Dabbetü'l-Arz, H.1441 = M.2020
ABDULLAH AYMAZ | Samanyoluhaber
Bir arkadaşımız, Kur’an’da geçen bir âyette Dâbbetü’l-Arz ifadesinin hesabını yapıp, Beşinci Şua Risalesinde bu husustaki, Üstad Hazretleri'nin yorumunu da ekleyip göndermiş:
“Nasıl ki, Firavun kavmine ÇEKİRGE âfâtı ve BİT belâsı… ve Kâbe tahribine çalışan Ebrehe kavmine EBÂBİL KUŞLARI musallat olmuşlar. Öyle de Süfyanın ve deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana..
Ye’cüc ve Me’cüc’ün anarşistliği ile fesada ve canavarlığa giden.. ve dinsizliğe, küfür ve küfrana düşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle ARZ’dan bir canlı çıkıp musallat olacak, zîr u zeber (alt üst, karmakarışık) edecek, Allahü âlem (en doğrusunu Allah bilir) o dâbbe (canlı) bir nev’dir (tek değil, bir türdür).
Çünkü gayet büyük bir fert olsa, her yerde herkese yetişmez. Demek dehşetli bir canlı tâifesi olacak. Belki “Çevresindekiler Süleyman Peygamberin öldüğünü ancak dayandığı asâsını bir ağaç kurdunun yemesi neticesinde anlayabildiler.” (Sebe Suresi, 34/14) âyetinin işaretiyle o canlı dâbbetü’l-arz denilen AĞAÇ KURTLARIDIR ki, insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek.
Müminler imanın bereketiyle ve (takva sahibi olmaları dolayısıyla) sefâhet ve suistimâlattan (haramlardan) sakınmalarıyla kurtulmalarına işaret olarak, âyet iman hususunda o canlıyı konuşturmuş.” “Rabbimiz! Unutur ve hataya düşer de bir kusur işlersek, bizi o yüzden hesaba çekip muâheze etme.” (Bakara Suresi, 2/286)
Aslında bu ağaç kurdunun Hz. Süleyman Aleyhisselam'ın Asâsını kemirmesinin üzerinde de durmak gerekiyor. Şifre gibi işaretlerin olduğunu tahmin ediyorum. Hz. Süleyman’ın çok güçlü bir saltanatı vardı. İfritler, cinler emrindeydi. Bunlar büyük binalar yapıyor, denizin diplerine dalıyor, inci mercan v.s. cevheri çıkarıp getiriyorlardı…
Hz. Süleyman hem en büyük ekonomiye hem de en üstün teknolojiye sahipti. Sırçadan saraya, önünde billur kaplı ve içinde suda yaşayan canlılar bulunan bir havuza sahipti. Havada uçarak bir günde iki aylık yola gidip gelebiliyordu…
Elinin altında çok güçlü bir ordusu vardı. Ama onun dayandığı asasını, bir ağaç kurdu kemirip çürütmüş, onun için de Hz. Süleyman da düşüp kalmış ve böylece vefat ettiği anlaşılmıştı…
Peki bütün bunlardan ne anlamalıyız. Dâbbetü’l-arz kelimesinin 2020 senesi olan bu yıla bakmasına ne demeli! Bir tesadüf olabilir mi? Yoksa tamı tamına bir tevafuk mu var?
Ayrıca eşrât-ı saat denilen Kıyamet Alâmetlerinden DUHAN yani duman meselesine gelince: “Fakat onlar, şüphe içindedirler. Din gerçeğiyle alay edip eğlenirler. O halde sen göğün, bütün insanları saracak olan bir duman çıkaracağı günü gözle. Bu, gayet acı bir azaptır.” (Duhan Suresi, 44/9-11 âyetleri)
Koronavirüs meselesi müzakere edilirken Kıyamet Alâmetlerinden olan Duhan ile alâkasının olup olamayacağı üzerinde de duruldu.
