Bu kafayla memleket yönetiyorlar

Erdoğan ve Bahçeli, ortaklığı ile kurulan rejim ülkede her şeyin içini boşaltırken ülke sorunlarının üzeri Anayasa tartışmaları ve erken seçim polemikleriyle kapatılmak isteniyor. Ekonomiden çevreye, adaletten sağlığa bütün kurumların tek amacı da rejimin devamlılığını sağlamak olarak dizayn edilmiş durumda. Neredeyse hiçbir söz hakkı kalmayan bakanlar ise kimi zaman seçim çalışmalarıyla sahaya sürülürken gerici, piyasacı, otoriter rejimin tüm uygulamalarını hayata geçirmek için yarışıyor. BirGün'den Öncü Durmuş'un haberine göre konuştukları ne varsa tam tersini hayata geçiren bakanlar ülkeyi rejimin çıkarları uğruna yönetmeye devam ediyor.

SHABER3.COM

HUKUKU SAVUNMAYAN ADALET BAKANI

Ülkede en çok tartışılan konulardan birisi olan adalet, kamuoyu yoklamalarına da yansırken halkın büyük bir çoğunluğu ülkenin en büyük sorunları arasında adaleti gösteriyor. İktidarın kadro isimlerinden olan Bakan Tunç ise tüm bu tablo karşısında rejimin çıkarlarını gütmekle meşgul. Yargıdaki çürümüşlüklerin, rüşvet ağına düşen hâkim ve savcıların, toplumsal davalarda art arda çıkan beraat kararlarının hiçbiri Tunç’un değiştirmek istediği meseleler değil.

Tunç tüm bu bahsi geçen olaylarda kamuoyu karşısında ‘soruşturuyoruz’ cevabı verirken diğer yandan uzun uzun iktidarın sözcülüğünü yapmaya devam ediyor. Kimi zaman iktidarın yasaklamalarını savunan Tunç, sosyal medyayı hedef alıyor, kimi zaman da hedef tahtasına muhalefeti koyuyor.

Daha önce yerel seçimlerde AKP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Murat Kurum için defalarca oy isteyen Tunç, ‘İmamoğlu sandığa gömülecek’ ifadelerine yer vermişti. Yaptığı bir konuşmada DEM Parti’yi de hedef alan Tunç, “Milletin sinir uçlarıyla oynarsanız soruşturma ile karşılaşırsınız. DEM Parti teröre desteğe devam ederse kapatılabilir" demişti. Sokak röportajlarını da hedef alan Tunç, iktidarı eleştirdiği için tutuklanan Dilruba Kayserilioğlu’nun ardından yargının gereğini yapacağını "Siz halkı kin ve düşmanlığa sevk edecek şekilde konuşursanız tabii yargı devreye girer" sözleriyle açıklamıştı. TİP Hatay Milletvekili Can Atalay özelinde gelişen Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasındaki kavgada da AYM’nin hak ihlali kararlarını hiçe sayan Tunç, rejim içi krizde Erdoğan’ın ardından AYM’de değişiklikler yapılacağını savunmuştu.

Bu krizin ardından rejim ortaklarının sık sık dillendirdiği yeni Anayasa tartışmalarına da katılan Tunç, gittiği her yerde yeni Anayasanın bir ihtiyaç olduğunu dile getiriyor.

Rejimin yeni dönemi için ihtiyaç duyduğu yeni Anayasa çalışmalarını sürekli gündemde tutan Tunç, güncel her bir olayı da bu tartışmalara bağlıyor. Buna rağmen 301 madencinin hayatını kaybetmesine rağmen tutuklu sanıkların hepsinin tahliye edildiği Soma Davası gibi toplumsal davalar hakkında da suskunluğunu koruyan Tunç, Kobani, Gezi Davası gibi iktidarın doğrudan müdahale ettiği davaları savunmaktan geri kalmıyor. Tün bu hukuksuzluklar, adaletsizlikler karşısında ses çıkartan baroları da unutmayan Tunç, iktidara itirazlarını dillendiren kesimleri marjinalleştirmeye de çalışıyor.  Baroların iktidar eliyle bölünmesini savunan Tunç, bazı baroların muhalefetten daha etkin olduğunu dile getirmişti. Tunç, “Muhalefet partisinden de öte farklı ideolojik birtakım çalışmaların içerisinde bulundular, bulunmaya da devam ediyorlar” ifadelerine yer vermişti. Son olarak katledilen Narin hakkında gerekli çalışmaların devam ettiğini belirten Tunç, AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun ‘Bilip de söylemememiz gerekenler var’ sözlerini savundu. Tunç, ‘‘Galip Bey bu konuda ne demek istediğini basın mensuplarına açıkladı, burada dosyanın gizliliğine vurgu yaptı. O dosyanın gizliliğine vurgu yapan kısmı çıkarıldığında konu bağlamından kopmuş oluyor’’ dedi.

