CUMA KARAMAN
Bu yazıda siz değerli okuyucularıma meşahir-i ekrad (Meşhur Kürtler) olarak bilinen ailelerden Arvasi ve Arvasilerin bir kolu olan Gaws ailelerini tanıtmaya gayret edeceğim. Şüphesiz ki, meşhur Kürt aileleri denildiğinde ilk akla gelenlerden olan Arvasi ailesi mümtaz bir konuma sahip büyük alimlerden, fazilet sahibi ariflerden, irşad ehli hikmet sahiplerinden, takva kutbu salih zatlardan oluşmuş bir ailedir.Bu aileye mensup fazıl isimlerden biri olan Seyid Abdülhakim Arvasi, derin bir ilim ve marifet sahibi olmanın yanında Sultan Abdulhamit’e hocalık da yapmış bir zattır. Sultanahmet Camii’nde baş imamlık yapan Seyid Abdülhakim Arvasi, 30 yıl boyunca her ikindi namazını müteakip Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin Mesnevisi’nden dersler yapmasıyla ve verdiği Kur’an tefsiri dersleriyle de meşhurdur.
Kürtlerle, Kürt alimlerle Osmanlı Hanedanı mensupları arasında düzeyli bir ilişkiye sahip olan tek isim şüphesiz ki sadece Seyid Abdulhakim Arvasi değildir. Birçok Kürt alim ve şairinin Osmanlı padişahlarını methederek yücelten şiirler yazdıkları bilinmektedir. Mesela, Mele Ahmedi Cizri’nin Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesini methettiği “Ey Şehinşâh-ı muazzam” hitabıyla başlayan kasidesi oldukça meşhurdur.
Ey Şehinah-ı muazzam
Hak bit nigahdari te
Sure-i inna fetah na
Hafizu yari te bit.*
Kürtlerin, Kürt alim ve şairlerinin Osmanlı’ya duydukları bu derin muhabbete rağmen bugün kendilerine “Osmanlı Torunları” diyen kendini bilmez çevrelerin elinden Kürtlerin çekmediği zulüm kalmamıştır.
Arvasilerin bir kolu olan diğer bir meşhur Kürt ailesi de Gawslardır. Demokrat Parti iktidarı yıllarında Bitlis mebusu olan Seyit Selahattin I·nan’ın mensup oldugˆu bu kola “Hizan Arvasileri” denilmektedir. Seyit Selahattin ve ogˆlu Kamran Bey “I·nan”, digˆer ogˆlu Abidin Bey ise “Gaydalı” soyadını kabul etmis¸tir. Bitlis’in Hizan kasabasında ikamet etmiş olan bu aile Kürtler arasında “Gaws-ı Hizanî” namıyla dameşhurdur. Bediüzzaman Said-i Nursi de eserlerinde bu ailenin bazı fertlerinden sitayişle bahseder. Tıpkı 1914 Mart’ında Bitlis’te cereyan eden hadiseler sonrası Mele Selim Bingöl (Melekânlı Selim) ve 18 arkadaşının başına geldiği gibi bu aileden birçok isim de dar ağaçlarında zulmen idam edilmişlerdir.
Bu tür toplu idamlar Kürtlerin zihinlerinde onulmaz yaralar açmıştır. Öyle ki, Bitlis Katliamı ile ilgili söylenen şu mersiye hemen her Kürt genci tarafından ezbere bilinir hale gelmiştir:
Çûme Bedlîsê, xopanê di kortê da
Hatim Bedlîsê, hopanê di kortê da
Daraxacî rast kiribun tê da
Kindirên zeytkirî berdabûn pê da...
Mele Selim ile birlikte idam edilenler arasında ileride yıllarca senatörlük ve bakanlık yapacak olan olan Kamran İnan’ın dedesi ve Seyit Selahattin I·nan’ın babası olan Seyid Ali Efendi de vardır. Zaten önde gelen Kürt ve Zaza aileleri arasından fertleri asılarak idam edilmemiş neredeyse hiçbir aile yoktur. Bu yüzdendir ki, Kamran İnan siyaset basamaklarında yükselinceye kadar zulmün hedefi olan Gaws Ailesi devlete hep mesafeli durmuştur.
