KADİR GÜRCAN
Birkaç hafta önce kendisinden bahsettiğim Florida’lı dostum telefonda “Bak! Sen, Florida Valisi DeSantis’e o kadar verdin veriştirdin. Şimdi onunla aynı duruma düştün! Adamın âhını aldın!” derken gülmekten konuşamadı. Ian Kasırgası’nı hafif atlatan dostumun bu kadar neşelenmeye ve takılmaya hakkı var, olsun!
Türkiye’de muhalif ve rakip takımda oynayınca, öyle kalburüstü açılışlara davet edilme gibi bir ayrıcalığınız olmuyor. Katıldığmız en kalabalık davetler, dostların yaptığı nikah, sünnet ve düğün merasimi gibi orta ölçekli sosyal aktiviteler. Adımız merdümgiriz ve müşkilpesente çıkınca, bu tür dost-ahbab cemiyetlerini de kaçırıp anti-sosyal kategorisine terfi etmemeye gayret ediyoruz. Dolayısıyla, erkan-ı devletin organize ettiği, katıldığımızda onure olmak ya da katılmayınca da ne kadar aykırı, dayatmalara dirençli, sistem karşıtlığı ortaya koyarak entellektüel derinlik sergileme lüksüne sahip değiliz. İşin ilginç tarafı, seçim dönemlerindeki bu açılış, kutlama ya da kurdele hatırına düzenlenen törenlerin sadece propaganda olduğunu herkes bilir ama yine de memnun görünmek adettendir. 100. Yıl kutlamaları, aktörleri kadar boş ve luzumsuz harcama kalemlerinden biri.
İktidarın konuştuğu ve vadettiği şeylere de bir bakın? Burnunun ucunu göremeyen bir hükümet ya da siyasi oluşumun yeni bir yüzyıl projesi futuristik bir avuntu. Gerçi geçtiğimiz hafta güneş de tutuldu ama, nasılsa başlarına güneş geçmiş olmalı. Beceriksiz iktidalar ve çökmüş düşünce yapıları için, geçmişe kaçmak ya da geleceğe yatırım yapmak en vazgeçilmez takıntıdır. Gündemdeki başarısızlığı unutturmak için gelecek rüyalarına yatmaktan kolay ne var? Geçtiğimiz yüzyıl’da ne yaptınız ki, bir sonrakine hayal diziyorsunuz?
19. Yüzyıl, Osmanlı’nın en uzun asrı oldu, son yüzyıl da verimsiz ve kötü bir siyasi dönem olarak hatırlanacak. Saray’ın düzenlediği program ve açılışlara çağrılanların katılımcı profilleri belli. Yurtdışı gezilerinde cumhubaşkanının omuzuna tüneyen tiplerin farklı elbiseler içindeki kopyaları. Yerli ve milli otomobil daha tay tay durmaya başlamadan “Dünya markası bir otomobil ürettik!” diyenlerin akıl sağlıkları için öyle böyle değil, tam teşekküllü heyet raporuna ihtiyaç var. Azıcık aklı olanların bunların arasında işi ne?
İktidarın sandıktan galip çıkmak, seçmenin küskünlük ve isteksizliğini gidermek için şimdiden ciddi amiral gemilerine ve bu gemileri seçim sonrasına kadar taşıyacak rüzgara oluşturmaları şart.
Hayat pahalılığını unutturmak için her iki ayda bir maaşlara yapılan göstermelik zam ekonomik belirsizlik ve enflasyon karşısında beklenen tesiri göstermiyor. Şu an vitrine koydukları ucuz konut projesi ve milli otomobil, astarı yüzünden pahalı yatırımlar. Saray’ın “Yeni Kentleşme”den ne anladığını kendinden başka bilen yok. Eskisine ne oldu? Türkiye’nin tek metropolü İstanbul’un yaşanmaz bir şehir haline gelmesi mevcut iktidarın en büyük vebali. Eğer yeni kentleşmeden bunu anlıyorlarsa, nerede oldukları belli.
