(...)
Kendisine yönelik beş buçuk yıl önce yazmış olduğum övgülerden ötürü şimdi başımı öne eğip, yüzümü yere çevirme ihtiyacını duyduğum Ahmet Davutoğlu nerede?
Gerçi, kimsenin kendisini taktığı yok; Türkiye’de özgürlüklere karşı girişilen kaba saldırıdan hemen herkes Tayyip Erdoğan’ı sorumlu tutuyor ve bu ülkede sanki bir başbakan ve üç gün sonra seçim yarışına girecek bir parti genel başkanı yokmuş gibi davranıyor ama bu bile Ahmet Davutoğlu’na “yazıklar olsun” dedirtmeyi gerektirecek bir durumu ifade ediyor.
“Türkiye’nin demokratik hakların ayaklar altına alındığı en utanç verici günlerinde Başbakan sıfatını taşıyan kişi sen mi olacaktın Ahmet Davutoğlu?” diye sormak geçiyor insanın içinden.
“Bu kadar silik ve etkisiz olmayı ne karşılığında içine sindirebiliyorsun?” sorusu bir başkası…
Bir “entelektüel” olma ama iddiası taşıyan herhangi bir insan için, eğer bir zamanlar “gerçek bir entelektüel” idiyse en rahatsız edici, belki de en incitici soru şu olabilir: “Değer miydi?”
Bu soruyu Davutoğlu’na sormak anlamsız olabilir. Zira, o, kendisi için yaratmış olduğu, hepimizi içine davet ettiği ve benim gibi kimilerinin de bir dönem içine düştüğü “düş âlemi”ne sıkışmış-kalmışlığını devam ettiriyor.
(...)