Adem Yavuz Arslan / tr724
Elimde iki adet Time Dergisi var.
Birincisi 2011 yılı Kasım ayına ait. ‘Erdoğan’s Way’ (Erdoğan’ın yolu) başlıklı kapak haberinde ‘Erdoğan’ın Türkiye’de yaptığı büyük dönüşümden’ övgüyle bahsediliyor.
İkinci Time Dergisi ise bu haftaya ait.
Derginin 14 Mayıs tarihli kapak haberinde yine Erdoğan var. Fakat bu kez 2011’deki haberin ‘tam tersi’ bir içerikle okurun karşısına çıkıyor dergi.
‘Güçlü adamın yükselişi’ başlıklı haberde Erdoğan’la birlikte Rusya, Filipinler ve Macaristan liderleri var. Daha önce ‘Erdoğan’a övgüler düzen, Arap Baharı’na ilham olduğunu’ söyleyen Time bu kez pek de iyi şeyler söylemiyor.
Peki ama Time aynı Time, Erdoğan aynı Erdoğan. Bu yüz seksen derece ters kapaklar neyin ifadesi?
Öncelikle şunu not etmek lazım: Bu örnek, Erdoğan ve AKP yönetiminin Havuz medyası aracılığı ile pompaladığı ‘Batı bize düşman, şer ittifakı bizi devirmek istiyor’ söylemlerini tekzip ediyor.
Yani demokratikleşme adına iyi şeyler yaptığınız zaman hakkınızı teslim edip sizle ilgili pozitif haberler yapıyorlar, insan haklarını ihlal edip OHAL’le ülke yönetme fırsatçılığına giriştiğinizde de eleştiriyorlar.
Bir başka ifadeyle Türkiye’ye ayna tutuyorlar. Aynada ne yansıyacağı tamamen size bağlı.
DÜNYA HERŞEYİ GÖRÜYOR
Diğer önemli boyut ise şu: Türkiye çok yakın takip ediliyor. İktidarın her icraatı, ister iyi ister kötü, izleniyor ve not ediliyor.
Bu şu açıdan çok önemli: Bilindiği gibi soykırım süreçlerinin son iki aşaması ‘imha’ ve ‘inkar’dır. Yani, hedef olarak seçilen toplumsal gruplar imha edildikten sonra devlet her şeyi inkar eder.
Devlet bürokrasisi, medyası, askeri-polisi tamamen iktidarın kontrolünde olduğu için tüm delilleri de yok ederler. Nitekim ‘Türk devleti’ bu konuda çok mahir olduğunu icraatları ile tüm dünyaya gösterdi.
O yüzden bu haberler sadece bugüne şahitlik etmiyor, yarınların da referans kaynağı olacaklar.
Öte yandan Time Dergisi’nin haberi aslında Batılı ülkelerdeki havayı yansıtıyor.
Uzunca bir zamandır ‘Türkiye’nin otoriterleşme eğiliminde olduğu, yolsuz ve hukuksuz siyasilerin elinde demokrasiden uzaklaştığı’ yönünde haberler yapılıyor.
Washington’da da benzeri bir hava var.
Türkiye ile ilgili pozitif bir yorum görmek mümkün değil. Hatta ‘Erdoğan yönetiminin demokrasiden uzaklaştığı, diktatörlüğe kaydığı ve bu yüzden NATO’dan ve müttefiklikten çıkarılması gerektiğini’ savunanlar az değil.
Bu arada Türkiye’de tutuklu bulunan Rahip Branson’un Pazartesi günü yapılan duruşmada da tahliye edilmemiş olması, uzunca bir zamandır bekletilen ambargo planını hayata geçirebilir. Çünkü ABD Dışişleri, Türkiye’ye yaptırım isteyen ABD Kongresi’ni ‘temaslarımız var, iyi şeyler olacak’ diye oyalıyordu.
Kongre’nin Erdoğan ve yakın çevresini de içine alması muhtemel bir ambargo kararını alması zaten çok kırılgan olan Türk ekonomisi ve yerlerde sürünen imajına yıkıcı etki yapacaktır.
