Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Elif Özdilek, firmaların müşteride bağımlılık ve sadakat duygusu oluşturabilmeleri ve müşterinin kendisini daha iyi hissetmesini sağlayabilmesi için markalaşması gerektiğini belirtti. Özdelik, bunun gerekçesini, "Markalar, müşteriyle daha güven esaslı ilişkiler kurarlar." şeklinde açıkladı.
Osmaniye Ticaret Odası tarafından düzenlenen 'Kurumsal iletişim ve markalaşma' seminerinde konuşan Doç. Dr. Elif Özdilek, firmaların fiyat politikalarını meşrulaştırabilmesi ve müşterinin kendisini daha iyi hissetmesini sağlamak için markalaşması gerektiğini ifade etti. Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Elif Özdilek, şöyle konuştu: "Bugün marklılaşma rekabetçi ekonominin en önemli ön koşulu. Başka bir deyişler, ürün diye tanımladığımız fabrika çıkışlı nesne rekabet için yeterli değil. Ürüne yüklediğiniz anlam, semboller, duygu bütünü ile fark yaratılabilir. Bugün ayakkabı dediğinizde fark yaratamıyorsunuz, ama Prada dediğiniz zaman farklı oluyorsunuz. Markalaşma yönetim süreci dediğimiz zaman bunun interdisipliner olduğu unutulmamalıdır. Bu sürece etki eden iletişim, reklam, halkla ilişkiler ve bütünleşik pazarlama iletişimi gibi diğer kavramlarla birlikte analiz etmek gerekir."
TÜRKİYE MARKALAŞMA KONUSUNDA GELİŞMİŞ ÜLKELERİN GERİSİNDE
Yeni dünya düzeni ve küresel dünya ekonomisinde markalaşmanın 1974'ler de 'Interdependance' denilen dönemle başladığına dikkat çeken Özddilek, "Ülkemizde KİT'lerin özelleştirilmesi, özel teşebbüs ve rekabetin artması, şirketlerin yapılarında değişiklik yaratması gereğini ortaya çıkarmıştır. Merkeziyetçi şirketlerin yerini matriks örgütler almış, rekabet için çalışana daha çok yatırım yapma ihtiyacı doğmuştur. Bununla birlikte fark yaratmak ve tercih edilen olmak için de markalaşmak zorunluluğu oluşmuştur. Türkiye'de markalaşma konusunda ciddi yol alınmış olsa da gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında katedilmesi gereken çok uzun bir yol vardır. " dedi.
Markalaşmanın önünde ekonomik, sosyal, politik ve psikolojik birçok engel olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Elif Özdilek, "Vizyon sahibi lider vasfında yöneticiler ancak marka olma bilinciyle yönetirler. Kısa vade kar etmeyi hedefleyen şirketler, uzun vadede markalaşma yolunda hatalar yapmaktadırlar. Marka dediğimiz zaman bunun soyut bir kavram olduğunu ve değerler sistemi ile oluşturabileceğini bilmek gerekir. Markanın taahhüdü, felsefesi, değerleri, kişiliği, farkındalığı olmak zorundadır. Bunları inşa etmek de zaman alır. Sabır gösteremeyen Türk şirketleri dünya pazarında rekabet edemezler. Üniversite- sektör işbirliği bu konuda farkındalık yaratacaktır. Baktığımız zaman üniversitelerde verilen marka yüksek lisans programlarının sayısının artışı da konunun artan popülaritesinin bir göstergesidir." dedi.
"MARKALAŞMAK İÇİN ALAYLI VE MEKTEPLİLER BİR ARADA ÇALIŞMALI"
Markalaşma yolunda son yıllarda bu konuya eğilen Türk şirketlerinin sayıları artmakta olduğunu ve markalaşma konusunda da bilinç uyandığını belirten Özdilek, şunları söyledi: "Markalaşmak için alaylı ve mektepli bir arada çalışır; konunun önemi vurgulanır ve aile şirketlerinde de gerekli vizyon oluşturulursa, çok değerli Türk markaları yaratılabilir. Şüphesiz ki markalaşma kavramı, sadece stratejilerin uygulanması değil bu konudaki altyapının hazırlanmasını da gerektirmektedir. Şirketlerin markalaşma konusunda bütçelerinden yeteri kadar kaynak tahsis etmesi ve bu kaynağın etkili ve verimli şekilde bilinçli kullanılması farzdır. Yeterli sermaye birikimi, bilinçli tutum ve şirketlerin yeniliğe açık olabilmeleri çok önemlidir. Statik örgütlerin yerini alan 'öğrenen örgütler' markalaşma sürecini hızlandırır. Markalaşma kavramının öneminin kavranması ve doğru stratejik planlar hazırlanıp uygulanması, kıt kaynakların rasyonel kullanımı belli bir maliyet ve sermaye birikimi gerektirir. Fakat mali yapısının güçlü olması da markalaşmak için yeterli değildir. Markalaşma önce zihinde başlar. Türk firmaları bunun mecburiyetinin ne kadar kısa sürede farkına varırlarsa; o kadar çabuk dünya markaları arasında yerlerini alabilirler." CİHAN