Muğla Ticaret ve Sanayi Odası Salonu'nda yapılan duruşmanın üçüncü gününde mahkeme heyeti, SAT (Sualtı Taarruz) ekibinden Ali Sarıbey'i dinledi. Telefonunda "ByLock" olduğu iddiasını reddeden Sarıbey, "Son dakika golü niteliğinde olan ByLock iddiasını kabul etmiyorum. Ben ByLock diye bir uygulamayı ilk defa cezaevinde yatarken ağustos ayında gazetelerden öğrendim. Nasıl bir uygulama olduğunu koğuştaki arkadaşlarımla da tartıştık ancak bu uygulamayı hiç kimse bilmiyordu." iddiasında bulundu.
Telefonunun ya helikopterde ya da brifing odasında kalmış olabileceğini ifade eden Sarıbey, telefonunun bulunarak incelenmesini talep etti. Söz konusu programın ne olduğunu ve nasıl kullanıldığını bilmediğini ileri süren Sarıbey, "F... ile hiçbir şekilde irtibatım yok ama nasıl oluyorsa iddianamede F...'nün en sadık insanları olarak görülüyoruz. Benim MAK ve özel kuvvet ekibiyle de hiçbir irtibatım olmadı. Hiçbirini daha önce görmedim." diyerek suçlamaları kabul etmedi.
Eski SAT komandosu Sarıbey, 14 Temmuz'da sanıklardan Özay Cödel ile telefonda konuşup, ardından lojman kafeteryasında sohbet ettiklerini belirterek, daha sonra sanık Haldun Gülmez'in yanına giderek kendisinden evini boyamak için malzeme aldığını anlattı. Eski üsteğmen Sarıbey, 15 Temmuz mesai bitiminden sonra ise Gülmez'in kendisini arayarak bir görev çıktığını ve beraber göreve gideceklerini söylediğini ifade ederek, Gülmez'in, görevin kendisine Özay Cödel tarafından iletildiğini söylediğini aktardı.
Sanık Sarıbey, şunları söyledi:
"Bugüne kadar ben ölüm makinesi olarak yetiştirildim. Bir terör operasyonuna katılacağım için mutluluk duyarım dedim. Haldun Gülmez 'Gel beni al, göreve birlikte gideceğiz' dedi. Evden malzemelerimi hazırlayarak çıktım. Eşime de hakkını helal etmesini, göreve gittiğimi söyledim. Yolda Gülmez'e 'Görev nedir' diye sordum. O da gizli bir operasyon olduğunu söyledi. Akşam saat 20.00 gibi Hava Harp Okulu apronunda buluştuk. Bize gizli bir görev olduğu söylendiği için eşim dahil hiç kimseye hiçbir şey söylemedim. Bu göreve koşa koşa, sevinerek gittim. Görevden amirimin bilgisi yoktu. Zaten iletişime geçmem de mümkün değildi. Bizde böyle bir iletişim de kurulmaz."
Gülmez'in burada sanıklardan Şükrü Seymen ile selamlaşıp bir süre sohbet ettiğini belirten Sarıbey, daha sonra uçağın gelmeyeceği, helikopterle gidileceğinin söylendiğini kaydetti. Bu sırada Seymen'in sürekli telefonla konuştuğunu ve büyük bir telaş içinde olduğunu aktaran Sarıbey, "Çiğli'ye gitmek için havalandık. Bizi göreve çağıran Cödel ise gelmemişti. Gülmez sürekli telefonla ulaşmaya çalıştı ancak ulaşamadı. Çiğli'ye vardığımızda Sönmezateş (Sanıklardan eski Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş) ve MAK ekibini gördüm. Malzemeleri kuşanıyorlardı. Özel kuvvet personelini de gördüm." dedi.
Helikopterden inmelerinin ardından bir araçla ambara götürüldüklerini ve burada, "Hemen malzemeleri kuşanın" emri aldıklarını söyleyen Sarıbey, malzemeleri aldıkları sırada herhangi bir zimmet imzalatılmadığını ifade etti. Ambarın bulunduğu kısımda Gökhan Şahin Sönmezateş'in bir açıklama yaptığını kaydeden Sarıbey, "Sönmezateş, 'TSK ülke çapında yönetime el koydu. Şu an hepimiz Genelkurmay Başkanlığı tarafından yönetiliyoruz' dedi. Ben darbe yapıldığını orada anladım. Sönmezateş, oradaki personele bundan itibaren emir komutanın Şükrü Seymen'de olduğunu ve VIP bir kişinin kurtarılacağını, alınacağını söyledi ancak bu kişinin kim olduğunu söylemedi." diye konuştu.
ÇOK AMATÖRCE PLANLANMIŞ BİR PLAN
Sarıbey, "Bu arada bu görevin planlanmış bir görev olmadığını, amatörce yapılmış bir görev olduğunu hissettim çünkü adeta tüm birimler birbirine girmişti. Seymen'e nereye gideceğimizi sordum. Bir şey söylemedi ancak daha önce de tatil ve görev için gittiğim bir yer olan Marmaris olduğunu havada disko ışıklarını görünce anladım. Çok amatörce yapılan böyle bir operasyonda Cumhurbaşkanı'nın alınacağı hiç aklıma gelmedi. Ben vali, kaymakam veya emniyet müdürünü almaya gideceğimizi düşündüm." diye konuştu