İKTİDARI KORUYUP KOLLAMAK ONUN GÖREVİ

Toplum gözünde organize suç örgütü şebekelerine ve ‘terör örgütü’ üyelerine karşı başlattığı operasyonlar silsilesiyle parlatılmaya çalışılan Yerlikaya, eski İçişleri Bakanı Soylu’dan kalan kadrolara karşı yaptığı operasyonlarla gündemde sık sık kendini konuşturdu. Yerel seçimlerde dahi AKP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak ismi anılan Yerlikaya’nın karnesi ise lanse edildiği kadar parlak değil. Övünerek duyurduğu birçok suç örgütüne dair yapılan operasyonlar Soylu ile arasında yaşanan güç savaşları olarak ortaya çıkarken iki ismin de tarafları bu süreçlerde sık sık karşı karşıya geldi. Süreç içerisinde Soylu’ya yakınlığı ile bilinen birçok hesap Ankara’da; İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü önünde gerçekleştirilen bombalı saldırı girişiminin ardından İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’yı hedef aldı. ‘‘Ebabil Harekâtı’’ isimli sosyal medya hesabı paylaşımında, ‘‘Soylu’ya çay veren çaycıları tespit edip sürmekle çok meşgul olunca ülkenin tam merkezine, evinin önüne gelen teröristleri takip etmeyi ihmal ettiler’’ ifadeleri kullanılmıştı.

Eski İstanbul Valisi olan Ali Yerlikaya toplumsal itirazlar karşısında uyguladıkları yasaklarla biliniyordu. Eski Bakan Süleyman Soylu’nun ardından rejimin yeni dönem siyasetine uygun bir figür olarak göreve getirildi.

Öte yandan suçlularla mücadeleden ‘taviz yok’ sözlerini dilinden düşürmeyen Yerlikaya döneminde uyuşturucu kaçakçılarının vatandaşlık aldığı da ortaya çıktı. Kırmızı bültenle aranan, FBI’ın yakalanması için ödül koyduğu İsveç vatandaşı uyuşturucu baronu Maximillian Rivkin, Yerlikaya’nın döneminde vatandaşlık aldı. Rivkin, Interpol veri sisteminde parmak izleri olmasına ve vatandaşlık başvurusunda parmak izi vermesine karşın yakalanmadığı anlaşıldı. Yerlikaya’nın bir başka skandalı ise evinde sahte ikametgâh belgesi düzenlenerek kaydı gözüken iki yabancı oldu. Göç İdaresi Başkanlığı, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın konutunda iki yabancı öğrencinin kayıtlı göründüğü yönündeki haberi teyit etti. Ülkede karapara olayları da hiç olmadığı kadar artarken dört bir yanda kol gezen mafya ve çeteler de Yerlikaya’nın gündeminde değil. Tüm bunların ardından ülkenin can alıcı sorunları ise tüm gerçekliğiyle ortada. Başta kadın ve çocuklar olmak üzere halkın can güvenliği gibi sorunların yanında cezaevlerinde yaşanan ihlallerden sokaklarda, fabrikalarda yaşanan hak kayıplarına kadar bakan gözünü kulağını kapatmış durumda. Son olarak cezaevinde ölü bulunan uyuşturucu baronu Urfi Çetinkaya’nın bilerek öldürülmüş olabileceği iddiaları dolanmaya devam ediyor. İddialara göre cezaevi yönetimi Çetinkaya’ya bir haftadır solunum cihazı vermedi. Diyarbakır’da kaybolduktan sonra cansız bedenine ulaşılan 8 yaşındaki Narin’in soruşturması da sürerken Yerlikaya bir gazetecinin soruşturma hakkında soru sorması üzerine sus işareti yaptı. Öte yandan Yerlikaya neredeyse tüm toplumsal olaylarda da iktidarın baskıcı politikalarının sürdürücüsü. Yerlikaya, İstanbul’daki LGBT yürüyüşüne müdahale eden polislere sahip çıkarak “Toplumumuzun değerlerini hiçe sayanlarla mücadele edildi” sözleriyle LGBTİ+’ları hedef almıştı. AYM’nin Taksim Meydanı 1 Mayıs’ta kapatılamaz kararını da hiçe sayan Yerlikaya, meydanı kapatma kararını savunarak ‘Asla müsaade etmeyeceğiz’ demişti.

