Türkiye'nin korku filmi gibi bir süreçten geçtiğini kaydeden Laçiner, "Tüm kavramlar yer değiştirmiş durumda. Ahlak, dindarlık, güvenlik, hukuk, adalet, demokrasi ve daha pek çok temel kavramla oynandı. Tam bir cadı avı yaşanıyor. Şu dönemde konuşanın başı yanıyor. Benim de yandı. TRT'deki programımı elimden aldılar; sonra Star'daki, ardından İnternethaber'deki köşemi bırakmak durumunda kaldım. Son 1 yılda hakkımda açılan inceleme, soruşturma ve soruların sayısı 80'i aştı. Odamdaki bilgisayarı bile söküp aldılar. Sabahın köründe, sebepsiz yere polis evimi bastı, anlamsız yere 4 gün gözaltında tutuldum ve bundan sonra neyle karşılaşacağımı da tam olarak bilemiyorum." ifadelerini kullandı.
Laçiner'in gazeteye verdiği işte o röportaj:
Yaşadıklarıma ‘onur madalyalarım' diye bakıyorum. Hakikati söyledim, başım derde girdi. Olsun, ziyanı yok. Eğer ülkemizin başının derde girmesine mani olabileceksek, her türlü riski göze almalıyız. Böyle dönemlerde başım derde girmeseydi, o zaman kendimden şüphe ederdim. Bu günlerde başı dertte olmayandan şüphe duyuyorum artık. Bu dönemde ‘hain', ‘paralel', ‘casus', ‘düşman' veya benzeri bir yaftayı hala yemediyseniz kendinizden şüphe etmelisiniz.
DİNİ GRUPLARLA SORUNLAR ARTACAK
17 Aralık sonrası yazdığınız bir yazıda “Ergenekoncular AK Parti-Cemaat kavgası sayesinde yeniden güçlü birer aktör olmayı umuyorlar” diyorsunuz. Şimdi Ergenekon dışarıda.
17 Aralık'tan bir yıl önce AK Parti ile cemaat'in çarpıştırılacağını yazmıştım. Bundan çok daha önce ise Ergenekon davaları sürerken dışarıda ‘Ergenekon 2.0' versiyonunun piyasaya sürüldüğünü belirtmiştim. Yani yaşananlar hiç de tesadüf değil. Derin Devlet, Cemaat ile Milli Görüşçüler arasındaki rekabet-korku damarlarını başından beri biliyorlardı ve buraya oynadılar. Cemaat'in günün sonunda partiyi ve devleti ele geçireceği vesvesesi kulaklara bilinçli ve sistematik bir şekilde fısıldandı. Erdoğan ve çevresi ölümü görünce kendiliğinden bazı refleksler gösterdiler. Her bir refleks süreci bir ileriye taşıdı ve bugünlere geldik. Ama mesele sadece Fethullah Gülen ve çevresi değil. Uzun süredir Partililerin kulağına “tüm cemaatler sorunlu” vesvesesi fısıldanıyor. Nitekim sadece Gülen grubuyla değil, diğer bazı dini gruplarla da sorunlar başladı ve böyle giderse sorunlar artarak büyüyecek.
AK Parti neden Ergenekon'a artık farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyor?
Erdoğan ve çevresi, asıl tehlikenin Ergenekon ve Balyoz olmadığına inandırıldı. Daha Ergenekon Davası başlarken bile parti içinde Ergenekon'u, Derin Devlet'i ciddiye almayanlar vardı ve bunlar Erdoğan'ı etkilemeye çalışıyorlardı. Erdoğan, “Ben bu davanın savcısı- yım” derken dahi ne kadar samimiydi, onu bilemiyorum. Çünkü bugünden geçmişe bakınca her şey bir kurguymuş gibi gelebiliyor. Ancak o davalarda en önde saf tutanlar, partinin kendi adamlarından çok, liberaller ve cemaate yakın isimler oldu. Erdoğan, bu süreçte çok usta bir manevra ile Cemaat'i, liberalleri ve samimi darbe karşıtlarını kullandı. Amacı asla Derin Devlet'i sonlandırmak olmadı. Temel gayesi, onlarla anlaşmaktı ve diğer taraftan askeri ehlileştirmekti. Sonuçta amaçlarına ulaştı da. Anlaşma gereği Perinçek ve diğerlerine, ne isterse verildi. Sürecin sonunda asıl kurban AK Parti ve Erdoğan gibi duruyor. Hükümet, belki farkında değil ama, çıkardığı gayri-demokratik yasaların ve uygulamaların asıl kurbanı olabilir.
