Perry, “Çocuklarımıza hiç kızmamak ya da hiç sinirlenmemek imkansız; ama öfkemizi aslında neyin tetiklediğini, verdiğimiz tepkinin gerçekten çocuğumuzun davranışından mı kaynaklandığını yoksa kendi çocukluğumuzdan kalma öğrenilmiş bir tepki mi olduğunu anlarsak, hem çocuklarımıza hem de kendimize faydası olur” diyor.
Hepimiz içgüdüsel olarak biliriz ki, çocuklarımızın sıcaklığa ve kabule, fiziksel dokunuşa ve fiziksel varlığımıza ihtiyacı var. Sevgi olmalı ve bunun yanında sınırlar olmalı, anlayış ve onaylama olmalı; her yaştan insanla oyun oynama ve üzgünken teskin edilme deneyimi olmalı ve elbette bolca ilgi ve zaman olmalı. Peki bunları yapmak neden bazen çok zor gelebiliyor? Neden doğmadan önce tam da böyle yapmayacağımıza dair söz verdiğimiz çocuklarımız karşısında kendimizi çileden çıkmış halde ve tıpkı ana-babalarımızın bizi yaptığı gibi, hatta aynı sözcüklerle, azarlarken buluyoruz?
Ebeveynlerimizden gördüğümüz davranışları çocuklarımız üzerinde tekrarlama eğilimindeyiz. Elbette bize çocukken istendiğimizi, sevildiğimizi ve güvende olduğumuzu hissettirdilerse mesele yok ama çoğu zaman tam tersini hissettirdiler.
Ebeveynlerimizden miras aldığımız davranışların çoğu farkındalığımızın dışına düşer. Bu nedenle çocuğumuzun davranışına şimdi ve burada olarak mı tepki veriyoruz, yoksa tepkilerimiz daha çok kendi geçmiş deneyimlerimizden mi kaynaklanıyor, bilemeyebiliriz. Fakat çocuğunuzun yaptığı veya talep ettiği bir şeye yanıt olarak öfke -veya kırgınlık, hayal kırıklığı, kıskançlık, tiksinme, panik, kızgınlık, dehşet, korku vb. gibi zor duygular- hissediyorsanız bunu bir uyarı olarak almakta yarar var. Çocuğunuzun illa ki yanlış bir şey yaptığına dair bir uyarı değil, kendi düğmelerinize basıldığına dair bir uyarı. Çocuğunuzun hisleri ile empati kurmak yerine, kısa devre yapmış ve geçmiş deneyimlerinizden kaynaklı şekilde tetiklenmiş olabilirsiniz.
Çoğunlukla bu şablon şu şekilde çalışır: Çocuğunuzun yanındayken öfkeyle veya başka bir aşırı yüklü duyguyla tepki veriyorsanız, bunun nedeni, kendinizi onun yaşındayken hissettiğiniz olumsuz duygulardan korumayı bu şekilde öğrenmiş olmanızdır. Çocuklarınızın davranışları, siz farkında olmadan geçmişteki umutsuzluk, özlem, yalnızlık, kıskançlık veya muhtaçlık gibi duygularınızı tetikleyebilir. Bu nedenle yine farkında olmadan kolay yolu seçer ve çocuğunuzun ne hissettiğiyle empati kurmak yerine, öfke, hayal kırıklığı veya panik duygularına geri dönersiniz.
Tetiklenen bu olumsuz duyguların kökenini kendi ebeveyninizde yahut onların ebeveynlerinde, birkaç kuşak geride bulabilirsiniz. Örneğin benim annem çocukların oyun oynarken çığlık atmasını son derece rahatsız edici bulurdu. Fark ettim ki, ben de çocuğum arkadaşlarıyla gürültülü şekilde, arada çığlıklar atarak eğlendiğinde gerilip bir tür alarm durumuna geçiyorum. Kökenine inmek üzere anneme çocukluğunda oyun oynarken gürültü çıkardığında nasıl bir muamele ile karşılaştığını sordum. Doğduğunda 50 yaşında olan babasının yani büyükbabamın sık sık baş ağrıları çektiğini, bütün çocukların evde parmaklarının ucunda dolaşmak zorunda kaldıklarını, aksi takdirde başlarının belaya gireceğini ve cezalandırılacaklarını anlattı. Dolayısıyla annem çocuklar dışarıda çığlıklar atarak koşuşturduklarında korku hissediyordu ve istemeden de olsa bu duygusunu bana aktarmıştı. Umarım bu dinamiği ben de bir sonraki nesle aktarmam.
