Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Ankara'daki katliamdan sevinç duyanların ve sevinç çığlıkları atanların olduğunu söyledi. Demirtaş, "Onları bir kenara bırakıyoruz. İnsani değerler etrafında birleşen bütün kardeşlerimizden Allah razı olsun. Kim olursa olsun. Çünkü bu tür acılar ve katliamlar da bizleri en azından insanlıkta birleştiremezse, durum katliamdan daha vahimdir demektir." diye konuştu.
Ankara'daki patlamada hayatını kaybeden 4 Batmanlı vatandaşın ailelerine taziye ziyareti için şehre gelen HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, birlik ve beraberlik mesajı verdi.
Havayolu ile Diyarbakır'a gelen Demirtaş, buradan karayolu ile Batman'a geçti. Batman girişinde partililer tarafından karşılanan Demirtaş, patlamada hayatını kaybeden İbrahim Atılgan ve oğlu 9 yaşındaki Veysel Deniz Atılgan'ın ailelerine taziye ziyareti için Gercüş ilçesine hareket etti.
Atılgana ilesine taziye taziye ziyareti yapan Demirtaş, burada yaptığı konuşmada, ölenlere Allah'tan rahmet yakınlarına başsağlığı dileklerinde bulundu. Katliamın olduğu saatten bu yana ailelerin yanında olmaya çalıştıklarını belirten Demirtaş, şöyle konuştu: "Sadece bizler değil, Türkiye'de ve dünyada bu katliam karşında lanet okuyan herkes acının düştüğü yerdeki hissiyatla hareket etti. Tabi tamamı değil, maalesef tamamı değil. Bu katliamdan sevinç duyanlar, sevinç çığlıkları atanlar da oldu. Onları bir kenara bırakıyoruz. İnsani değerler etrafında birleşen bütün kardeşlerimizden Allah razı olsun. Kim olursa olsun. Çünkü bu tür acılar ve katliamlar da bizleri en azından insanlıkta birleştiremezse durum katliamdan daha vahimdir demektir. Çok şükür şu an her yerde insanlar bu acıları paylaşıyor. Türkiye tarihinin en ağır terör katliamıyla karşı karşıya kalmışken, bizler bütün bu yaşananları normal bir süreç olarak geçiştiremeyiz. Devlet de normal bir kaza yaşanmış gibi yaklaşamaz."
"DEVLETİN SORUMLULUĞU VAR"
Demirtaş, devletin yaşananlar karşısında sorumlu olduğunu ifade ederek şöyle devam etti: "Bakın ilk dakikadan beri ısrarla altını çizerek belirtiyoruz. Devletin sorumluluğu var. Neye dayanarak söylüyoruz? Diyorlar ki neden ilk dakikadan beri ortada hiçbir şey yokken bunu ortaya atıyorsunuz. Çünkü biz devleti iyi tanıyoruz. Suruç'ta tanıdık, Diyarbakır'da tanıdık. Parti binalarımız yakılırken, bombalanırken tanıdık. Şimdi hükümet ve devlet temsilcileri şunu iyi görmeliler. Aslında bizi öldürerek sizin altınızı oyuyorlar. Her gün bizi katlederek sizin içinizi oyuyorlar. Ve sizler de devleti yönetenler olarak buna zemin hazırlıyorsunuz. Bizleri hedef göstererek buna zemin sunuyorsunuz. Bu barbarlarla yeterince mücadele etmeyerek buna zemin sunuyorsunuz. Devlet içerisinde bunlara destek olanlar, kaynaştıran ve üstünü örtenler hesabını sormayarak buna zemin sunuyor. O nedenle sorumluluk kollektiftir. Eğer ciddi bir şekilde üstüne gidilirse zaten görülecek ki Diyarbakır patlamasında Suruç'ta Ankara patlamasında devlet kliniğinden güç ve destek alarak bunu gerçekleştirdiler. İstihbarattan ve devletten güç ve destek alarak bunu yaptılar. Aksi taktirde göz göre göre isimleri bilinen canlı bombalar hakkında arama kaydı olan canlı bombalar elini kolunu sallayarak bu katliamları gerçekleştiremezdi."
Yaşanan durumun bundan ibaret olduğunun altını çizen Demirtaş, şunları kaydetti: "Maalesef durum budur. Keşke böyle olmasaydı. Keşke hükümet, devlet, elinden geleni yapmış olsaydı. Azami düzeyde güvenlik alsaydı, içimiz rahat olsaydı, yine de böyle bir şey ortaya çıktığında bizler devleti suçlamaz, eleştirmezdik. Çünkü her türlü tedbiri aldıktan sonra yine bu tür şeyler olabilir. Biz başımıza gelen bu katliamda en azından devlet sorumlu değil derdik. Ama durum öyle değil. AKP miting yapmadan önce miting alanında onlarca detektörle güvenlik önlemi alıyor. 10 sokak öteden güvenlik önlemi alınır. Alınsın, tabi ki alınsın, biz alınmasın demiyoruz. Ama barış için Türkiye'nin 81 ilinden oraya vatandaşlar toplanırken ve saldırı yapılmadan önce devletin elinde bilgi varken, başbakanın elinde canlı bomba listesi varken siz böyle bir mitingde en küçük bir güvenlik önlemi almazsanız birinci dereceden sorumlu sizsiniz. Ama siz bizi hedef gösteren açıklamalar yapıyorsunuz. Bizi tehdit ediyorsunuz. Bizi vatan haini, bizi terörist, bizi bölücü, bizi din düşmanı ilan ediyorsunuz. Böylece hedef gösteriyorsunuz. Sonra da bu katliamlar yaşanınca sorumluyu yine bizi gösteriyorsunuz. Bombayı kendi kendilerine patlattı noktasına getiriliyor. Bu utanç vericidir. Halk adına ülkenin adına ülkenin geleceği için utanç verici şeylerdir. İşte o nedenle hükümet hesapta soramıyor hesapta veremiyor."
