Bursa'yı fotoğrafın ve fotoğrafçıların buluşma adresi haline getiren 5. Bursa Uluslararası Fotoğraf Festivali'nin (BursaFotoFest) son panelinde 'Göç Olgusu Işığında Geleceğe Dair Bir Projeksiyon; Trajedi, Çok Kültürlülük, Fotoğraf' konusu ele alındı.
Panelin moderatörlüğünü Festival Küratörü Kamil Fırat üstlendi. Fotoğraf sanatçıları Mehmet Ünal, Osman Demir ve Meral Kuru konuşmacı olarak katıldı. Tüm dünyanın da bu konuyu konuştuğunu söyleyen Kamil Fırat, büyük bir kısım tarafından göçü bugüne dair değerlendirdiğini, oysa geçmişte ve bugün olan göç olaylarının geleceği nasıl etkileyeceğinin konuşulması gerektiğini ifade etti.
Sonuç çıkarılmaması ve üzerinde düşünülmemesi halinde sadece düne dair olanların bugün fotoğraflarının çekileceğini belirten Fırat, "Ruh ve beden hep beraber yolculuk eder. Ama yaşadığımız zaman diliminde beden göç ediyor, ruh eski yerinde kalıyor. Bunların tekrar buluşturulması gerekiyor. Bu insanlar bu dünyada yaşamanın keyfini alsın. Bizim coğrafyamızdaki sürekli olan yer değiştirmeler yeni kültürlerin, yeni davranış biçimlerinin ortaya çıkmasını sağlıyor. Bizler bunu ancak annemize, babamıza, dedemize baktığımızda anlıyoruz. Başka yerden göç eden ailelerimizin davranış ve tepkilerinin bizden farklı olduğunu görüyoruz. Nüfusumuza yeni eklenen iki buçuk milyon kişi, sadece sayısal artış değil, buradaki yaşamla karışarak yeni kültür demektir. Yeni kültürler bıçak sırtındadır. Toplumu çökertebilir de ileride götürebilir. Gelen insanların ayak uyduracağı gibi, biz de onlara ayak uydurmalıyız. Almanya bu konuda çok iyi bir örnek." dedi.
Uzun seneler Almanya'da yaşayan, Türkiye'den Almanya'ya giderek çalışan 4 kuşak üzerinde fotoğraf çalışmaları yapan Mehmet Ünal, 1961'de Türkiye ile Almanya'nın kitlesel iş göçü için kağıt imzaladığını, bunun dünyada örneği olmadığını hatırlattı. Almanların ilk defa hazırlıksız yakalandığını, Türklere misafir işçi olarak bakıldığını anlatan Mehmet Ünal, Almanyalı bir yazarın 'Biz iş gücü istedik, ama insan geldi' söylemini hatırlatarak, gelen insanların çeşitli sıkıntıları olduğunu, senelerce yerli halk ile yabancı halkın ilişki kurmadığını dile getirdi.
Balkanlardan göç eden, oranın kültürünü buraya getirerek Balkanlara özgü tatlı ürünleri yapan aileye mensup olan Osman Demir, ailesinin 1961 senesinde Yugoslavya'dan Türkiye'ye geldiğini, kendisinin de burada doğan ailenin tek ferdi olduğunu anlattı. Doğduğu evde Makedonca konuşulduğunu, sokakta ise Türkçe konuşulduğunu, durumun yan etkisini ilkokulda gördüğünü söyleyen Demir, "Bir topluma entegre olmanın en hızlı yolu meslek sahibi olmaktır. Dilini bilmeseniz de toplumun içerisinde yer buluyorsunuz. Coğrafya değişmesine rağmen göçün entelektüel güce sahip olduğunu düşünüyorum. Gelen kişi aynı zamanda bilgi taşıyor. Taşınan bilgi yararlı ise toplumda seviliyorsunuz. Göçmen bir ailenin üyesi olmanın avantajını gördüm. Fotoğrafçı, iki boyutlu bir alan baktığında birçok boyutu görebiliyor. Belki de yazarlık konusunda zamanı yazan kişi geleceğin fotoğrafçısı olabilir." diye konuştu.
Karadeniz'den göç eden bir aileye mensup olan Meral Kuru ise çok fazla yer değiştirmenin eksileri olduğu gibi artıları da olduğunu belirtti. Farklı kültürlerin insana değer kattığını, yeniliğe daha fazla açık olabildiğini anlatan Kuru, "Anadolu toprakları, birçok kültürün geldiği, karıştırdığı, boyut değiştirdiği yer. Suriyelilerin gelmesiyle yine aynı durum yaşanacak. Bize avantajları da dezavantajları da olacaktır. Şuçandaki tabloda insanların acılarını görebiliyoruz. Onlarla empati kuruyoruz. Acıları beraber kapatabilecek miyiz? Yoksa bir süre sonra duyarsızlaşacak mıyız? Bir şeyleri değiştirmek adına fotoğraf etkili olabilir. Ancak günümüzde insanlar duyarsızlaştığı için çok zor. Bazı durumları değiştirmek için o fotoğrafın doğru kişilere gitmesi gerekir. Ancak o zaman doğru mesajı doğru kişilere iletebiliriz. Buradaki sergide de yanımızda olan ancak göremediğimiz olayı gösteriyor." şeklinde konuştu.
CİHAN