümüzden alıkoyarak bizi cezaevinde baskı altında tuttukça, özgür dünyada buna tepki artıyor. Mahkemede yaptığım savunmam, yazdığım makale Avrupa’nın dört bir yanında gazeteler tarafından farklı farklı dillerde yayımlanıyor. Türkiye’de her tür baskı ve yasaklamaya rağmen, dünya burada ne olup bittiğini çok iyi biliyor” dediğini aktardı.

T24’e konuşan Utku Çakırözer, “Cuma günü Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan bir grup gazeteciyle görüştüm. Görüştüklerim arasında Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Murat Sabuncu, muhabir Ahmet Şık, Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay ve muhasebe çalışanı Emre İper, tutuklu yazarlar Ahmet ve Mehmet Altan kardeşler ile Sözcü gazetesi muhabiri Gökmen Ulu vardı” dedi.

"İlk duruşmada bu haksızlığın bitmesini bekliyoruz"

389 gündür tutuklu bulunan Mehmet Altan, kendisi gibi 60 gazeteci ve yazarın müebbet hapis istemiyle yargılandığını belirterek, “Bizler TCK’nın 309, 311 ve 312. maddelerine göre yargılanıyoruz ama bu maddeler cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ya da parlamentoyu devirme teşebbüsüyle alakalı maddeler. 2007 yılına kadar aranan suç unsuru ‘cebir ve tehdit’ idi. 2007 yılında düşünce özgürlüğü korunsun diye ‘tehdit’ kavramı çıkarıldı, yerine ‘şiddet’ kavramı getirildi. O dönem Adalet Bakanı Cemil Çiçek’ti. Çiçek hala AKP’de milletvekili. Hükümet yine AKP hükümeti. Cebir ve şiddet kullanmayan bir kişinin ağırlaştırılmış müebbet içeren TCK 309, 311 ve 312. maddelere göre yargılanmaması lazım. Nitekim bunun böyle olduğu Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin temmuz ayında F... davalarıyla ilgili kararında açıkça vurgulanıyor. Bu kararda ‘anayasal düzenin değiştirilmesine yönelik teşebbüsün ancak cebir ve şiddet kullanarak, yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleştirilmesi gerekir. Kanunun aradığı cebrilik maksadın fiziki – maddi cebir olduğu açıktır’ denmektedir” diye konuştu.

Altan, “Yargıtay’ın 15 Temmuz darbe suçlarıyla ilgili bu içtihadı çok önemlidir. Ben ve benim gibi müebbetle yargılanan gazeteci ve yazarları da kapsar. ‘Darbeyi önceden biliyorlardı’ suçlamasıyla bizi terörist, darbeci diye suçlamanın ve cebir ve şiddet unsuru gerektiren maddelerden suçlayarak müebbet hapis cezası istemenin ne kadar haksız ve hukuksuz olduğunu kamuoyu bilmelidir. Bizlerin ne cebirle, ne şiddetle, ne darbeyle, ne terörle hiçbir ilgimiz yok. Bırakın müebbet cezasıyla yargılanmayı, bir dakika dahi cezaevinde bulunmamamız lazım. Anayasal özgürlükleri kullanarak mesleklerini yapan gazetecileri terörist ilan etmek, darbecilikle suçlamak hukuken kabul edilebilir değildir. Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 14 Temmuz tarihli içtihat kararı da bunu belgelemektedir. Hangi görüşten olursa olsun, yargılanmakta olan biz gazeteci ve yazarları sevsin ya da sevmesin, hukuk devletine, demokrasiye azıcık inancı, saygısı olanların eli kanlı darbecilerle, şiddetle en ufak ilgisi olmayan gazeteci ve yazarların aynı kefeye konması ve müebbet hapis cezası istemiyle yargılanmasına karşı durmaları gerekir. İlk duruşmada bu haksızlığın bitmesini ve özgürlüğümüze kavuşmayı bekliyoruz” dedi.

Ahmet Altan: Dünyaya verilen resim çok bozuk

Yine bir yılı aşkın süredir yazar Ahmet Altan da, Türkiye’nin dünyaya verdiği resmin son derece bozuk olduğunu, demokrasiden ve hukuk devletinden giderek daha da uzaklaşıldığını vurguladı. 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin gazeteci yargılamalarının, bunun en somut örneği olduğunu belirtti. Ahmet Altan “Hükümet özgürlüğümüzden alıkoyarak bizi cezaevinde baskı altında tuttukça, özgür dünyada buna tepki artıyor. Mahkemede yaptığım savunmam, yazdığım makale Avrupa’nın dört bir yanında gazeteler tarafından farklı farklı dillerde yayımlanıyor. Türkiye’de her tür baskı ve yasaklamaya rağmen, dünya burada ne olup bittiğini çok iyi biliyor. İşte Amerika’yla yaşanan kriz, işte Avrupa’yla yaşanan kriz… Türkiye giderek uygar dünyadan, demokrasiden, hukuk devletinden uzaklaşıyor” diye konuştu.