Zarrab davası nedeniyle Halkbank’a -ve muhtemelen birkaç bankaya daha- gelecek ağır cezalar Erdoğan açısından işleri içinden çıkılmaz hale getirebilir.
Erdoğan’ın seçimi erkene almasında ‘bu faktörlerin’ de etkili olduğu muhakkak.
İNGİLİZLER ŞİMDİDEN ADINI KOYDU: NE ÖZGÜR NE ADİL !
Time’ın haberinin bir benzeri de İngiliz The Times Gazetesi’nde çıktı.
Gazete, başyazısında yaklaşan seçimlerle ilgili çok sert eleştiriler yaptıktan sonra ‘Türkiye’deki seçimler ne adil ne de özgür olacak’ dedi.
Şu ifadeler The Times’ın haberinden “Rusya Devlet Başkanı Putin bugün dördüncü dönemi için yemin edecek. Mısır Devlet Başkanı Sisi her türlü muhalefetin yasaklandığı, susturulduğu veya sindirildiği bir seçimle başa geldi. Üst düzey bir Türk generalin eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü aday olmasın diye ikna etmek için ziyaret etmesi de bu kalıba uyuyor. Türkiye’de de benzer bir zırva seçim olacak.”
Örnekleri uzatmak mümkün.
Benzeri çok haber ve yazı var. Hepsi de Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlallerine vurgu yapıyor.
Eğer tüm gün Havuz izleyip Erdoğan’ı dinliyorsanız ‘bütün dünya bize karşı’ der geçersiniz fakat durum hiç de iyi değil. Dünya medyasına insan hakları ihlalleri ve diktatörlük uygulamaları ile konu olan ülkelerin -petrolü de yoksa- ekonomileri ayakta kalamaz.
Erdoğan özgür ve adil olmayan bir seçimle başkan olduğunda ‘bakın benim arkamda milletimin yüzde 50’si var’ deyip ‘meşruiyet’ devşirmeye çalışacaktır ama tüm dünya Türkiye’deki seçimlerin hangi şartlarda yapıldığını görüyor, biliyor ve yakından takip ediyor.
Biraz okuyan, dünyayı analiz eden herkes Türkiye’nin dünya muvazenesindeki yerini ve ‘gelecekteki konumunu’ görebiliyor.
ERDOĞAN DEMOKRASİYE DÖNEMEZ
Peki Erdoğan ve AKP yönetimi Türkiye sınırları dışındaki bu havayı görmüyor mu ?
Gördüklerine emin olabilirsiniz.
Öyle olmasa, lobi şirketlerine, avukatlık bürolarına milyonlarca dolar akıtmazlardı. Bir de ‘görünmeyen çalışmalar’ var ki onlar başka bir yazı konusu.
Fakat ‘eldeki ürün bozuk ve kokuşmuş’ olunca ne kadar güzel pazarlama kampanyası yapsanız da işe yaramıyor.
Türkiye’nin uluslararası arenada itibarının düzelmesi, düzelen itibarın ekonomiye yansıması ise ancak OHAL’in son bulması ve demokrasiye dönüş ile olur.
Ancak Erdoğan rejiminin demokrasiye dönmesini bekleyenler hayal kırıklığı yaşamaya devam edecekler. Çünkü Erdoğan gündeminde böyle bir şey yok.
Olması da mümkün değil.
Hem Erdoğan’ın kişisel olarak demokrasiye inanmaması hem de ‘işlediği suçlar nedeniyle yargılanma korkusu’ bu ihtimali ortadan kaldırıyor.
O yüzden Erdoğan’ın ‘muhalefet partisi lideri’ edasıyla yaptığı ‘ahitleşmelerin’ bir gerçekliği de yok.
Vaat ettiği şeyleri yapmayacak.
Yapacağı şeyleri söyleyeyim: Daha fazla zulüm.
