Dünya "ekime hazır olması için" nadas ediliyor
ABDULLAH AYMAZ | Samanyoluhaber.com
Kibir, gurur gibi duygular imana ve kulluğa engeldir. Halbuki Kainatın ve her şeyin Yaradanı ve Sahibi olan Cenab-ı Hak; insanları ve cinleri ancak Kendisine ibadet etsinler diye yarattığını, Zâriyât Suresini 56. âyetinde açıkça ifade buyuruyor.
İbadet insanın, âcizliğini muhtaçlığını ve kusurunu bilip hayret ve muhabbetle secdeye kapanmasıdır. İnsanların kendi nefis ve enaniyetlerinin yanında, sahip oldukları servetler, fen ve teknoloji yoluyla elde ettikleri imkânları, gurur ve kibirlerini geometrik olarak katlamış ve gafletlerini artıra artıra onları inkâr-ı ulûhiyete saplamıştır.
Bu bataktan çıkmaları da çok kolay olmasa gerektir. Aydınlanma çağı olarak takdim ettikleri şeyler dinden uzaklaşma mânasına gelmektedir. Halbuki kainatta her şey hayır, mükemmellik üzere hareket etmektedir. Zerreden seyyareye her şey bu âhenk ve düzen üzere Allah’a itaat halindedir. Sadece insanlar son birkaç asırdır bu hayır nizamının dışında bir isyan üzeredirler.
Kâinat bir ağaç ise, kökleri ve dalları, elementler ve madenler; yaprakları bitkiler, çiçekleri hayvanlar, meyveleri de insanlardır. İnsanın böyle kainat kardeşlerinin zıddına yaşamasının devam etmesi mümkün değildir.
Mutlaka ihsanlar da hayır nizamına itaat edecek diğer kardeşleri gibi bu güzellik, iyilik ve mükemmellik örfanesine katılacaklardır. İşte bunun için de, kibir, gurur, enaniyet ve nefislerinin sürtülmesi gerekir. Tâ ki, kendi âcizliklerini, muhtaçlıklarını ve kusurlu taraflarının bulunduğunu anlayıp Yüce Yaradanın önünde eksikli bir varlık olduklarını itiraf edip secdeye kapansınlar.
Tarihler boyunca bunun pek misalleri vardır… Viraneye dönmüş ceberutiyet misali eserlerin kalıntıları ortadadır.
İşte şimdi de çıplak gözle bile görülmeyen bir molekülle hepimizi dize getirdi. Burunlarımızı sürttü. Bu bize Yaradanımızı hatırlattı, O’na yönelmeye, hatta toplu dualara sevk etti. Artık, âciz, fakir, muhtaç, kusurlu ve eksikli bir yaratık olduğumuzu anlıyoruz.
Onun için M. Fethullah Gülen Hocaefendi son konuşmalarının birinde diyor ki:
“Musibet zamanında beraberce yapılacak olan dualarda, her din ve kültürden yalvaran insanlar dualarında ne diyeceklerse dile getirebilmeliler. Belki birlikte ızdırar içinde yapılan dua farklı açılımlara kapı aralar. Bu bela ve musibet günleri, sürpriz ilhamlara bâdî olabilir.
Bugüne kadar böyle beraber dua edilmemişti, beraber hiç göz yaşı dökülmemişti, şu anda oluyor. Kimse bir şey dememeli; bu başka zamanlarda yapılamamıştı. Şimdi böyle SARMAŞ DOLAŞ olunuyor ki, gayet tabiidir, fıtridir. Her yerde, dar dairede geniş dairede, değişik formatlarda nasıl olursa, O'na teveccüh edip istemeli.
Yana yakıla, hep beraber, bütün insanlık için DUA ZAMANIDIR.