‘VERİ’LERİ KORUMAK ONUN İŞİ DEĞİL!

Bakan Uraloğlu da halkın sorun ve taleplerini çözmekten çok halkı iktidarın politikalarına ikna etmekle görevli isimlerden. Uraloğlu son olarak pandemi döneminde 85 milyon yurttaşın kimlik bilgilerinin çalındığını doğruladı. ‘Verilerdeki sızıntıyı önleyemedik’ ifadelerine yer veren Uraloğlu, İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin haberi yalanlamasından sonra ‘güncel çalınan veri’ yok açıklamasıyla konuyu geçiştirmeye çalıştı. Uraloğlu, “Çok net söylüyorum, kimse ortalığı bulandırmasın. Şu anda kişisel verilerin çalınmasıyla ilgili asla bir gündem yoktur. Siz de lütfen böyle bir gündem oluşturmayın’’ ifadelerine yer verdi. Verilerin çalışmasına yönelik Uraloğlu’na tepkiler yükselirken çalınan verilerin ne yapılıp yapılmadığına dair hiçbir cevap da verilmedi.

Öte yandan Uraloğlu, Hamas Lideri’nin ölümü sonrası sosyal medya yasaklarına ilişkin de halkın kendilerinin arkasında olduğu iddialarını ortaya attı. Yasaklamaya ilişkin ‘Biz yasakçı’ değiliz diyen Uraloğlu, çok fazla sosyal medya kullanıcısı olmasına rağmen tepki almadıklarını belirtmişti. O dönem halkın tepkisini görmezden gelen bakan, iktidarın yarattığı politikaları savundu. Uraloğlu’nuAlmanya’nın Leipzig kentinde 22-23 Mayıs’ta gerçekleştirilen Uluslararası Ulaştırma Forumu (ITF) Zirvesi’ne katılmak üzere gittiği Almanya ziyaretinde de tasarruf tedbirlerini çiğnediği öğrenildi. Bakan’ın özel bir jetle Almanya’ya gittiği bilinirken konu ile ilgili konuşan CHP’li Başarır, “Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu, Uluslararası Ulaştırma Formu için Almanya’ya gitti. Özel bir jetle gitti beyefendi. Tarifeli uçakla gitmedi. Neden özel uçakla gidiyorsun ve kimin uçağıyla gidiyorsun? Rönesans şirketinin. Gittiğin uçak Rönesans’a ait. Utanç verici bir tablo. Nasıl bir ilişkin var? Neden onun uçağına biniyorsun? Ücret ödedin mi? Ödediysen Bakanlığın bütçesinden mi ödedin? Bunların hepsinin konuşulması lazım. Tasarruf tedbirleri diyoruz, Beyefendiler çok küçük bir toplantı için özel uçakla Almanya’ya gidiyor, yazık!” demişti.

GERİCİ POLİTİKALARIN UYGULAYICISI BAKAN

Görevinden istifa eden Fahrettin Koca’dan boşalan koltuğa oturan Memişoğlu, Bakanlık’ta yeni olmasına karşı iktidarın arka bahçesi haline getirilen cemaatlerle yakınlığı ile biliniyor. Memişoğlu, İstanbul İl Sağlık Müdürü olduğu dönem Menzil Cemaati ile bağlantılı şirkete verdiği ihaleler ile sağlıkçıların “kıyafetine” dair yayımlandığı genelgeyle gündeme gelmişti.

İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü, pandemi günlerinde kamu hastanelerinde kullanılan Covid-19 testlerinin ihalesini Menzil’in şirketlerine vermişti. İhaleler, yaklaşık 200 milyon liraya Techno Health Laboratuar adlı şirkete gitmişti. Şirketin yöneticisi Mehmet Rüştü Kaya, Menzilci ortağı Ferhat Danışman hakkında şunları söylemişti ‘‘Ferhat Bey Emsey Hastanesi’nde çalışıyor olabilir, Menzil’i seviyor olabilir, Menzil’e gidiyor olabilir. Ne var yani bunda? Menzil’e gitmek, Menzil’i sevmek suç mu?’’ Memişoğlu 11 Aralık 2019 tarihinde sağlık çalışanlarına yönelik hazırladığı bir genelgede de ‘‘makam onayı ile kıyafet standartları belirlendiği’’ belirterek sağlık çalışanlarının ‘‘Edep adap ve inanca göre uygun giyinmesini’’ istemişti.

