Bayramların “barış ve kardeşlik” getirmesi bir basmakalıp dilekten ve temenniden öteye gitmiyor.
Siyasilerin adeta otomatiğe bağlanmış bayram bildirileri var. Her bayram önceki yayımlanır, kimse de kulağını uzatıp dinlemez bile.
Kendi içinde barışık olmayan toplumların bu barışık olmama durumunu aşmadıkları takdirde, bayram günlerine “barış ve kardeşlik” duyguları içinde girmeleri de beklenemez.
Hem bayram günleri kavganın teneffüse çıkmış bir hali midir ki, onca husumet dolu polemikler
Ramazan Bayramı’na 3, Kurban Bayramı’nda 4 gün boyunca kesilecek, bütün ülkeyi bir “barış ve kardeşlik havası” kaplayacak, bayram ertesinde bıraktığımız yerden boğazlaşmaya devam edilsin?
Bu Bayram’ın bu anlamda bir istisna olması gerekmiyordu, olmadı da zaten. Üstelik, bu Bayram’ın bir özelliği var; Bayram arifesinde haberi, Bayram’ın ilk günü kendisi gelen
subay tutuklamalarıyla “
Kafes Operasyonu” medya tarafından içine tıkıldığı “Kafes”ten çıktı.
Yakın tarihimizin en dehşet verici cunta örgütlenmesi, askeri
darbe için ortamı hazırlama planı kamuoyunun gözleri önüne serilmeye başladı.
Bu Bayram’ın en güzel, en olumlu yanıydı bu.
*** *** ***
Bayram’ın ikinci günü ise
Genelkurmay’ın konuyla ilgili internet sitesinden yayımladığı açıklaması geldi. Laf olsun cinsinden Bayram’ı hatırlayan, hatırlatan ve iyi dileklerin sunulduğu tek bir cümleye yer vermeyen klasik, basmakalıp bir Genelkurmay açıklaması.
Şu cümlelere bakın: “Halen devam etmekte olan bir
soruşturmayla ilgili olarak bazı yayın organlarında haberler ve yorumlara yer verildiği görümelidir. Söz konusu soruşturmaya
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 05
Kasım 2009 tarihinde başlanılmış ve olayın medyaya yansıdığı 19 Kasım 2009 tarihine kadar, 24 askeri
personel ifade vermeye gönderilmiştir. Gerçek bu iken, olayın 19 Kasım 2009 medyaya
servis edilmesinin nedenleri üzerinde düşünülmelidir.”
Tercümesi: Ortada bir soruşturma vardır ve Silahlı Kuvvetler’in bünyesinden 24 kişi kimsenin haberi olmadan sessiz sedasız ifade vermişken, 19 Kasım günü “Kafes Operasyonu
Eylem Planı” medyada –
Taraf gazetesi- haberi patlamıştır. Dikkatlerinizi bunu sızdıranların ve yayımlayanların niyeti üzerine çevirin. Bunların niyeti bozuk.
Genelkurmay açıklaması, ifade verenlerin çoğunun serbest bırakılmış olduğunu belirttikten sonra şu ifadeye yer veriyor:
“Hal böyle iken, ortaya atılan her iddiayı peşinen doğru kabul eden ve bunu başkalarına da kabul ettirmeye çalışan bir zihniyetin mensupları, ısrarla yargı sürecini etkilemek ve soruşturma kapsamında adı geçen herkesi suçlu, her iddiayı doğru kabul eden bir gayret içine girmişlerdir.”
Kağıt üzerine itirazı mümkün olmayan, doğru gibi gözüken bir açıklama. Ama Genelkurmay’ın
Ergenekon soruşturma sürecindeki tüm açıklamaları gibi sorunlu. Genelkurmay, yine parmağını içine çevirmek yerine dışarıya sallamak adetinden kendisini kurtaramamış.