Gezegendeki en bilinçli kişi değilseniz, çocuğunuzlayken mutlaka kendinizi kaybettiğiniz anlar olacaktır. Çocuğunuz karşısında zaman zaman öfkenize hâkim olamadığınızı kabul etmek iyi bir başlangıç olabilir. Bu sayede duygularımızı adlandırıp, onları ifade etmek için alternatif bir anlatı -çocuğumuzu bunlardan sorumlu tutmadığımıza dair bir anlatı- bulabilir ve olumsuz bir duygu durumunu tetikledikleri için çocuklarımızı suçlamaktan vazgeçebiliriz.
Sorunlardan biri, çocukken sizi seven insanların sizden her zaman hoşlanmadığını hissetmeniz olabilir. Sizi bazen sinir bozucu, meşakkatli, hayal kırıklığı yaratan, önemsiz, çileden çıkarıcı, beceriksiz veya aptal bulmuş olabilirler. Çocuğunuzun davranışı size bunları hatırlattığında tetiklenibilir ve sonunda kendinizi bağırıp çağırırken bulabilirsiniz.
Ebeveyn olmak kolay değil, zor gelmesi de şaşırtıcı değil. Bir gecede çocuğunuz 7/24 en talepkar önceliğiniz haline gelir. Hatta çocuk sahibi olmak, sonunda anne babanızın nelerle uğraşmak zorunda kaldığını fark etmenize ve belki onları daha çok takdir etmenize, onlarla özdeşleşmenize veya onlara daha fazla şefkat duymanıza neden olmuş bile olabilir. Ama aynı zamanda kendi çocuğunuzla da özdeşleşmeniz gerekiyor. Bebekken veya kendi çocuğunuzla aynı yaştayken, neler hissettiğinizi düşünmeye zaman ayırmak, empati geliştirmenize yardımcı olacaktır. Bu sayede, çocuğunuz onu başınızdan atma, kendinizden uzaklaştırma arzunuzu tetiklediğinde, onu anlamanız ve onunla birlikte hissetmeniz kolaylaşır.
18 aylık bir erkek çocuğu evlat edinen bir danışanım vardı. Oğlu ne zaman yere yemek düşürse ya da yemeğini yarım bıraksa, öfkesinin yükseldiğini hissediyordu. Çocukken yemeği düşürseydi ya da bıraksaydı başına ne geleceğini sordum. Büyükbabasının bıçağın sapıyla parmak eklemlerine vurduğunu ve ardından onu odadan çıkardığını hatırladı. Kendisine bu şekilde davranıldığında nasıl hissettiğini hatırladıktan sonra, yürümeye yeni başlamış olan o kendi çocuk haline şefkat duydu. Bu da, kendi çocuğuna karşı daha sabırlı davranmasına ve çocuğunun da sofra davranışlarını korkmadan, eğlenerek öğrenip özümsemesine yardımcı oldu.
Çocuğunuzun rehberliğe ihtiyacı olduğunda, bunu öfkeliyken yaparsanız faydası olmaz. Sadece öfkenizi deneyimleyecek ve söylediklerinizi duymayacaklardır. Yıllarca psikanaliz görmüş ve gezegendeki en bilinçli kişi haline gelmiş bir aziz değilseniz, çocuğunuzlayken illa ki kendinizi kaybedeceksiniz. Onlarınsa sizinle yaşamaktan başka çareleri yok; size bağımlı oldukları sürece sizi terk etmeyi seçemezler. Tam da bu yüzden korkarım ki siz kızgın, yorgun ve genel olarak sinirli olduğunuzda hedef tahtası haline geliyorlar. Fakat sizler ebeveynlerinizin yapmadığını yapabilir ve tepkinizin sorumluluğunu üstlenerek çocuğunuzdan özür dileyebilirsiniz. Elbette keşke çocuklarımızı hiç hedef tahtası gibi kullanmasak. Ama bunu başarmak her zaman mümkün değil. Özür dilemenin gücünü hafife almayın. Aynı zamanda çocuklarınıza hatalı olduğunu kabul etmenin alçaltıcı olmadığına dair kıymetli bir ders de aktarmış olacaksınız.