Buna rağmen, Musa Anter’in hatıralarında, babasının Kamoran İnan için, bir kısmı Bursa’ya, bir kısmıysa İstanbul’a sürgün edilmiş olan “ailenin yüz karasıdır” dediği iddia edilmektedir. Selahattin İnan, 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sonrası kurulan ve tarihin gördüğü en hukuksuz mahkemelerden biri olan Yassı ada Mahkemesi’nin hâkimi Salim Başol’a verdiği cevapla da bilinmektedir. Adnan Menderes tarafından kurulan Meclis Tahkikat Komisyonu’nun yetkilerini genişleten kanuna oy verdiği gerekçesiyle idamı istenen Selahattin İnan savunmasında “O tarihte ben Almanya’da idim” der. Savcı Egesel ise ısrarcıdır: “Kafanın içini bilirim, burada olsaydın oy verirdin.” Savcı Egesel’in “şeyh” olarak hitap ettiği İnan’ın cevabı ise, “Savcı şeyhliği bana bırakıyor, ama kerameti kendine alıyor,” şeklinde oluyor.
Bir dönem Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) başkanlığı yapan Sipahi Çataltepe, idam sehpalarında katledilenlerle ilgili olarak verdiği bir demeçte “Atatürk, sadece 1600 kişiyi astırdı. Bu da çok normal bir rakam. Daha azını astırsaydı bu işi bitiremezdi,” demişti. Oysa bu iddia tarihi belge ve bilgilere ciddi aykırılık oluşturuyordu. Mesela, sadece 1930 Temmuz ayında Ağrı’da, başta Bekiran Aşireti olmak üzere, Kürt aşiretlerini hedef alan ve tarihe Zilan Katliamı olarak geçen katliamlar sırasında 200 köy yakılarak yerle bir edilmiş, bazı kayıtlara göre 15 bin, diğer bazı kayıtlara göreyse 30 binin üzerinde insan katledilmişti. O günkü basın Zilan Katliamı ile ilgili haberleri “Temizlik başladı. Zeylan deresindekiler tamamen imha edildi. Buradan tek bir kişi kurtulmamıştır,” şeklinde veriyordu.
Katliamlar ve soykırımlar üzerine kurulmuş olan bu devlet, katliamcı zihniyetini benzer zulümler için fırsat kollayan, hatta bu emellerini açıktan ifade etmekten bile çekinmeyen endoktrine edilmiş yeni nesillere devretmekten de imtina etmiyor. Bu yetmezmiş gibi tarihin karanlık sayfalarını dolduran bu tür olayları araştıranları ve bu katliamlarla yüzleşilmesi gerektiğini dile getirenleri bölücülükle, teröristlikle suçluyor. Resmi tarihi söylemde “isyan” olarak bahsedilen pek çok hadisenin aslında verilen sözler tutulmadığı için başgösteren kıyam hareketlerinden ibaret olduğu ise insanlardan saklanıyor. Her milletin kendi kaderini tayin hakkı olduğu gerçeği kabul edilmezken, bu katliamlarda rol alan komutanlar yüceltilerek oraya buraya heykellerini dikmekten bile geri durulmuyor.
Çığır açan tarihi hadiseler bile çarpıtılıp büyük zaferler tek bir millete hasrediliyor. Mesela, adı bile Kürtçe olan ve “biz çok çabuk aldık” anlamına gelen Melezgirt/Malazgirt Meydan Muharebesi’ndeki zafer, bugün resmi tarihin bahsettiğinin aksine tek bir millet tarafından gerçekleştirilmemiştir. Meşhur tarihçi İbn-i Esir, İbn ud Devaddari daha bir çok tarihçi bu savaşın onbinlerce Kürt ve diğer aşiretlerin desteğiyle gerçekleştiğinden bahsetmektedir. Maalesef, Malazgirt fatihlerinin torunları olan bu coğrafyanın kadim halkaları yardımına koştukları Türklerin torunları tarafından bugün hala katledilmektedir. Güç zehirlenmesi yaşayan her millet gibi bunlar da zulüm ve katliamı şiar edinmişlerdir. Kadim milletlerin kan ve gözyaşı üzerine temelleri atılan bu rejim, maalesef bugün de cürümlerine yeni cürümler eklemektedir.
(*) Ey yüce şahlar şahı, Hak koruyucun olsun senin / Înnafetahna suresi çevrende surun olsun senin!