Hadis-i Şeriflerin ifadesiyle, insanların ağızlarından burunlarından gireceği, sağlam imanlı takva sahiplerine nezle gibi tesir edip diğerleri için çok zararlı olacağı beyan ediliyor. Bütün dünyayı sarması açısından, (dûhan=duman) havadan da gelebilen bu virüsle alâkası olduğu anlaşılabilir.
Duhan Suresi'nde bu dumandan haber verilmeden önce: “Fakat onlar bir şüphe içindedirler. Din gerçekleriyle alay edip eğleniyorlar. (44/9) buyruluyor. Nisa Suresi'nde de “Ey iman edenler! Allah’a, Resulüne, gerek Resulüne indirdiği, gerek daha önce indirdiği kitaplara iman edin (yani imanınızda sebat edin)” (4/136) buyruluyor.
Cenab-ı Hak nasıl ki, Hz. Nuh Aleyhisselam döneminde bir tufan musibetiyle inkârcıları ve ahlâksızlık içinde yüzenleri temizleyerek insanlığa yeni bir fırsat verdi. Yepyeni bir dünya kurmak üzere bir hazırlık yaptı. Belki bu felâket de YENİ BİR DÜNYA… YENİ BİR DÜNYA deyip durduğumuz şarkımız için bir ihzariyedir. Belki de “ŞARKILARIN SIRASI BİZDE”dir…
Birinci Dünya Savaşı öncesinde Üstad Hazretlerinin bir vâkıa-ı sâdıkada, Ağrı Dağı denilen Ararat Dağının infilak edip dağlar gibi parçalarını fırlatıp yaymasının mânasının artık vakti gelmiştir de, zemini hazırlanmaktadır.
Biz insanlar Allah’ın bol bol verdiği nimetlere şükürsüzlüğümüz “Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz” âyetinin Rahman Suresinde otuz defadan fazla tekrarlanmasıyla nankörlüğümüz yüzümüze vurulduğu gibi, Cenab-ı Hak, kibir ve gururumuzu, enaniyetimizi her zaman belâ ve musibetlerle yüzümüze vurup burnumuzu yerlere sürttüğü gibi bu sefer de gözle görülmeyecek kadar küçük bir virüsle de haddimizi bildiriyor…
Hac, umre yolları yasaklandı. Camiler mescid’ler kapatıldı… Bir imam ağlayarak şöyle feryad ediyordu: “Düşünelim, ne yaptık da Allah bizi Kâbe’den ve Peygamberinin Mescidinden kovdu? Niçin Allah bize mescidlerin kapısını kapattı?”
Biz niçin bu müthiş olayların hikmetini düşünmüyoruz? Cenab-ı Hak bir virüsle bizleri ve bütün insanlığı nasıl dize getirdi, bu husus üzerinde derin derin düşünmeli değil miyiz?
Nemrud’u bir sinekle, “En büyük rabbiniz ben değil miyim?” diyen Firavun’un sarayına karıncaları musallat etmekle burunları yerlere sürten Cenab-ı Hak, sinek ve karıncalardan çok çok küçük bir virüsle âcizliğimizi muhtaçlığımızı bizlere itiraf ve ikrar ettirecek çok mühim mesajlar veriyor!.
Bilhassa ülkemizdekilere Kur’an’ın dört unsurundan bir unsuru olan adaleti terk ettikleri için ayrı bir ikazda bulunuyor. Bu ikazdan öte alarm olsa gerek. Ülkemizin 90 bin camisinde korona virüs belâsından kurtulma duaları okunuyor, çok güzel…
Ancak cezalar amel cinsindendir… Siz hâlâ haksızlık, adaletsizlik üzere haksızlık ve adaletsizlik yaparsanız, bu cezalar biter mi, durur mu zannediyorsunuz?..
Yunus Aleyhisselam'ın kavminin başına belâ gelmek üzereyken ciddi bir pişmanlıkla tevbe ve istiğfar edip yalvarmakla kurtuldular… Kur’an-ı Kerim’i iyi anlamaya ve gereğiyle amel etmeye bakalım. Cenab-ı Hak ülkemizi ve bütün insanlığı bu musibetlerden korusun…