Hakan Atilla’nın Barış Terkoğlu’na verdiği çarpıcı yanıtların bir kısmı şöyle:
“ABD’ye gönderilişinizin bir kumpas olduğu muhasebesini yaptınız mı” diye açıkça sordum. Cevabı ilginçti:
“Elbette yaptım. İki mesele var. Bir, benim oraya gidişim bono ihracı ile ilgili olduğu için bu süreci piyasa belirliyordu. Bankanın süregelen işiydi. Gidişim de olağandı. Haliyle, bunun ince bir şekilde planlanacağını düşünmüyorum. Ama ikincisi, benim ABD’de olduğumu, birilerinin oradaki irtibatlarına iletmiş olma ihtimali var. Elinizde belge, bilgi var mı derseniz, yok. Ama düşündünüz mü derseniz, evet düşündüm.”
Atilla, ABD’ye girerken değil, dönüşte tutuklanmıştı. Haliyle bu süreç, belki de o ABD’ye girdikten sonra hazırlanmıştı. O da bu düşüncedeydi: “Eğer önceden hazırlık olsa ABD’ye indiğim gibi tutuklanırdım. Orada olduğum öğrenildikten sonra harekete geçildi. Dönüşüme yetiştirdiler. Bana ait olmayan bir ses kaydını gerekçe gösterip tutukladılar. Beni tutukladıktan sonra da gerisini hazırladılar.”
“AVUKAT BİLE TUTMADILAR”,
Peki, Hakan Atilla, hapisteyken Halkbank yönetimiyle fikir ayrılığı yaşadı mı? Bankanın o dönemki genel müdürü, Ali Fuat Taşkesenlioğlu olunca, bu soru kritik hale geliyordu:
“Evet yaşadım. ABD’de hukuki süreçler Türkiye’den farklı işliyor. Bankanın, savcılık aşamasında, henüz iddianameye dönüşmeden adım atmasını ve bu işi kapatmasını istedim. Davaya dönüştükten sonra mahkemede savunma yapmak kolay değil. Benimle aynı fikirde değillerdi. Kendisine avukat bile tutmadı banka. Ben Hakan Atilla olduğum için tutuklanmadım. Halkbank yöneticisi olduğumdan tutuklandım. Şunu beklerdim; banka öne çıkıp, ‘Muhatap biziz, o değil’ demeliydi. Banka bunu yapmadı. Eğer yapsaydı, biz bu noktaya gelmezdik. Dedim ya, kendisine avukat bile tutmadı banka.”