Eğer Genelkurmay’ın tepesi, “
İrtica ile Mücadele Eylem Planı”na soruşturmanın sonucunu beklemeden ve hem de soruşturmanın gidişatını tam da kendisinin orayı burayı uyardığı noktada kendi uyarı tarzını ihlal ederek “kağıt parçası”, bu arada
Poyrazköy kazısında çıkan LAW
silahlarını “
boru” diye niteleyerek küçültme ve küçümseme yönüne yapmasaydı, açıklamalarının bir ağırlığı olurdu.
Ne yazık ki, Genelkurmay açıklamaları, Genelkurmay’ın apaçık gözüken “kol kırılsın yen içinde kalsın” tavrı nedeniyle sadece ağırlığını değil inandırıcılığını da büyük ölçüde zedelemiştir.
Poyrazköy kazılarından çıkan silahlar, Koç Müzesi’nde bir
denizaltıya
patlayıcı yerleştirip çocukları oraya sevkedip havaya uçurtmak ve suçu başkalarının üzerine yıkmak gibi vicdanla, akılla insanın sahip olduğu herhangi bir hasletle açıklanamayacak kirli hesaplar ve provokasyonlar ile “Kafes Operasyonu” arasında irtibatlar ortaya çıktı.
Genelkurmay, bu tür oluşumların üzerine kararlılıkla gitseydi, bugünlerde ağırlığı kalkmış, inandırıcılığı zedelenmiş açıklamalar yapmak zorunda kalmazdı.
*** *** ***
Peki ne malum bunların doğru olduğu? Bunlar “hukuken” şu anda “iddia”dan ibaret ve dolayısıyla bunlarla ilişkili adı geçen kişiler de şu anda “masum” sayılmak zorunda.
Genelkurmay’ın dediği de bu zaten.
Gelin İsmet Berkan’ın dünkü yazısındaki şu satırları bir kez daha hatırlayalım:
“Biliyorsunuz, bir ihbar üzerine İstanbul’da Boğaz’ın
Karadeniz çıkışına yakın, Deniz Kuvvetleri’nin meşhur SAS-SAT komandolarının eğitim alanının neredeyse bitişiğinde bir arazide kazılar yapıldı, toprağa gömülmüş durumda dehşet verici saldırı silahları ve patlayıcılar bulundu.?Bu bulunan silah ve mühimmatla ilgili yapılan soruşturma geçenlerde ansızın hareketlendi, çok sayıda üniformalı asker sorgulandı, son olarak da bir
yarbay ile iki albay hakkında
tutuklama kararı verildi.?Soruşturma sırasında bir bilgisayar CD’sinde,
elektronik anlamda ‘gizlenmiş’ bir
dosya bulundu. Bu dosyada ‘Kafes’ adı verilen bir planın ayrıntıları vardı.?Ayrıntılar dehşet vericiydi. Gayrımüslim vatandaşlara yönelik saldırı planları, çoluk çocuğa yönelik saldırı planları, suikast planları vs.?Bu planlar, bazıları yüksek rütbeli asker kişilerce hazırlanmıştı iddiaya göre ve asker kişiler tarafından da uygulanacaktı. Ancak yapılacak
terör saldırıları bir biçimde, en azından fikri düzeyde, başkalarının üzerine yıkılacaktı.?Bu ülkede, ülkeyi terör ortamına sokup istikrarsızlaştırmayı planlayacak kadar habisleşmiş ruhlar yaşıyor ve biz de şaşırmıyoruz, bu durumu öğrenince hep birlikte ayağa kalkıp ‘Ne oluyor’ demiyoruz.”
Tek bir itirazım var:
Hayır. Hep birlikte değilse de, birçoğumuz ayağa kalkıp ‘Ne Oluyor’ diyoruz.
Genelkurmay da buna kızıyor işte. “Ne oluyor” demeyelim, “kol kırılsın yen içinde.” Öyle istiyorlar.
Biz buna da “Olmaz öyle şey” diyoruz.
Siz ne diyorsunuz?