Gazetecilerin, gazeteci örgütlerinin neredeyse tamamının karşı çıktığı düzenleme 28 Nisan’da Meclis gündemine geldi.
Bu madde, "sırf halk arasında endişe korku panik yaratmak suretiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi alenen yayan bir kimseye”, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilmesini öngörüyor.
Düzenleme bu haliyle yalnız gazetecileri değil sosyal medya üzerinden yorum yapan hemen herkesi kapsıyor.
Basın Konseyi Başkanı: “Halk susacak, gazetecilerde otosansür yaygınlaşacak. Herkesi boğacak bir yasa”
Bugün Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), Diplomasi Muhabirleri Derneği (DMD), Ekonomi Muhabirleri Derneği, Gazeteciler Cemiyeti, Haber-Sen, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Parlamento Muhabirleri Derneği (PMD), Türkiye Foto Muhabirleri Derneği (TFMD) ve Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın oluşturduğu Medya Dayanışma Grubu ile birlikte Meclis’i ziyaret eden Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç de bu konuya işaret ediyor.
VOA Türkçe’nin konuştuğu Türenç, “Ben bu yasanın çıkmasının kesinlikle engellenmesi gerektiğini düşünüyorum. Halk susacak gazeteciler kendi kendine sansür uygulayacak zaten yaygın olan otosansür daha da yaygınlaşacak ve bu yasayla tamamen ifade özgürlüğü boğulacaktır. Bu yasayla artık konuşamayacağız artık özgürce yazamayacağız, gerçeğe ulaşma yolarını arayamayacağız. Yaptığımız her işte bir hata bir korku aranacak, bize bunun maliyeti ya hapis ya büyük cezalar ya da kapatmalarla gelecek. Bu, yalnızca gazetecileri hapse atmayacak zaten gazeteciler alışık hapse girmeye ama önemli olan gazeteci dışında okuyan yazan düşünce özgürlüğüne sahip olan herkesi boğacak bu yasa” diye konuştu.
AKP’li Özdemir'den sansür tevili
Yasa teklifinin ilk imzacısı olan AKP Kahramanmaraş milletvekili Ahmet Özdemir ise gazetecilerin sansür tepkilerini parlamentoda seslendiren milletvekillerine karşı yaptığı konuşmada, özellikle 29. maddenin gazetecileri ilgilendirmediğini söylerken, “iyi bir sosyal medya yasası” yaptıklarını savundu.
Özdemir, “29. maddenin basın mensuplarıyla alakası yok. Bakın, bir basın mensubu, niye halk arasında bilerek ve isteyerek yalan bir haberi yaysın, niye itibarı zarar görsün? Basın mensubunun bu suça muhatap olması bir kere teknik olarak mümkün değil. Ama bakın, biz bu suçu çok katı kurallara bağladık. İstisnai bir şekilde kanunda ‘sırf’ diye başlıyor yani bir özel saikten bahsediyor. Bakın, diyor ki: ‘Sırf halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak saiki’, kişinin kafasında bu olacak. İki, bunun olması yeterli değil. Başka bir şey daha lazım, kişinin kafasındaki bu niyetin, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığına dair yalan bir bilgiye dair olması lazım. Üç, bu yaptığı eylemin kamu barışını bozmaya elverişli olması lazım. Bu suç bir somut tehlike suçudur. Dört, bunu ‘alenen’ yayacak. Dört tane ana unsuru var; bir tanesi gerçekleşmese bile bu suç oluşmayacak. Peki, bunu niye yaptık? Çünkü dünya da bunu yaptı. Bu alan o kadar büyük bir özgürlük alanı ki bunu yapmadığımız zaman insanlar zarar gördü” ifadelerini kullandı.
Prof. Akdeniz: “Yalnız internet gazeteciliğini ve basını değil muhalif kesimi de 2023 seçimleri öncesi korkutarak susturmayı amaçlayan bir yasa teklifi”
Yalnız gazeteciler değil bağımsız kuruluşlar da bu düzenlemeyi sakıncalı buluyor. Uzun yıllardır internet hukuku ve siber haklar ve özgürlükler konusunda çalışan İfade Özgürlüğü Derneği'nin kurucusu Yaman Akdeniz de düzenlemenin “susturma” amacı taşıdığı kanısında.
