Başbakan Ahmet Davutoğlu, YÖK üyeleriyle yaptığı toplantıda bilim insanında olması gereken vasıfları anlattı. Davutoğlu, "İlkesel duruşun esası bilim hayatında fikir özgürlüğüdür. Kendi fikir özgürlüğünü kutsal görüp başkalarının fikirlerini sınırlamaya çalışan kim olursa olsun ilkesel olarak bilim insanı olma vasfını kaybetmiştir." dedi.
Ahmet Davutoğlu, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üyeleriyle Dolmabahçe'deki çalışma ofisinde yemek yedi. YÖK üyelerine seslenen Davutoğlu'nun konuşmasından satır başları şöyle:
"İnsanlar tarihe, zamana ve diğer insanlara bakışlarıyla ve idrakleriyle zihniyet oluştururlar. Tarihi kontekste dönüp kendi zihniyetini, tarihi idrakini oluşturmamış bir kişinin aydın olma iddiası olamaz. Aynı şekilde mekana dönük olarak mekan idrakini şekillendirmemiş birisinin de siyasal, ekonomik ya da sosyal bir reform iddiası içinde olması mümkün değildir. Yine insan birine karşı olan sorumluluğunu tanımlamamış, kendini var oluş idrakini diğer insanların idrakleriyle bütünleştirmemiş birinden de adaletin, vicdanın çıkabilmesi mümkün değildir.
O zaman bizim her şeyden önce öğrencilerimizde tarih, mekan ve insan idrakini şekillendirecek bir perspektifi hep beraber inşa etmek için bir entelektüel zihni yolculuğa çıkmanın adı olarak yüksek öğretimi görmemiz lazım. Bir dogmayı, bir tabuyu öğrencilere nesilden nesile aktarmak değil, kendisiyle barışık ama gerektiğinde her şeye eleştirel bakabilecek, tarihle barışık ama gerektiğinde tarihi sorgulayabilecek, mekanla barışık ama gerektiğinde mekanı yeniden inşa edebilecek bir öğrenci nesli yetiştirmektir hepimizin görevi.
'BİLİM İNSANI, EN OBJEKTİF, EN DÜRÜST RESMİ ÇEKER'
Bilim adamı olmanın üç duruşla şekillendiği kanaatindeyim. Birincisi, yöntem olarak olgulara, olgusal gerçekliğe bakıştaki tutarlılık. İster fen bilimlerinde olsun, ister sosyal bilimlerde. Gerçek bir bilim adamı zihnindeki daha önce oluşmuş yargılardan, ön yargılardan ya da süzgeçlerden bağımsız olarak vakayı anlamaya çalışır. Gerçeğe nüfuz etmeye çalışır. Gerçeğin denklemlerini çözmeye çalışır. Bu gerçeklik bazen fiziki gerçekliktir, bir fizikçi olarak yaklaşır, bazen kimyasal, biyolojik bir gerçekliktir o şekilde bakar. Bazen de sosyal bir gerçekliktir, resmi çizerken mümkün olan en objektif, en dürüst, en namuslu –ilim namusu anlamında- resmi çeker. Spekülasyonla, ideolojik yaklaşımlarla bakmaz. Ne olduğunu anlamaya çalışır. Anlamaya çalışanın mutlaka bir duruşunun, bir duruşu olanın da anlamaya çalışma perspektifinin olması gerekir.
'DÜŞÜNMEK İÇİN BİR DURUŞ SAHİBİ OLMAK İKTİZA EDER'
Benim hasbelkader bildiğim lisanların hepsinde anlamak ile durmak arasında doğrudan bir irtibat vardır. Biz dahi deriz ki 'durup bir düşünelim' Yani düşünmek için bir duruş sahibi olmak, bir yerde durmak, bir tarihe ait olmak, bir mekana ait olmak iktiza eder. Eğer bilim adamları gerçeklikleri saptırırlarsa, gerçekliğin dışındaki spekülasyonları, ideolojik tabuları o gerçekliğin yerine ikame etmeye çalışırlarsa bilime en büyük ihaneti yaparlar. Kendileriyle de dürüst olamazlar.
FİKİR ÖZGÜRLÜĞÜ TANIMI
İkincisi; bu anlamda ilkesel duruştur. İlkesel duruşun esası bilim hayatında fikir özgürlüğüdür. Kendi fikir özgürlüğünü kutsal görüp başkalarının fikirlerini sınırlamaya çalışan kim olursa olsun ilkesel olarak bilim insanı olma vasfını kaybetmiştir. Fikir özgürlüğü dediğimizde, herkesin insan onurunu esas alan ve buna dönük herhangi bir olumsuz tavır belirlemeden görüşlerini ifade etmesinden bahsediyoruz. Fikir özgürlüğü, akademik çalışma yaparken mutlak anlamda kişinin bir sürü psikolojisi, bir topluluk psikolojisiyle değil, tek başına gerçeği ifade edebilme kabiliyetidir. Eğer ben şu ideolojik grubun mensubuyum, dolayısıyla şöyle düşünmeliyim' diye başlarsa birisi fikir özgürlüğünden bahsetmek mümkün olmaz."
CİHAN