DERİN DEVLET TASFİYE ETTİ
Sizin için çok iyi olmadı bu uyarılar?
Ben böyle konuştukça başım dertten kurtulmadı, ötekileştirildim. Hatta fiziki olarak yok edilmeye bile çalışıldım. Zaten bugüne gelirken Derin Devlet'in aldığı ilk önlem AK Parti'yi uyaracak, ona tavsiyelerde bulunacak mekanizmaları ortadan kaldırmaktı. Erdoğan'ın çevresindeki erken uyarı mekanizmaları tasfiye edildi, yerlerine parti ile hiçbir ilgisi olmayan, hatta parti anlayışı ile taban tabana zıt kimseler getirildi.
PERiNÇEK'iN AJANDASI iZLENiYOR
Doğu Perinçek'e farklı bir rol mü biçildi?
Perinçek ile yapılan anlaşma, sadece Perinçek'in adamlarını kritik noktalara getirmeyi ve devletteki muhafazakâr grupları tasfiyeyi içermiyor, aynı zamanda Perinçek'in ajandasının izlenmesini de içeriyor. Bu konular dini gruplar, ki biraz önce bahsetmiştik; diğer önemli konu Kürt Sorunu. Hükümet Çözüm Süreci'nde öyle vahim hatalar yaptı ki. Bence bu hatalar bilinçli olarak yaptırıldı. Erdoğan ve çevresi, içeride ve dışarıda çok iyi hazırlanmış birçok tuzağa düştüler. Bu tuzakları haber veren benim gibi kişiler ise bazı örgütler tarafından linç edildiler. Dışarıda Suriye, İran ve Mısır gibi konularda Türkiye'yi büyük tehlikelerden koruyacak uyarılar getirdim.
DERİN YAPILAR DAHA USTA
17 Aralık'ın üzerinden henüz 2-3 ay geçmişti ki, ‘Derin Devlet'ten söz etmeye başladınız. Hâlbuki hükümetin iddiası ‘Derin Yapı'nın tasfiye edildiği yönündeydi?
Ben 17 Aralık'tan birkaç yıl önce Derin Yapı'nın tasfiye edilemediğini, içeride davalar görülürken dışarıda yeni bir sürümün piyasaya sürüldüğünü söylemiştim. Bizler Ergenekon ve Balyoz davaları ile ilgilenirken Derin Devlet yeniden ve yeni bir planla sahaya yayılıyordu. Devlette gerçek bir dönüşüm asla yaşanmadı. 17 Aralık'tan 1 yıl önce de derin yapıların AK Parti düşünce ve ilkelerini yenmek için 3 ayaklı bir planı yürürlüğe koyduğunu yazmıştım. Bu planın ilk ayağı partiyi tabanı ile kavgalı hale getirmekti. Cemaatle kavga bu iş için kullanıldı. İkinci ayak Kürt Sorunu. Üçüncü ayaksa partinin tepesinde liderlik kavgaları. Tüm bunlar olurken ortalık sis ve pusla kaplanacak, iç çatışmalar, faili meçhul cinayetler yaşanacak. Yaşanmaya başladı da. Gelinen noktada devlette derin yapıların etkisi AK Parti'nin iktidara geldiği 2002'den daha geride değil. Hatta belki de daha ustalar. Bundan sonra postmodern darbe beklemeyin. Çağ değişti, zaman değişti.
AK PARTİ 2010'DA BİTTİ
AK Parti'deki kırılmadan çokça söz ediliyor. Analizler yapılıp farklı çerçeveler çiziliyor. Sizin için ilk kırılma nerede yaşandı?
AK Parti 2010 gibi bitti. Hatta bunun zemini 2007'den sonra atılmaya başlandı. Erdoğan'ın ‘tek adamlık' sevdası nedeniyle AK Parti adım adım ‘Erdoğan'ın partisi'ne, yani AKP'ye dönmeye başladı. AK Parti'nin ekonomide, siyasette ve kültürde idealleri vardı. Ama 2010'dan sonra artık sadece Erdoğan kaldı. Onu sevmek AK Parti'yi sevmek oldu, onu savunmak AK Parti'yi savunmak oldu. Yani el ça- bukluğuyla, illüzyonlarla AK Parti teşkilatı ve seçmeninin parti ile Erdoğan'ı özdeşleştirmesi sağlandı.