VOA Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Prof. Akdeniz, “Geniş kapsamlı, bununla beraber yalnız internet gazeteciliğini ve basını değil muhalif kesimi de 2023 seçimleri öncesi susturmayı amaçlayan hatta korkutarak susturmayı amaçlayan bir yasa tekliği ile karşı karşıyayız. Muğlak tanımlarla bir korku ortamı yaratılması zaten mevcut olan korku ortamının genişletilmesi dolayısıyla daha fazla otosansür göreceğimiz bir döneme gidiyoruz. Basın kuruluşlarının haberleriyle ilgili bir de dezenformasyon suçu bakımından soruşturma açılacağını ve gazetecilerin bu suçtan dolayı da yargılanacağını göreceğiz. İnternet sitelerine çok ciddi yaptırımlar gelmesi söz konusu. Haber sitelerine artık yalnız erişim engelleme ve içeriğin çıkartılması kararları gönderilmeyecek basın kanunda yer alan tekzip gibi yaptırımların da uygulanması söz konusu olacak. Bu yasa bunu daha da geliştirecek” dedi.
2021 sonu itibariyle 5000’den fazla web sitesi ve alan adı ile 150 binden fazla haber ve içeriğin erişime engelli olduğunu hatırlatan İfade Özgürlüğü Derneği'nin kurucusu, bu engellemelerin hızla artış gösterme potansiyeli taşıdığına da dikkat çekiyor.
Doğan: “Kime göre, neye göre dezenformasyon?”
Son dönemde ses getiren röportajlara imza atan Yeniden TV internet sitesi kurucusu Ayşegül Doğan da bir haberin yalan ya da doğru olduğuna karar verecek mercinin kim olacağını sorguluyor.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Doğan, “Tasarının yasalaşması halinde giderek zorlaşan gazetecilik faaliyeti daha da zorlaşacağı gibi sansür ve otosansür de kaçınılmaz bir biçimde artacak. Örneğin tasarıdaki 29. maddeyi ele alırsak; ‘halk arasında endişe, korku, panik yaratmak’ son derece kaygılandırıcı bir madde çünkü belirsizliklerle dolu. Kime göre, neye göre dezenformasyon? Yalan haber ne, yanlış bilgi ne? Bunlara mahkemeler mi karar verecek? ‘Aman böyle yazarsam ya da böyle sorarsam endişe, panik ya da korku yaratır mıyım’ diye düşünerek mi haber yapıp soru soracağız? Sosyal medya kullanıcısı herkesi en az gazeteciler kadar kaygılandırması gereken bir yasal düzenlemeden bahsediyoruz. Tabii bir de yurttaş haberciliğini hedef alıyor. Tam seçime doğru giderken böyle bir yasal düzenlemeye ‘dezenformasyonla mücadele’ adı altında ihtiyaç duyulması iyice daralmış düşünce ve ifade özgürlüğünü alanını daha da daraltacak. Toplumun haber alma hakkına yeni bir engel daha geliyor üstelik hapis cezası gibi ağır bir ceza öngörülüyor. Hepimizin hayatını etkileyecek bir yasa tasarısından bahsediyoruz” dedi.
Altun'dan sansürü güzelleyen laflar
Pazartesi günü Görsel ve İşitsel Medyada Kişisel Verilerin Korunması başlıklı sempozyumda konuşan Altun, “Herhangi bir alanın hukukun gücünün dışında bırakılması söz konusu olamaz. Bu anlayışla biz dijital evreni 'siber vatan' olarak tanımlıyoruz. Nasıl ki gerçek dünyada bir egemenlik mücadelesi veriyorsak siber dünyada da bir egemenlik mücadelesi veriyoruz. Görsel ve işitsel medyada ortaya çıkabilecek suçlara karşı tedbir almak, devlet için bir tercih değildir yahut toplumu kontrol etme mekanizması değildir, bilakis vatandaşlarına karşı sorumluluğudur. Daha güvenli bir medya için çalışmak, esasında bizim hakikat mücadelemizin de bir parçasıdır. Bu aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısını yaptığı iletişim seferberliğimizin de bir cüzüdür. Medya dünyasında ve sanal alemde yürütülen dezenformasyon, kara propaganda, beşinci kol faaliyetleri, siber saldırılar ve terör örgütlerinin dijital dünyadaki faaliyetleri, hız kesmeden devam ediyor. Hedef, kimi zaman devletler, kimi zaman siyasiler, kimi zaman da kamu kurum ve kuruluşları ve yöneticileri olabiliyor” sözleriyle yasa teklifini savundu.
