M.ERTUĞRUL İNCEKUL
Varlık ve yokluk denizinde boğulmadan sahil-i selamete çıkmaya çalışıyoruz. Bazen nefes almak bile bir lütuf. Merhametine güvendiğimiz sonsuz rahmet sahibi Mevlamız olmasa, kaldırılabilir bir yük değil aslında insanlık ve insan olma sorumluluğu...
Aşk ötesi; şefkat daha ötesi temkin ama hep daima arzulanan camiiyet ve istikamet. Verilenler yeryüzü genişliğinde bile olsa yine temkin, yine merhametine sığınma, yine akıbetinden endişe duyma, sıkı sıkıya bir kul olma hassasiyeti. Aşk bir geçiş hali ama İslami heyecan varsa yola devam edebilmek söz konusu. Hz. Mevlana, insanı yaşatan ne candır! Ne kan! Heyecandır, Heyecan! Der.
Aşk varlığın en sırlı, var olma sebebi ve gayesidir, Hakikat-ı Ahmediye’dir. Aristo bile yaratılış gayesini aşka, kemale bağlar. Kemale ermeyen aşk sahtedir, kalıcı olamaz. Tene ve bedene ait olan ise kalpte iz bırakamaz.
Peyami Safa aşkı denize, tarifi de kovaya benzetir. Elde edilen şey, aşkın bir halini izahtan ibaret kalır. Enginsiz, kıyısız, renksiz, dalgasız, derinliksiz bir izah, der. Aşk bir mücadele değil, ahenktir şiirinde ilahi aşkı şöyle resmeder;
Gerçek aşk sevgilinin bütün kusurlarını görür ve sever… Aşk inanmanın şiiridir, Aşk şüphe etmez. Aşk kıskanmaz. Aşk iğrenmez. Aşk çirkin bulmaz. Aşk küçümsemez. Aşk bencilliğin, kendini sevgiliden daha üstün görmenin, buhranın ve kötümserliğin tam zıddıdır. Aşk istemez, yalnız verir. Aşk bir mücadele değil âhenktir… Aşk bunun için ilâhidir... Gerçek aşkın bir tek değişmez vasfı vardır: tükenmezlik. Aşk engellere ve hücuma uğradıkça kuvvetlenen ihtirastır. Rakipsizdir, yenilmez. Aşk kendi saadetini bir başkasınınkine feda etmektir. Mârifet bize yâr olmayan sevgiliyi kalbimizin içinde öldürmek! İşte en haklı, en mâsum, en kudretli ve en muhteşem cinayet.
Aşk, acı çekmek bir manada. Ülfet aşkı öldürür derler. Yeniden hayatı ve varlığı keşfetmek. Yeniden varlığa yeni isimler takmak, yeni yüzler çizmek. Esma sarayında başıboş gezmemek. Hadiselere duyarsız kalmamak. Tüm varlık bizimle ilgiliyken çevremize bigane kalmamak. Çevre ahlakı da bizim varlığa duyduğumuz aşk bağlamındaki sorumluluk olarak ele alınabilir.
Cahit Sıtkı ne güzel söyler;
Ah, yeniden başlamak hayata,
Çocukluğa, aşka ve sanata.
Gerçek aşıkların ve irade insanlarının sinelerinde yanan kor tüm dünyaya ümit olur, ışık olur. Evrensel şefkat şeklinde tüm insanlığı kucaklayacak enginlikte tezahür eder. İnsan evreninin güneşi hükmünde olan kalbi ve mahiyetini çözebilirse, varlığın hakiki mahiyetini, varoluşunu da çözebilir.
Kırık Mızrap'ta ne güzel ifade ediyor:
Ey Nebî-1
Hicranla yandı gönlüm hâlimi sormaz mısın?
Dil ucuyla olsun melâlimi sormaz mısın?
Bilmem ki yoksa, dost vefâsından şüphen mi var..!
Lütfedip bir kere hayâlimi sormaz mısın?
Dostlara ülfet yağdı, bize iltifat yok mu?
Kebap oldu sînem âhıma itimat yok mu?
Yüz sürüp izine bekledim bilmem kaç eyyâm.!
Yoksa bende Sen’in sevgine istidat yok mu...?
Dostlara ülfet yağdığı anlarda bile gözünü kapıdan ayırmadan, sadık bir sevgili olma yolunda vefayla kapıda beklemek. Vefadır benim adım, vefa ile nefes alır, vefa ile varım, diyebilmek.
Hayatı gerçek sevgiliye giden yolda hep sorgulamalarla geçirmek. Ya o sevgiyi kaybettiysem? Ya bende Sen'in sevgine istidat yoksa...? Diyerek kıvranmak, ıstırap duymak... Etrafın duman duman ümitsizlikle, kızıl bulutlarla kuşatıldığı bir dönemde, güce tapan vicdanzedelere, onur ve haysiyet yoksunu şaşkın ve densizlere inat, hayata ve sevgiye yeniden merhaba demek! Aklın ve kalbin rotasını izleyerek, haykıran bir vicdan olmak! İşte gerçek aşk ve işte gerçek insanlık.
Mevla bizleri insan eyleye!