SİVİL SİYASETİN ETKİSİ SIFIRA YAKIN
JİTEM de Ergenekon gibi serbest şu an. Bölgeye etkisi olur mu ya da oluyor mu?
Bölgede şu anda sadece silahlar konuşuyor. 1990'lardan daha ağır bir durum var. Sivil siyasetin etkisi sıfıra yakın. Cumhurbaşkanı ve Hükümet korkuları nedeniyle bölgeyi tamamen silahlı güçlere terk etti. Orada ne yaşandığından haberleri olduğunu bile sanmıyorum. Bölgede karanlık mahfiller cirit atıyor. Aklı başında ekipler kirli işlerden uzak durmaya çalışıyorlar. Ancak yaşanan ne varsa hepsinin günahı hükümete yazılıyor. Yeni saldırılar yaşanacaktır. Güneydoğu bu haldeyken Türkiye güvende olmayacak.
Nisan 2012 tarihli “Suriye'nin arkası bölgesel mezhep savaşları” başlıklı yazınız, yazarlığını yaptığınız Star'ın internet sitesinden çıkarıldı. O yazıda, kimi kızdırdınız?
O yazıda, yani 4 yıl önce Suudi Arabistan, Katar ve İran gibi ülkelerin Suriye'de ateşe körükle gittiğini, Türkiye'nin bu devletlere uymaması gerektiğini yazmıştım. Çünkü oynanan oyun daha o günlerde belliydi; Müslümanlar Şii ve Sünni olarak birbirine vuruşturulmak isteniyordu. Hedef tüm bölgeye yayılmış bir iç savaştı. Türkiye'nin bu ateşe odun taşımasını istemiyordum. Ne yazık ki bu uyarılarım işe yaramadı ve Türkiye, Suriye bataklığına boğazına kadar girdi. Şu günlerde de doğrudan silahlı müdahale konuşuluyor
SİLAHLAR KONUŞUYOR
“Bölgede şu anda sadece silahlar konuşuyor. 1990'lardan daha ağır bir durum var. Sivil siyasetin etkisi sıfıra yakın. Cumhurbaşkanı ve Hükümet korkuları nedeniyle bölgeyi tamamen silahlı güçlere terk etti.”
ZAMAN'A BASKIN DİBE YAKLAŞTIĞIMIZIN KANITI
Türkiye'deki her katliamda ya da saldırıda, istihbarat zafiyetinden söz edilir oldu. İstihbaratımız o kadar kötü durumda mı?
‘Zafiyet' kelimesi mevcut durumu izah etmede çok yetersiz kalır. Bazen istihbarat diye bir şey hiç yok gibi geliyor bana. Dünyanın en teh- likeli sorunlarının ortasında bağışıklık sistemi çökertilmiş bir ülke gibiyiz. Kocaman bir propaganda makinasına dönmüş basın ve yayın organları nedeniyle herkes bir hayal dünyasında yaşıyor. Maalesef buna yöneticiler de dâhil. Türkiye'ye dönük iç saldırıları en iyi Amerikan ve Alman istihbaratı takip ediyor. Kanaatimce onlar bombalı saldırıları vs. bizim yerli kurumlardan çok daha önce ve daha detaylı biliyorlar. Bu trajik bir durumdur.
HER İLDE BOYDAK OLSA SORUNUMUZ KALMAZDI
Boydak'a operasyon yapıldı. Nasıl okumalıyız?
Boydak ailesi Türk sanayiinin dev ailelerinden. Her ilde birer Boydak olsaydı Türkiye'nin kalkınma sorunu herhalde hallolmuş olurdu. Geldiğimiz noktada Boydaklar bile rahat değilse, hak ve hukukları korunmuyorsa oraya yabancı yatırımcı gelmez, yerli yatırımcı ise yurt dışına kaçar. Zaten öyle de oluyor.
SIRADA CUMHURİYET, FOX VE SÖZCÜ VAR
Aynı gün Zaman Gazetesi'ne de kayyım atandı. Zaman gazetesine yapılan baskın artık dibe yaklaştığımızın kanıtı. Muhalif sesler tamamen kesiliyor. Sırada Cumhuriyet, Sözcü ve Fox var. Kanaatimce dibe çok yakınız. Basınç ve gerilim artık Türkiye'nin kaldırabileceğinin çok üzerine çıktı.