Arkadaşlarımızın yaptıkları diyaloglar neticesinde, insanların İslamiyet’e ve Hizmet’e karşı gösterdikleri yakınlıkları anlatması karşısında, M. Fethullah Gülen Hocaefendi de hoşnutluğunu şöyle anlatıyor:
“O kadar karışık, kirli, ufunetle şeyler içerisinde bu kadarcık bile olsa güzellikleri vermesi O’nun (c.c) büyük bir lütfu’dur. Diğer din mensupları size kucaklarını açıyor, sizinle diyaloga geçiyorlar. Size gösterdikleri bu centilmenliği Devlet-i Aliye’ye bile yapmamışlar. Onların Efendimiz’e (sav) karşı küçücük bir alaka duymaları bile Allah katında nasıl kapılar açar bilmiyoruz. Cenab-ı Hak, Erhamürrahimindir.”
İslâmın cibilli düşmanlarının senelerce devletin gücünü kullanarak dindarları, başörtülüleri üniversitelerden, devlet dairelerinden uzaklaştırmak için kurdukları tuzaklara karşı, Hocaefendi’nin vicdanlara havale ederek söyledikleri sözlere insafsızca hücum edenlere ve günün şartlarını kavramamışlar için, açıklama mahiyetindeki şu tesbitleri dikkate almak gerekir:
“Senelerce giyim kuşam gibi şeylerde bize karşı farklı tepkiler oldu, değişik tenkitler geldi; usul füru meselesini hatırlıyorsunuz. Bir gaye-i hayali olmayan, geleceğe dair bir düşüncesi olmayan insanların bu şekilde konuşmaları normaldir.”
Her sene 15 Temmuz’da olmadık şeyler yapan bazı particilerin iftiralarına karşı Can Ataklı gibi meselenin gerçeğini bilen kimseler bazı gerçekleri 2021’de ifade etmişlerdi. Bunun için Hocaefendi, boşa enerji harcamamak için kendi Hizmetlerimize odaklanmanın önemine dikkat çekiyor:
Arkadaşlar, bu yıl geçen yıl yaptıkları gibi kampın üzerinde uçak uçurmadıklarını, daha önce yaptıkları şirretlikleri bu yıl yapmadıklarını, söylediler; demek ki, geçen yıllarda yaptıklarının bir şey ifade etmediğini anladılar. Bir de bu yıl daha önceden konuşulmayan farklı farklı şeyler telaffuz edilmeye başlandı. Can Ataklı, ‘Bu darbe filan değildir; F…. diye bir şey yoktur.’ dedi. Bu zamana kadar sessiz kalmıştı. Yine de bu meselede güft-u gü’dan uzak durmak lazım, enerjimizi yapacağımız işleri harcamamız gerekiyor. Üstadımızın dediği gibi iki elimizle hizmete sarılmalıyız; zihinlerimizi böyle şeylerle kirletmeyelim.”
Kulûbü’d-dâria’da büyük mürşidlerin bilhassa Ehl-i Beyt imamlarının da duaları var. Dünyada tasavvufla alâkadar herkesin dikkatini çeken ve hoşlarına giden bir durum mevcut. İnşaallah İslam Âlemindeki ihtilafların kapanmasına vesile olabilir bir vaziyet müşahede ediliyor. Onun için Hocaefendi çok önem veriyor:
“Kulûbü’d-dâria’yı arkadaşlar birkaç defa redakte ettiler. Benim itibarımın bir önemi yok. Eserler dünyaya malolduğu için yanlış anlamalara fırsat vermemek lazım. Gereken yerler tekrardan tashih edilebilir; şimdilerde bu işi yapabilecek çok arkadaşımız var.”
Hocaefendi’ye yakınlarından, sevdiklerinden, Hizmet’in içinde canhıraş gayret gösteren adanmış ruhlu öğretmenlerden acı bir haber gelince fevkalade üzüldüğünü, uykularının kaçtığını müşâhede ediyor. İşte bir değerlendirmesi:
“Dört bir yandan taziye mesajları geliyor, bazıları bana ulaşamıyorlar, taziyelerini arkadaşlara emanet ediyorlar. Hepsi de o acıyı yeniliyor. Ne yapalım; Uhud’da 70 arkadaşının ruhlarının ufkuna yürümesi, Efendimiz’e (sav) ne kadar acı gelmiştir!”
“Lezzetleri acılaştırıp tahrip eden ölümü çok hatırlayın, zikredin” meâlindeki hadis-i şerif için, Hocaefendi zaman zaman şiirlerle de hatırlatmalarda bulunuyor:
“Bindirirler cansız ata, indirirler zulmete;
Ne ana var, ne ata, örtüp pinhan ederler,
Ne kavim var, ne kardeş, ne eşin var, ne yoldaş,
Mezarına bir çift taş, diker nişan ederler.”
(Yunus Emre)
Hocaefendi, Mehmet Ali Şengül Ağabeyimizi her hatırladığında, onu vesile ederek ölüm ve âhiret ile ilgili nasihatler veriyor. Bizleri onun ufkuna yönlendiriyor:
Cenab-ı Hak Mehmet Ali Şengül Hoca’nınki gibi başkalarına da zihin açıklığı ihsan eylesin ki âhirete yönelsinler.”
Ölüm, nasihatçı olarak en tesirli bir vesile olduğundan Hocaefendi, Asr-ı Saadetten, Sahabe Efendilerimizden bahsedip ders çıkarmamızı ister. Günümüz Hizmet erlerinin durumlarından da ibret olmamız gerektiğini söyler:
“Sahabe-i Kiram Efendilerimiz, arkadaşlarından biri vefat ettiği zaman Cenab-ı Hak ona nasıl muamele etti acaba diye merak ederlermiş; ben de öyle merak ediyorum. Arkadaşlarımızdan ahiret yurduna göçenler nasıl muamele görüyorlar acaba?
Salih Bey burada vefat etti, ona nasıl muamele de bulundular? Mustafa Birlik’i vefatından sonra rüyasında görmüştüm; elinde çantası bana doğru baktı, tebessüm etti ve döndü gitti. Sıbgatullah Efendi’nin de, binaların arkasından yürüyüp gittiğini görmüştüm.”
Hadis kriterleri açısından, hadis uzmanlarının râviler hakkındaki değerlendirmeler gerçekten çok önemli. Hadis derslerinde zaman zaman Hocaefendi meseleyi râvi olan ricâlin güzel vasıflarına kaydırarak oradan bize bir ders çıkarıyor:
“Rical-i Hadis: Her şeyleriyle tastamam adamlar.”
Fıkıh kitaplarında namaz kılanların, durdukları yeri iyi ayarlamaları gerekiyor. Gerekirse önlerine bir sütre koymaları icap eder. Öbür taraftan namaz kılanlar fark edince önlerinden geçmemek için dikkat etmeleri gerekiyor:
“Namaz kılanın önünden geçme hakkında şiddetli ifadeler kullanılmış bir yönüyle siz Allah’a müteveccih duruyorsunuz başkası geliyor araya giriyor.”
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin “Gecelerde” adlı şiiri gerçekten geceler redifi ile insana tefekkür dersi vererek, gafletten uzaklaşmak ve Allah’a yaklaşmak için alarm özelliğinde uyarılarda bulunuyor. Hocaefendi zaman zaman bu güzel şiiri bütün hissiyatıyla okur:
“Ey dide nedir uyku gel uyan gecelerde
Kevkeplerin et seyrini seyran gecelerde
Bak heyet-i alemde bu hikmetleri seyret
Bul saniini ol ana hayran gecelerde
Çün gündüz olursun nice ağyar ile gafil
Koy gafleti dildardan utan gecelerde
Gafletle uyumak ne reva abd-ı hakıra
Şefkatle nida eyliye Rahman gecelerde
Cümle geceyi uyuma Kayyumu seversen
Ta Hay olasın hay ile ey can gecelerde
Aşıklar uyumaz gece hem sen uyuma kim
Gönlün gözüne görünen ey can gecelerde
Dil beyt-i Hüdadır anı pak eyle sivadan
Kasrına nüzül eyler o sultan gecelerde
Az ve az uyu hayrete var fani ol andan
Bul canı beka ol ana mihman gecelerde
Allah için ol halka mukaarın gece gündüz
Ey Hakkı nihan-ı aşk ödine yan gecelerde”
(Erzurumlu İbrahim Hakkı)