İki şey var, Şimdi kafamda en çok Ramazan var. Ramazan tam gönlümüze göre olamayacak. İstiğfar hep istiğfar. İkincisi de olimpiyatlar olacak mı, olamayacak mı, bilemiyoruz. İcraatı İlahi, bizim hesaplarımıza, plan ve projelerimize göre olmuyor. Beklentileri gerçekleşmeyince, boşluğa düşüp sarsılabilir insan.
İşin Sahibinin planına uyarsak, ayarlarsak O'na kendimizi, boşluğa düşmemiş olduğumuz gibi, ne sürpriz şeyler olacak onu da bilemeyiz. Maddi hastalıkların bulaşıcılığı olduğu gibi manevî hastalıklar ve günahlar da bulaşıcıdır ve daha tehlikelidirler. Virüs dalga dalga gelebiliyormuş, ilim adamları, medya vasıtasıyla toplumların duyarlılıklarını arttırmalılar, ta ki insanlar kendilerini salıvermesinler. ”
M. Fethullah Gülen Hocaefendinin yirmi-otuz sene önce yazdığı üzere bu günlere işaret eden müthiş ifadeler var; bilhassa YENİ İNSAN başlıklı yazısında:
“…. 21. Asır ise, BİR İNANÇ ve İNANMIŞLAR ASRI ve bizim için RÖNESANS ÇAĞI olacaktır.
“Evet, muhakemesizlerin, akılsızların ve fantezilerin arkasında yüzer-gezer yığınların içinden çağın düşünen, muhakeme eden, akıl kadar tecrübeye, tecrübe kadar akla ve ikisi kadar da ilhama ve vicdana inanan, güvenen YEPYENİ BİR İNSAN DOĞACAKTIR…
Her şeyiyle mükemmel peşinde, heptenci, dünya ve ukbâ muvazenesiyle kanatlı, kalb ve kafa izdivacına muvaffak olmuş YEPYENİ BİR İNSAN. Elbetteki bu yeni insanın doğumu çok kolay ve rahat olmayacaktır. Her doğum gibi onun da sancısı, sarsıntısı, sıkıntısı olacaktır. Ama mevsimi gelince, bu mübarek doğum mutlaka gerçekleşecek ve bu AYYÜZLÜ NESİL HIZIR gibi birdenbire aramızda belirecektir. Sıkışmış ve üst üste binmiş bulutlar arasından RAHMET’in süzülüp geldiği, arzın derinliklerinden suların fışkırıp yeryüzüne çıktığı, karın-buzun çözüldüğü yerlerde KAR ÇİÇEKLERİNİN her yanı sardığı ve şebnemlerin sıçrayıp yapraklara taht kurduğu gibi, bu yeni insan da belki bugün – belki de yarın, ama mutlaka gelecek…
“Yeni insan, bütün varlığa karşı sevgiyle dopdolu ve insanî değerlerin koruyucusu ve kollayıcısıdır. O, bir taraftan insanı, insan yapan ahlâk ve fazilet gibi esaslarla kendi yerini belirleyip kendini bulurken, diğer yandan da bütün varlığı şefkatle kucaklayacak kadar âlemşümul ‘evrensel’ ve diğergâmdır. Kendisinin nasıl olmasını seçtiği aynı anda, beraber bulunma mecburiyetinde olduğu insan ve diğer eşyanın da nasıl olması gerektiğini tasarlar; fırsat doğunca da bütün tasarılarını gerçekleştirmeye çalışır.
O, çevresinde iyi olan her şeyi korur-kollar ve onu başkalarına da salıklar… Bütün fenalıklara karşı savaş ilan eder ve onları, içinde yaşadığı toplumun bünyesinden söküp atacağı ana kadar bir yay gibi hep gerili kalır. İnanır, inanmayı herkese tavsiye eder… İbadete GÜZEL der ve onun gürül gürül dili olur…” (Zamanın Altın Dilimi)
Bu yeni NADAS’ın mânâsı, YENİ İNSAN için her şeyin hazır hale getirilmesidir inşaallah…