Her ne kadar Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı düzenlemeyi dijital evrende egemenlik mücadelesi görse de Parlamento Muhabirleri Derneği ise daha somut bir durumdan gazetecilerin habere erişmesinde büyük sorunlar çıkaracağından endişe ediyor.
Aktaş: "Milletvekilleriyle olan diyaloglarımız sınırlanacak"
VOA Türkçe’nin konuştuğu Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı Kemal Aktaş, “Parlamento muhabirleri açısından baktığımızda burada ilişkiler belirli bir düzen içerisinde köşeli olarak tarif edebileceğimiz kurallar çerçevesinde yürüyor. Bu korkutma, susturma, yıldırma düzenlemesi ile birlikte muhalefetle diyaloglarımız sınırlanacak. Ya da iktidar partisi milletvekilleriyle çok sınırlı olan görüş alışverişlerimiz daha da sınırlanacak. Zaten bulunduğumuz ortamda çok sıkıntılı bir tablo var. Bu düzenleme sonrası korku şalı gibi örtülmüş olacak. ‘Kamu düzeni, kamu güvenliği, toplumsal sağlık genel sağlık’ deniyor bu kavramların nerede başlayıp nerede bittiği belli değil. Hangi savcı hakim neresinden tutacak belli olmadığı için siyaset haberlerinde çok büyük sıkıntılar yaşanacağını düşünüyoruz. Kulis bilgisi, duyum bunları yazmakta zorlanacağız” diyor.
2015 yılına kadar Basın Kartı Komisyonu’nda ağırlık gazetecilerdeydi. Ancak o yıl yapılan düzenleme ile gücü azaltılan gazeteci örgütleri artık dokuz kişilik komisyonda iki kişi ile temsil ediliyor. Düzenleme internet basınına da basın kartı verilmesini sağlıyor olsa da sendikalara göre, “bu bir tuzak”.
DİSK Basın İş’ten Turgut Dedeoğlu, bu durumu şöyle VOA Türkçe’ye izah ediyor:
“Belki internet medyasında çalışan gazeteciler basın kartı alabilecekler ama şöyle bir sakınca da var. Bir gazeteci yapmış olduğu haberden ötürü yargılanırsa bağlı bulunduğu medyadaki gazetecilerin basın kartlarının da iptal edilme durumu var. Onun için de gelecek olan bu yasa tümüyle otosansürü getirdiği için tümüyle basını yok etme yasasıdır.
Durmuş: “Basın kartı güvenlik problemini çözmüyor çünkü iktidarımız habere düşman bir iktidar”
Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Gökhan Durmuş da yeni düzenlemenin gazetecililere bir güvenlik sağlamadığını da vurguluyor.
VOA Türkçe’nin ulaştığı Durmuş, “Basın kartı Türkiye’de uzun zamandır çok tartışılan çok konuşulan bir konu. Son yıllarda peş peşe çıkartılan yönetmeliklerle basın kartı komisyonun yapısını değiştirdiler ve kart almayı zorlaştırdılar. Bu yasayla birlikte basın kartlarına ulaşmak gazeteciler için imkansız hale gelecek. Neden bunu söylüyoruz? 9 kişinin içerisinde beş tane bürokrat olacak, iki tane başkanlık temsilcisi olacak ve meslek örgütleri temsilcisi olarak iki kişi yer alacak. Kimin gazeteci olduğuna bürokratlar karar verecek. Basın kartını tüm Avrupa’da olduğu gibi sendikalar vermelidir. Peki kart güvenlik problemini çözer mi? Maalesef çözmüyor, çünkü iktidarımız habere düşman bir iktidar. Gazetecinin cebindeki karta bakmıyor. Hangi habere geldiğine bakıyor ve geldiği haberin kamuoyuna duyurulması istenmiyorsa gazeteci darp ediliyor. Gazeteci gözaltına alınıyor, yargılanıyor ya da tutuklanıyor. Gazetecinin cebindeki kartın rengi değil onun güvenliğini sağlayan gittiği haberin ne olduğu ve o habere iktidarın bakışını ne olduğudur” diyor.
Sibel Güneş gibi Gökhan Durmuş da gazetecilerin tutuklanma ihtimallerine dikkat çekti. Yeni düzenleme ile gazeteciler tutuklanırsa itiraz ve temyiz yolu var mı? Bir yıldan üç yıla kadar hapis cezalarında önce bir üst mahkemeye itirazda bulunuluyor. Mahkeme itirazı reddederse dosya istinaf mahkemesine taşınıyor.