Çünkü 2013’te girdiği yol çıkmaz sokaktı ve sonunu bile bile girdi. ‘Merkezi’nde yer aldığı yolsuzluk operasyonunu bahane edip sisteme radikal müdahaleler yaptı.
‘Devleti yeniden kurmak’ gibi bir hedefi vardı ve bunu yarattığı ‘FETÖ masalı’nın arkasına sığınarak yaptı.
O günlerde “Mesele dershane-Cemaat meselesi değil. Erdoğan rejimi değiştirecek ve Suriye tarzı muhaberat devleti kuracak,” dedik ama dinletemedik.
Cemaat nefretinden gözleri ve basiretleri bağlanan kitleler “Erdoğan Cemaati yok etsin, biz onu sandıkta deviririz” yalanının arkasına sığınıp Türkiye’nin ağır aksak demokrasisinin yok edilişine destek oldular.
Erdoğan sözüm ona aydın bu kitlenin de desteğiyle devleti yeniden dizayn etti ve kendi parti devletini kurdu. Bu aşamadan sonra sandıkta devrilmesi mümkün değil. Erdoğan ülkeyi yakar ama o koltuğu bırakmaz.
TASFİYE SIRASI KİMDE?
Bakmayın Erdoğan’ın ‘bağımsız yargı, daha fazla demokrasi’ vaadiyle oy istemesine. Seçimleri kazandığı anda yeni bir tasfiye dalgası başlayacak.
Daha önce Cemaat ile kol kola yürüyen, Cemaatin insan kaynaklarını, sermayesini, medyasını sömüren Erdoğan, askeri vesayeti bitirdiğine, ‘gerçekten iktidar olduğuna’ inandığı anda Cemaati ‘sattı’.
Takip eden süreçte, ‘barış süreci’, ‘milli birlik ve kardeşlik projesi’ gibi söylemlerle Kürtlerle yürüdü.
Kürtlerle müzakere ederken üst üste üç seçimi atlattı. Cemaatten sonra Kürtleri de yolda bırakıp bu kez mücadele yöntemini seçti.
Kürt siyasileri tutuklatıp, Kürt şehirlerini düz ederek, sınır ötesi operasyonlar yaparak milliyetçi, ulusalcı kesimlerin desteğini aldı.
Özellikle Ergenekoncu kadrolarla kol kola yürüdü.
Hala da yürüyor.
Fakat bu yolculuk uzun sürmeyecek. Erdoğan seçimi kazandığı anda düğmeye basacak, Cemaat ve Kürtler’den sonra Ulusalcı, Ergenekoncu kadroları tasfiye edecek.
Perinçek ve ekibinin Silivri’ye tıkılması bir günlük iş olacak Erdoğan için. TSK içindeki Ergenekoncular ise en büyük korkusu.
Çünkü ‘gerçekten’ bir darbe yapabilirler. Erdoğan onlara karşı da hazırlıklı. Seçimi 24 Haziran’a çekerek hepsini ters köşeye yatırdı. Sandıktan zaferle çıktığı anda YAŞ’a güçlü girecek.
Böylece TSK’da büyük tasfiye ve değişiklikleri kolaylıkla yapabilecek.
Hem ortada nasıl olsa ‘FETÖ’ diye kullanışlı bir bahane de var. ‘Kripto FETÖ’cü’, ‘kriptonun kriptosu FETÖ’cü’ filan deyip TSK içinde Erdoğan’a tehdit oluşturan ulusalcı Ergenekoncu kesimler tasfiye edilecek. Geçtiğimiz günlerde açıkladıkları ‘3000 kişilik tasfiye listesi’ haberlerini bu gözle değerlendirmekte fayda var.
Bu kadar net ifadeler kullanmamın nedeni ise şu: Erdoğan öngörülebilen bir siyasetçi. Bugüne kadar yaptıkları da bundan sonra yapacaklarının delili.
O yüzden daha fazla demokrasi ve bağımsız yargı vaatlerinin bir gerçekliği yok.
Hem içeride hem dışarıda Türkiye’yi çalkantılı ve zor günler bekliyor.