"TARİHİMİZİN EN BÜYÜK KATLİAMIYLA KARŞI KARŞIYAYIZ AMA ONLAR ACİZLİK İÇERİSİNDELER"
Hükümetin yaşanan katliam karşısında acizlik içerisinde olduğunu vurgulayan Demirtaş, sözlerine şöyle devam etti: "Keşke buradan doğru sonuç çıkarılsa. Barışın şehitlerini Allaha emanet ettik. Geri kalanlar buradan bir ders çıkarmazsak bu felaketleri başımıza getirmeye devam edecekler. Bundan nasıl bir ders çıkaracağız peki? Birincisi Cumhurbaşkanı'ndan başlayarak Başbakan ve hükümet sözcüsüne artık bizi hedef göstermekten vazgeçsinler. Biz diyaloga kapalı insanlar değiliz. Kan emici değiliz. Bölücü değiliz. Bu ülkenin onurlu eşit özgür yurttaşlarıyız. Kendimizi öyle hissediyoruz. Siz dıştan bunları bize yakıştırıp dayatıyorsunuz. İkincisi devlet içerisinde sizi teslim alan, altınızı boşaltmaya çalışan güçlü odaklar var. Ve siz bunların üstüne gitmek yerine bunları kendi çıkarlarınız için kullanmaya devam ediyorsunuz. Bu yanlıştan da vazgeçmeniz lazım. Bunların üstüne gitmezseniz, vali olur, istihbaratçı olur. Kim olursanız olun. Bakanına kadar gözden geçirmeniz lazım. Eğer samimiyseniz. Üçüncüsü IŞİD'i kendinize elverişli bir araç olarak kullanmaktan vazgeçmeniz lazım. IŞİD insanın da, İslam'ın da, ülkemizin de en büyük düşmanıdır. Onunla mücadele edecekseniz adam gibi mücadele edeceksiniz. Gencecik çocuklar slogan attı diye terörist muamelesi yapıyorsunuz. IŞİD gibi canlı bombalar ortalıkta dolaşırken onlar eylem yapmadan yakalamayız dersiniz burada bir ciddiyetsizlik ve samimiyetsizlik söz konusudur. Bunların hepsini çözmek siyasetin boynunun borcudur. Kaybettiğimiz bütün insanlara hatıralarına sadakatimizin gereğidir. Biz bunu yapmak zorundayız. Tek bir insan ölmesin diye siyasetçiler olarak bu sorumlulukları bilmek zorundayız. Başka türlü acıları dindiremeyiz. Başka türlü ülkemize adım adım yaklaşan felaketleri önleyemeyiz. Ben katliamda hayatını kaybeden ailelerimizin metanet karşısında mahçup olduk. Bu bizim onlara karşı ne kadar borçlu olduğumuzu gösteriyor. Kan demiyorlar daha fazla kan aksın demiyorlar. Barış istiyoruz diyorlar. Başkaların canı yanmasın diyorlar. Biz de bu ailelerimize layık olmak zorundayız. Savaşla kanla silahla nereye kadar gidebiliriz? İnsanları her gün öldüğü bir yaşamda bizler nereye kadar gidebiliriz. Herkes barış sesini yükseltmeli. Acı her yerde büyüktür ama paylaşıldıkça azalır. Halkımız her yerde acıyı paylaşmalı. Ailelerimizin yanında olmalı. Çok şükür ki bu katliamı gerçekleştiren arzu ettikleri şeyi başaramadılar. Çünkü halkımız her yerde bilinçlidir. İstediler ki o katliamda ortalık karışsın. Kürt-Türk birbirine girsin. İç savaş çıksın istediler. Olmamasının nedeni insanlarımızın bilinçli olmasıdır. Çünkü bu katliamların amacını bilecek kadar politiktir insanlarımız. Bu en büyük şansımız. Iğdır'da Dağlıca'da saldırılar oldu aynı gecede 400 binamız yakıldı. Hiçbir günahımız olmadığı halde bunlar yaşandı. Ama 100 insanımızı Ankara'da kaybettik ailelerimiz tek bir yere saldırmadı. Bir yere intikam duygusuyla yaklaşmadık. Böyle olması lazım. Başka türlü bu felaketleri durduramayız."
CİHAN