Yaz aylarında yürürlüğe konan ucuz konut projesinin temelleri atılsa bile, Türkiye’nin mevcut şartalarında bunun sürdürülebilirliği çok zor. Malum, ekonomik kriz önce inşaat sektörünü vuruyor. Daha düne kadar ellerinde kalan devlet destekli konutları ucuza okutacakları yer arıyorlardı. Konutları bitirdikten sonra başlattıkları yeni kentleşme projeleri, yüksek binalardan oluşan gecekondu görünümünden kurtulamıyor. Altyapı eksikliği, trafik ve betonlaşan şehirlerin sorunları aynen İstanbul gibi yeni şehirleri yaşanmaz hale getirecek. Kaldı ki, bunlardan hiçbiri İstanbul gibi göz önünde değil ve seçim sonrasında için kendi hallerine bırakılacaklar. Seçim sonrasında yarım kalan projeler yüzünden ya müteahhidler ya da yatırdığı paranın buharlaştığını gören konut sahiplerinin intihar haberlerini duyarız.
Milli ve yerli otomobili ciddiye bile almıyoruz. Yıllardır yere göğe sığdırılamayan proje hakkındaki belirsizlikler aşılmış değil. Bu gün dünyanın en prestijli markalarından biri olan Tesla, ilk üretildiği yıllarda Amerika’nın bir çok eyaletine girememişti. Sebebi? Valiler, sektörün ilk tam elektrikli aracının şehirlerinde dolaşmasına can atmalarına rağmen “Bu araçlar arıza yaptığında müşteri şikayetleri nasıl giderilecek?” endişelerini aşamamışlardı. Küçük bir üretim hatasından dolayı milyonlarca aracı geri çağırıp bu hatayı ücretsiz olarak telafi etmek otomobil firmalarının yıllık rütinleri ve bu giderler de bütçeleri arasında yer alıyor. Sadece altı renk üretilebilen yerli ve milli otomobilin hali hazırda bu tür ciddi soruların altından kalkacak alt yapısı yok. Şimdilik Saray ve teknoloji özürlü tıknaz bakanın selfieleri için vitrin malzemesi işi görüyor, hepsi o!
Resmi davetlerin gedikli yalakalarından biri heyecanına yenilip “Almanya’da Türkler yerli ve milli otomobili tercih ederse ne yapacaksınız?” diyerek güya Alman otomobil piyasasına dirsek gösteriyor. Bu akildane, Saray başta olmak üzere, genelkurmay başkanları ve hatta diyanet işleri başkanının bile Alman mühendislik harikası, özel yapım Audi'lere bindiğinden ya habersiz. Zavallı merd-i kıpti, Alman otomobillerinin sadece Almanya’da değil dünya otomobil sektöründe tartışmasız bir üstünlüğe sahip olduğunu ya bilmiyor ya da yalakalık yapayım derken maskara olmaktan utanmıyor. Resmi bir davette bu akılfukarası ile aynı kareye girdiğinizi düşünün! Cümle aleme bunu nasıl izah edersiniz?
Eski ABD Başkanı Trump, Florida’da yapacağı büyük seçim mitingi için kanlı-bıçaklı olduğu Ron DeSantis’e davetiye göndermemiş. Trump’ın nezaketsizlik ve kabalığı cümle alemce bilindiği için, en az kendisi kadar sevimsiz DeSantis’e de iyi bir ders olmuş. Ölümüne Trump’ı destekleyen o değil miydi? Oh olsun? Birden aklıma, İstanbul’daki metro açılışına İBB Başkanı’nı davet etmeyenlerin kabalık ve nezaketsizliği geldi ama, şimdi onun üzerinde durmayalım.
Neşesi sesine yansıyan Ian mağduru dostumun esprisini fazla bulmamakla birlikte içime de bir kurt düştü. DeSantis’i sevmeme yönü ile Trump’a, davete çağrılmama konusunda da DeSantis’in durumuna düşmekten dolayı endişenmedim desem yalan olur.
Neyse ki, devlet imkanlarının kumarbaz bonkörlüğü ile heba edildiği ve içi boş vaadlerin bilindik ağızlardan tekrar seslendirildiği bir proğramda bulunmaktansa bir kereliğine olsun DeSantis’in Âh’ını sineye çekelim. Ne yapalım, yılanın sevmediği ot, burnunun ucunda bitermiş!