Hastalara müşteri gözüyle bakan Memişoğlu’nun İstanbul için yaptığı hasta hesabı da oldukça tepki çekmişti. Memişoğlu, İstanbul’da kamu hastanelerinin bir gecede 51 bin acil hastasına, gündeyse 260-270 bin hastaya baktığını aktaran Memişoğlu, ‘‘2018 senesinde 134 milyon kez insanlara dokunmuşuz. Aşısı, reçetesi, muayenesi dahil. Müthiş bir rakam’’ demişti. Gerici açıklamalarıyla bilinen Memişoğlu, eski Bakan Koca’nın aksine randevu verilmeyen Türk Tabipler Birliği ile görüşürken görüşme sonrası iletişim içinde kalınması ve çözüm arayışlarında fikir alışverişinde bulunulması konularında uzlaşıldığını açıklamıştı. Buna rağmen ülkenin birçok bölgesinde sorunlarını dile getirmeyi sürdüren sağlık emekçileri ise çalışma koşullarına, düşük ücretlere, hak kayıplarına karşı sorunları dile getirmeye devam ediyor. Sorunlarını görmeyen Memişoğlu ise iktidarın gerici ve piyasacı politikalarının uygulayıcısı olarak bakanlığını sürdürüyor.

YAĞMA VE TALANIN BİR NUMARALI İSMİ

İkinci kez göreve getirilen Kurum, iktidarın rantçı politikaları için adeta biçilmiş kaftan. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adaylığı hezimetle sonuçlanan Kurum, hala iktidarın politikalarını hayata geçirebilecek baş aktörlerden. Bu sebeple ikinci kez bakanlığa atanan Kurum’un da halkın sorunları ile alakası yok.

Rant ve yağma siyasetinin kahramanlarından olan Kurum bu zamana dek birçok skandalla gündeme geldi. İmar affının mimarı olan Kurum, Maraş merkezli depremlerde 35 kişiye mezar olan Ezgi Apartmanı’nın yıkılmasından sorumlu olan eski Kahramanmaraş MÜSIAD Başkanı Sami Kervancıoğlu ile samimiyetiyle dikkat çekti. İstanbul’da Kanal İstanbul projesinin sembol ismi haline geldi. Yabancı şirketlerin proje alanından toplam 791 bin metrekare arsa aldığı ortaya çıktı. Kurum’un bakanlığı döneminde, Türkiye’nin en önemli doğal güzelliklerinden olan ve NASA için de önemli olan Salda Gölü’nün dozerlerle girilmesi gündeme geldi.

Kurum, Erdoğan’ın açıkladığı sosyal konut projesine dair ‘Asgari ücretliler hem kira hem konut kredisini nasıl ödeyecek?’ sorusuna "ek mesai yaparak bu bedeli karşılayabilir" şeklinde skandal bir yanıt verdi. Kurum’un matematik öğretmeni eşi Şengül Kurum’un ise RTÜK’te müdür yapıldığını ve birçok AKP’linin yakınının da burada kadro aldığı ortaya çıktı. Öte yandan Brezilya donanmasına ait São Paulo adlı savaş gemisinin Aliağa’da izin verilen sökümü sonrası “900 ton asbest taşıyan Brezilya gemisinin İzmir Aliağa açıklarında söküleceği” iddiaları hakkında açıklama yapan Kurum, “900 ton değil, 9 ton asbest var” ifadelerine yer verdi.

Kurum’un saymakla bitmeyen skandallarının arasında ise depremzedelerden TOKİ mağdurlarına kadar neredeyse hiçbir kesimin sorunu çözülmedi. Bu süre zarfında Murat Kurum’un Bakanlığı öncülüğünde başlatılan Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın (TOKİ) 2019 yılında başlattığı ‘100 Bin Alt Gelir Grubu Sosyal Konut Projesi’ kapsamında hak sahibi olan ve 4 yıldır evleri teslim edilmeyen yurttaşlar, peşinat ve taksitlere yapılan zamlar nedeniyle mağdur oldukları gerekçesiyle AKP İstanbul İl Başkanlığı önünde eylem yaptı. Konut fiyatlarının 3-4 milyona, aylık taksitlerin ise ortalama 17 bin liraya çıktığını belirten yurttaşlar, bu ücretleri ödeyemeyeceklerini söyledi.