Murat Sabuncu: Başımız dimdik girdik, dimdik çıkacağız

Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu da 31 Ekim’de bir kez daha mahkeme önüne çıkacaklarını belirterek şunları söyledi:

“Bundan tam bir yıl önce 31 Ekim sabaha karşı evimden gözaltına alındım. Tam 1 yıldır ben ve diğer Cumhuriyet çalışanları özgürlüğümüzden, sevdiklerimizden, gazetemizden mahrumuz. 31 Ekim’de bir kez daha hakim karşısına çıktığımızda 365 gündür Silivri’de kalıyor olacağız. Başından beri söylüyoruz. İddianamede de, bundan önceki duruşmalarda da görüldü ki haksız, hukuksuz yere yatırılıyoruz. Cezaevine girerken daha ilk gün söylemiştim, nasıl başımız dimdik giriyorsak aynen başımız dimdik çıkacağız. Sadece Cumhuriyet davasında değil, düşünceleri, ifadeleri nedeniyle tutuklanan diğer tüm gazeteciler ve siyasetçilerin davalarının gösterdiği tek bir şey var. O da demokrasimizin geri gidişi.”

"İddianame hukuksuzluğun kanıtı"

142 gündür tutuklu bulunan Sözcü gazetesi muhabiri Gökmen Ulu da geçtiğimiz günlerde hazırlanan iddianamesinin, hiçbir suç ortaya koyamadığını belirterek şu değerlendirmeleri yaptı:

“Aylar sonra bizimle ilgili iddianame çıktı. Yeni hiçbir şey yok. Haksız, hukuksuz yere burada tutulduğumuzun kanıtı bu iddianame. 7 Kasım’da ilk kez hakim karşısına çıkacağım. İnanıyorum ki özgürlüğüme, çok sevdiğim eşime ve oğluma, özgür kalmamı yürekten isteyen meslektaşlarıma kavuşacağım. Basın özgürlüğüne, demokrasiye inanan herkesi bu duruşmaya bekliyorum.”

Gökmen Ulu: Avukatımla daha çok görüşmek istiyorum

Gökmen Ulu cezaevi koşullarına ilişkin de şunları söyledi:

“Aylardır ailemden, sevdiklerimden mektup alamıyor, onlara yazamıyordum. Geçen hafta mektup kısıtlaması kaldırıldı. İçeride dört duvar arasında yatan insan için bunun değerini kelimelerle anlatamam. Okurlarımızın, dostlarımızın mektupları cezaevi karanlığına ışık oluyor. Bu süreçte bir talebim daha var. OHAL kısıtlamaları nedeniyle avukatımla haftada sadece 1 saat görüşebiliyorum. Mahkeme önüne çıkmama çok az süre kaldı. Bunun için avukat görüş kısıtlamasının kaldırılmasını istiyorum. Eğer kabul edilirse duruşmaya daha da hazırlıklı çıkacağım.”

"Bu ayıptan kurtulmalıyız"

Gazeteci kökenli Eskişehir milletvekili Utku Çakırözer, tutuklu gazetecilerle ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:

“Türkiye cezaevindeki gazeteci sayısı açısından maalesef dünya birincisi. Bir an önce tutuklu gazeteciler ayıbından kurtulmamız gerekiyor. Şiddet içermediği, şiddet çağrısı yapmadığı sürece her türlü görüş serbest bir şekilde ifade edilebilmeli. Kimse düşündüğü, yazdığı, çizdiği, eleştirdiği için özgürlüğünden yoksun bırakılmamalı. Cezaevindeki tutuklu gazeteciler konusu Türkiye demokrasisinin turnusol kağıdıdır. Demokrasimiz gelişecekse, gerçek bir hukuk devleti olacaksak bu ülkede gazeteciler özgürce yazabilmeli, eleştirebilmeli. Gerek Cumhuriyet çalışanları, gerek Sözcü muhabiri, gerekse diğer tutuklu gazeteci ve yazarların önümüzdeki günlerde gerçekleşecek duruşmalarda özgürlüklerine kavuşmalarını diliyorum.”
<< Önceki Haber Dünya Türkiye'de ne olup bittiğini çok iyi biliyor Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER