ABDULLAH AYMAZ
Süreyya Yayınları, Hocamız Prof. Dr. Suat Yıldırım’ın hayatını anlattığı “Çağın Bir Şahidinden” isimli değerli eserini neşretti. 374 sayfalık bu eserde pek çok şahsiyetten, en başta M. Fethullah Gülen Hocaefendiden bahis var. İşte bazı isimler: Abdülaziz ed-Debbağ (İbriz isimli meşhur kitap onun konuşmalarından alınan notlardan meydana getirilmiştir.) Mısır’ın eski müftüsü Ali Cumua, Dünyadaki Müslüman azınlıklar üzerine kitapları bulunan Ali Kattânî, Nuriye Akman’ın babası Kemal Ural ve Nuriye Akman’ın amcası Atıf Ural, Aydın Bolak, Aziz Yıldırım, Bayram Yüksel, Bekir Berk, Celal Afşar, Erdoğan Tüzün, Esat Coşan, Faruk Güventürk, Fikret Sönmez, George Maroviç, Hacı Kemal Erimez, Hüseyin Top, İbrahim Canan, İbrahim Erkul, İhsan Kasım, M. Tayyib Okiç, Muhammed Hamidullah, Muhammed Refii Kileci, Mustafa Sungur, Mustafa Tatari, Muzaffer Abi, Nazım Gökçek, Rusya Müftüsü Ravil Gaysuddin, R. Garaudy, Sebahattin Zaim, Salahattin Kaya, Sezai Karakoç, Sidney Griffith, Şemsettin Günaltay, Şerif Ali Tekelan, Şeyh Said, Tayyar Altıkulaç, Thomas Michel, Yaşar Tunagür, Zübeyir abi…
Suat Hocamız, hatıralarının büyük kısımlarından bir bölümünü Prof. Dr. Hamidullah’a ayırmış… Özetle ve bazı tasarruflarla aktarmaya çalışayım: 19 Ocak 1908 tarihinde Hindistan’ın güneyinde yer alan Haydarabad-Dekken şehrinde dünyaya geldi. 18-12-2002 günü vefat etti. Daru’l-Ulûm Medresesinde okudu, sonra Osmaniye Üniversitesi’ne geldi. O yıllarda bu üniversitede, yeni bir ders olarak okutulmaya başlanan Devletler Umumî Hukuku dersi üzerinde yoğunlaştı. Bu konuyu, fıkıh ve İslam tarihi verileriyle birlikte de ele alınca ilginç neticelere varacağını anladı. İstikbal vadeden hâlini hocaları fark edince master ve doktora tezlerini bu alanda yapmasını desteklediler. Türkiye, Hicaz, Suriye, Mısır, Filistin kütüphanelerinde araştırma yapmasına ve Bonn (Almanya) Üniversitesi’nde 1933’de doktorasını tamamlamasına imkân sağladılar. Sonrasında Fransa’ya geçip kuzey Afrika ülkelerindeki dokümanlardan faydalandı. 1938’de Paris Üniversitesi’nde, ayrı bir doktora tezini ikmâl etti. Bu tezin konusu ‘Hz. Peygamber (S.A.S.) ve Dört Halife Döneminde İslam Diplomasisi’ olup, o dönemden kalan diplomatik, idarî ve siyasî belgeleri değerlendiren son derece orijinal bir çalışmadır.
Paris’teki evinden bahsedecek olursak, onu öyle bizim bildiğimiz bir ev zannetmeyin. Tarihî Paris’in merkezi semtlerinden birinde dört katlı eski bir binanın beşinci katı durumunda olan çatı katında, iki odadan ibaret bir evde oturuyordu. Oturma takımı kabilinden mobilya yoktu. Sadece eski, küçük bir çalışma masası ile bir iki iskemle, eski küçük portatif bir daktilo makinesi bir rahle ve duvarları dolduran kitaplardan başka eşya bulunmuyordu. Yemek namına yediği, günde bir kâse çorba, veya bir bardak süt… Orta boylu, nahif, fakat atletik bir yapısı vardı… İlerlemiş yaşına rağmen sür’atle yürüyen çevik bir insandı. Ruh lehine süzülmüş tüy gibi hafif bir bedene sahipti. Esmer teni secde aydınlığıyla pırıl pırıldı. Sünnete uygun sakalı zannımca büluğ çağından beri hiç tıraş edilmemişti. Daima mütebessim mübarek çehresinde, canlılık ve zeka fışkıran gözlerinin tatlı bakışları kalblerin derinliklerine ulaşırdı.
Onun ‘Mezhepsiz’ olduğunu iddia eden bir-iki kişi çıkmıştı. Oysa o, Sünnî ve Şâfiî idi. Keza sufî olmamakla beraber, tasavvuf neşvesine de sahip bir zât idi. Peygamber Efendimize (S.A.S.) müstesna bir saygısı olup, mevlide bid’at diyenlere kulak asmaz, aleyhissalâtü ve’s-selam Efendimizin dünyayı şereflendirerek insanlığa hidayet getirmesinden daha büyük bir nimet olmadığından ötürü, o nimetin şükrünü terennüm eden Mevlid-i Nebevi yıl dönümü kutlamalarının en büyük bayram olduğunu ifade ederdi.”
İşte sizlere bu hatıralardan bir tadımlık aktarım!..