Kanal İstanbul’u savunan Kurum adaylık sürecinde de gelen tepkilere karşı projeyi savunmadı. Şahintepe’de kentsel dönüşüm için protesto edilen Kurum, “Kanal İstanbul’u yapacak mısınız” sorusunu yanıtsız bırakmıştı. Ayrıca Kurum neredeyse gittiği her yerde protesto edilir hale geldi. 6 Şubat depremlerinin ardından depremzedeler konteynerlarda kalmaya devam ederken ilan edilen rezerv alanlar konusunda Hatay, Adıyaman, Malatya gibi birçok şehirde Kurum protesto edildi. Sahipsiz bırakıldıklarını söyleyen yurttaşlar Bakan Kurum’a tepki gösterdi. Kurum ise tüm bu talep ve sorunlara sessiz kalmayı sürdürdü.

ÇİFTÇİYİ HİÇ SEVMEYEN TARIM BAKANI

AKP iktidarı neoliberal politikalar doğrultusunda tarımı da bitirme noktasına getirirken yağma-talan politikalarıyla ülkenin dört bir yanını madenlere taş ocaklarına açtı. Mayıs seçimleri sonrasında kabinede kendine yer bulan Yumaklı ise tüm bu politikaların uygulayıcısı oldu. Üreticilerin sorunlarına göz yuman, çevre katliamlarına ses çıkartmayan Yumaklı, iktidarın piyasacı anlayışının da savunucu oldu. Buğdaydan fındığa, çaydan domatese üreticilerin sokaklardan itirazlarını seslendirdiği koşullarda Yumaklı, çiftçileri ikna etmeye çalıştı.  Çaykur’un yaş alım fiyatına tepki gösteren üreticilere karşı “Maliyetlere göre hazırlanmış, açıklanmış, çalışılmış makul bir alım fiyatı var" dedi. AKP İl Başkanlıkları önünde çay yakan üreticiler Bakan Yumaklı’ya seslenirken Yumaklı oralı olmadı. Domates, soğan, limon üreticilerinin sorunlarının geçici olduğunu belirten Yumaklı ise ülkenin birçok bölgesinde defalarca protesto edildi. Bursa’da ‘Hükümet istifa’ya çağrılırken Niğde’de domates işçileri Bakan Yumaklı için ‘Ya istifa et, ya çözüm bul’ dedi.

Fındık üreticileri de piyasanın insafına terk edilirken, Bakan Yumaklı tarafından açıklanan fındık rekoltesi tepki çekti. Muhalefet, Bakan’ın açıkladığı rekolteyi, tüccarları, Fiskobirliği ve tekel olan Ferrero’yu korumak olduğunu söylerken devletin 130 TL olarak açıkladığı fındık fiyatı serbest piyasada 50 TL’ye kadar gerilemiş durumda. Tüm bunlar karşısında suskunluğunu koruyan Yumaklı ise Meclis’te dahi protesto edildi. Konuşmalarında sadece ‘sabır ve düzeleceğiz’ gibi telkinler yapan Yumaklı’yı muhalefet vekilleri masasına limon ve soğan koyarak protesto etmişti. Öte yandan Bakan Yumaklı’nın açıkladığı hayvancılık yol haritasındaki bütçeye yer vermemesi de tepki çekti. İktidarın politikalarını uygulayan Yumaklı sorunlar karşısında çözüm üretmezken tarım ve hayvancılık yaşanan ekonomik krizle beraber bitme noktasına doğru ilerliyor. Öte yandan ülkede sıkça yaşanan orman yangınlarına ilişkin ise Yumaklı sorulardan sık sık kaçıyor. Yaşanan yangınların ve sonuçları hakkında defalarca kaçamak yanıtlar veren Yumaklı, “Orman yangınlarına ilişkin Acil Eylem Planı hazırladınız mı’’ sorusunu da yanıtsız bıraktı. Orman yangınlarına ilişkin müdahaleler ülkede çokça tartışılırken bu süreçte ise Bakan Yumaklı’nın 2016 tarihinde orman yangınları için alınan uçakla Kıbrıs, Şanlıurfa ve Malatya’ya gittiği ortaya çıktı. Konu ile ilgili konuşmayan Yumaklı istifaya çağrılmıştı.

Tüm bu olanlara rağmen Yumaklı kamuoyu önünde topu hep taca atarken bir yandan da iktidarın politikalarını savunmaya devam etti. Sokak hayvanlarının katledilmesine ilişkin yasa tasarısını savunan Yumaklı, “Hayvan katliamının önünü açacak kanun teklifiyle ilgili açıklama yapan Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, ‘‘Hükümetimiz bu konuda kararlı, Meclisimiz gereğini yapıyor, bu husus çözülecek’’ demiş, ayrıca düzenlemeye uymayan belediyeler için hapis cezası öngörüldüğünü açıklamıştı.
<< Önceki Haber Bu kafayla memleket yönetiyorlar Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER