Mahkeme heyetine seslenen gazeteci Ünal, ”Üçüncü kez karşınızdayım. 610 güne 3 duruşma düştü. Bakıyorum, Mahkeme Başkanı yine değişmiş. 3 duruşmaya 3 farklı başkan. Bu normal midir?” diye sordu. Ünal, ”Bence değil… Bu nasıl bir yargılama? Her duruşmada bir sürpriz. Mahkemeye neden başkan dayanmadığını tahmin etmek zor değil. Bu kadar ağır hukuksuzluğu vicdanlar reddediyor çünkü. Hiçbir yargıç bu çürük, bu ucube dosyada ismi olsun istemiyor. Tanrı’nın ve tarihin karşısına bu vebali büyük, taşıyamayacağı dosyayla çıkmaktan korkuyor. Ve tenzile bakmaksızın başka mahkemelere kaçıyor. ” dedi.
İŞTE MUSTAFA ÜNAL 5 NİSAN 2018 GÜNÜ YAPTIĞI O SAVUNMANIN TAM METNİ:
Adalet çığlığım dipsiz ve kör kuyularda kayboldu gitti
Hiçbir yargıç bu çürük, bu ucube dosyada ismi olsun istemiyor
Bu dava Hukukun Kerbelası’dır
Adaletsizlikten bir devlet ölüyor
Sayın Başkan, Sayın İddia Makamı, Sayın Yargıçlar! Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz sonra söyleyeceklerim 610 gündür hapis yatan bir mahpusun haksızlığa, hukuksuzluğa ve adaletsizliğe isyanı ve bir Adalet çığlıdır.
Devlete, Yargıya ve AK Parti’ye kırgınlığın kelimelere dökülmesidir.
Devlete ve yargıya, yani sizlere kırgın ve öfkeliyim. 610 gündür haklı ile haksızı ayırt edemediniz. Benim masumiyetimi göremediniz. Adaleti tecelli ettiremediniz.
Masumiyeti çarmıha gerdiniz. Ve sabır taşını çatlattınız.
Suçlu ile suçsuzu, haklı ile haksızı ayırt edemeden yargını ülkesindeki Devlet için alarm zilleri çalıyor demektir.
Sizin verdiğiniz ve vermediğiniz kararlar yüzünden yargıya güven 1071’den bu yana en yüksek seviyeye, yüzde 85’e çıktı. Bu bir rekor… Ama güvensizlik rekoru…
Benim kulakları tırmalayan sözlerim bu alarm-siren seslerinin yansımasından ibarettir.
Kuruluşundan itibaren destek verdiğim AK Parti’ye karşı da derin gönül ve kalp kırıklığı içindeyim. Adını aldığı adaleti ülkeye hakim kılacaktı. En büyük vaadi buydu. Devri iktidarında Adalet bu topraklardan terk-i diyar eyledi.
Eline kalemden başka bir şey almayan, yazıdan başka eylemi olmayan ben AK Parti döneminde suçumu bilmeden 610 gündür hapis yatıyorum. Bu utanç AK Parti’nindir.
Çıldırtıcı tecride tabi tutulduğum küçük hücremde sonu gelmeyen haksızlıkların, adaletsizliklerin, kısaca zulmün muhatabıyım. Minik bahçe bile kafeslendi. Bir avuç gökyüzü tellerin ardında kaldı.
Masumiyetimi anlatabileceğim, sesimi Adalet çığlığımı duyuracağım merci yok. Siz mahkemeye her ay en az 3 tane feryat-figan tahliye dilekçesi yazıyorum. Adalet çığlığım dipsiz ve kör kuyularda kayboldu gitti. Alem lal kesildi.
TC vatandaşıyım. Gazeteciyim. Ay Yıldızlı kimliğimle gurur duyuyorum. Mahkemelerde yabancı daha kıymetli. Bir başka ülkenin, söz gelimi Almanya’nın vatandaşı olsaydım çoktan serbest bırakılmıştım. Üstad N. Fazıl’ın dediği gibi ‘Öz yurdunda garib, öz yurdunda parya’ olan Sakarya’yım. TC kimliğini adaletsizliğin çarkında inletenleri tarihe havale ediyorum.
Sayın Yargıçlar!
Üçüncü kez karşınızdayım. 610 güne 3 duruşma düştü. Bakıyorum, Mahkeme Başkanı yine değişmiş. 3 duruşmaya 3 farklı başkan. Bu normal midir? Bence değil… Bu nasıl bir yargılama? Her duruşmada bir sürpriz.
Mahkemeye neden başkan dayanmadığını tahmin etmek zor değil. Bu kadar ağır hukuksuzluğu vicdanlar reddediyor çünkü. Hiçbir yargıç bu çürük, bu ucube dosyada ismi olsun istemiyor. Tanrı’nın ve tarihin karşısına bu vebali büyük, taşıyamayacağı dosyayla çıkmaktan korkuyor. Ve tenzile bakmaksızın başka mahkemelere kaçıyor.
Sizin de ne kadar dayanabileceğinizi merak ediyorum.
Hukuksuzluk, Adaletsizlik vicdanlarda ve omuzlarda çok ağır bir yüktür. Çökertir insanı. Dünyasını ve maverasını karartır.
Bir yargıcın bir cümlesini okudum. Diyor ki; “Yargıladığım yerde yargılandığımı düşünerek hakimlik yapıyorum”. Sizin dikkatlerinize sunuyorum.
Hukuk devletlerinde yargılama sırasında, bir dava görülürken mahkemeye heyetindeki değişiklikler normal karşılanmaz. Bir soruna işaret eder. Bu kadar sık değişiklik skandal kabul edilir. Adil yargılama ve doğal yargıç ilkesini zedeler çünkü. Başkan değişimlerinin bu davaya gölgesi düştü. Adil yargılama ilkesi ağır darbe aldı. Ben her şeye rağmen değişimin adalet yönünde tecelli etmesini diliyorum.
Bu dava, iddianamesi ve 610 günlük serencamıyla tarihin örneğini pek az gördüğü hukuk skandallarıyla yaralıdır.
Ve bu dava Hukukun Kerbelası olma yolunda ilerlemektedir.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, mahkemenizi kastederek “Ülkede adalete güven tükendi. Ben 12 Eylül’de yargılandım. Baskıya rağmen mahkeme ‘hukuk’ dedi ve bizi beraat ettirdi. Bugün askeri vesayetten kurtulduk deniyor. Daha beteriyle karşı karşıyayız. 12 Eylül’ün askeri mahkemeleri daha cesurdu’ dedi.
Evet, mahkemeler 12 Eylül’ü aratan daha beter kararlar vermekte. Örnekte görüldüğü gibi…
Yargı, içinde bulunduğu vahim durumdan sizlerin adalet yönünde vereceğiniz kararlarla çıkacak. Adil kararlarınızla adalete yeniden güven gelecek. Umutlu olmak istiyorum.
Sayın Yargıçlar!
İlerleyen saatlerde tutukluluk değerlendirmesi yapacaksınız. Açık ve net söylüyorum: Benim tutukluluğumun hiçbir hukuki dayanağı yok. Buna karşılık tahliye edilmemin onlarca, belki yüzlerce hukuki gerekçesi var.
610 gündür düşünüyorum: Tutukluluğumun tek bahanesi konjonktür olabilir. O da hukuki değil. Politik. Bugün var, yarın yok. Sizin kararlarınıza asla dayanak olamaz. Tutukluluk kararını meşrulaştırmaz.
Haberiniz olsun; Bu illegal, gayri hukuki dayanağınız çöktü. Konjonktür berhava oldu.
Sayın Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, Yargıtay’ın kuruluş yıldönümünde şu sözleri söyledi: ‘Bu ülkede halk bunalmış, ellerini semaya açarak adalet çığlığı atar hale geldiyse yargı sisteminde sorun var demektir.’
Sayın Erdoğan’ın sözünü ettiği adalet çığlığı atanlardan biri benim. Sayın Cumhurbaşkanı’nın kast ettiği kişilerden biriyim.
Aktörü olduğunuz yargı sisteminde sorun olduğunu söyleyen devletin başı. Ben söylesem dikkate almazsınız. Nitekim almadınız. Adalet çığlıklarım sizlere ninni gibi geldi. Yüreğinize dokunmadı. Vicdanınıza değmedi. Kararınız değişmedi.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın uyarısı size…
Devamı da var. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan aynı konuşmada, “Adalet dağıtmayan hakim ve savcılar zalim sınıfına girer’ dedi. Bu cümle durduk yere söylenmedi. Bir anlamı var. Bu sözlerin doğrudan muhatabı sizsiniz.
Siyasi iktidar Terörle Mücadele Yasası’nda köklü değişiklikler yapacağını ilan etti. Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. Maddesi’ne ‘eleştiri amacıyla’ ya da ‘habercilik sınırını aşmayacak biçimde’, düşüncenin haber ve köşe yazısıyla ifade edilmesinin suç teşkil etmeyeceğine dair ibare ekleyecek.
Söylemek istediğim şudur: Eski hal artık muhal… Konjonktür sizlere ömür… Bir daha dirilmemek üzere toprağa verildi. Haberiniz olsun. Dikkatlerinize sunuyorum. Türkiye yeni bir hale, yeni bir iklime girmekte…
Sayın Cumhurbaşkanı’nın sizi adelete çağıran sözlerine kulak vereceğinize inanıyorum.
Ve tekrar ediyorum!.. Haykırıyorum!… Adalet çığlığı atıyorum: Benim tutukluluğumun hiçbir hukuki dayanağı yok!..
Her tutukluluğa devam kararının altında klişe, basmakalıp gerekçeler sıralıyorsunuz. Kuvvetli suç şüphesi, müşahhas delillerin varlığı, kaçma kuşkusu falan… Gerekçeleriniz beni ifade etmiyor. Hiçbiri benim üzerime oturmuyor. Asla gerçeğin ifadesi değil. Yalan yani. Kanunların suç saydığı hiçbir unsur bende yok. Kanıtım mı? İddianame. Evet iddianame. Atıf yapılan ve sadece başlığı verilen 9 yazım için bizzat savcı ‘Görünürde suç unsuruna rastlanmayan yazılar’ tespitini, daha doğrusu itirafını yapıyor.
Siz müneccimlik yaparak, görünmeyen suç unsurlarına göre tutuklama kararı verdiniz bugüne kadar.
İkinci duruşmada, 8 Aralık’ta, 4 ay önce yazılarımın içeriklerinin iletilmesi talebini aldınız. Dilekçeyle başvurmama rağmen yazıların metinlerini bana iletmediniz. Siz yazıların içeriğini görmeden, sadece başlığa bakarak hüküm verdiğinizin farkında mısınız? Bu müneccimlik değil de nedir? Yargılamanın ciddiyetiyle bağdaşır mı?
Sizden bir talebim var… Yazılı olarak da bildirdim. Lütfen iddianamede sadece başlığı verilen yazı içeriklerinin bilirkişi heyeti tarafından incelenmesini istiyorum. Talebimde ısrarcıyım.
Tahliye edilmem için onlarca sağlam gerekçelerim var. Anayasa, yasalar, Yargıtay içtihatları, AYM ve AİHM kararları…
Sadece son 3’ünü hatırlatacağım.
Anayasa Mahkemesi’nin aynı dosyada yargılandığımız ve durumumuzun aynı olduğu 11 Ocak ve 16 Mart tarihli Şahin Alpay kararlarını dikkatinize sunuyorum. Anayasa Mahkemesi köşe yazısı deliliyle tutuklamayı ‘hak ihlali’ saydı. Mahkemeniz ilkini uygulamayınca AYM ikinci kez ihlal kararı verdi. Her iki karar da tek kişilik değil, ‘örnek karardır’. Emsal niteliği olan pilot kararlardır.
Bunu bizzat AYM Başkanı Zühtü Arslan kamuoyuna deklare etti. Arslan her başvuruyu ayrı ayrı değerlendirmelerinin mümkün olmadığını, meslek gruplarıyla ilgili karar vereceklerini kamuoyuna duyurdu. Bu size de verilmiş açık bir mesajdı.
İşte Şahin Alpay kararı, Arslan’ın sözünü ettiği gazeteci yazarlarla ilgili haliyle beni de ilgilendiren örnek karardır. Derhal tahliyem gerekir. Anayasa’nın 153. Maddesi’ni hatırlatıyorum.
Yetmedi… AİHM 20 Mart’ta Türkiye’yi mahkum eden Şahin Alpay kararı verdi. Avrupa Mahkemesi, AYM’nin kararını bir adım öteye taşıdı. Tutukluluğu hak ihlali görmekle kalmadı, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetti. Ve OHAL rejiminin ifade özgürlüğünü sınırlamak için gerekçe oluşturamayacağını bildirdi.
AİHM kararlarının tek kişilik olmadığını ve bir hukuk standardı ve kriteri oluşturduğunu bilmiyor olamazsınız. AYM ve AİHM kararlarına göre, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamına giren gazete köşe yazıları ne tutuklamaya ne de mahkumiyete kanıt olabilir. NOKTA…
İşte Yeni Hal ve evrensel kriter…
Size Anayasa’nın 90. Maddesi’ni hatırlatmayı zul addediyorum.
AYM ve AİHM bu davayı çökertti. Siz de bunun farkındasınız. Bu dosyanın gideceği nihai nokta AİHM. O, kararını çoktan verdi. Bunu dikkate almak hem Türkiye hem sizin yargıçlık kariyeriniz açısından hayırlı olacaktır.
AYM ve AİHM kararlarına göre tahliyem gerekir.
Sayın Yargıçlar!
Biz canlılar için oksijen neyse, devletler için Adalet odur. Devletler, adaletle nefes alıp verir. Gezegenimizde, yani ülkemizde oksijen, yani adalet tükenmek üzere… Devlet alarm veriyor. Boğuluyor çünkü. Benim gibi bir masumun tutukluluğu devletin nefes borusunu tıkamakta. Duyduğumuz ninni değil, devletin can çekişidir.
Durum vahim ve acil…
Devlete oksijen, yani adalet veriniz.
Yoksa yarın geç olacak.
Her geçen dakika, her geçen saniye hayati önemde…
Yaşamsal organlar bir bir ölmekte.
Adaletsizlikten bir devlet ölüyor.
Eğer adalet üflemezseniz katili siz olacaksınız.
Karar verirken 1 dakika düşününüz.
Attığınız her imzanın peşinizden geleceğini, ömür boyu sizi bırakmayacağını, dünya döndükçe sizi takip edeceğini ve bir gün mutlaka karşınıza çıkacağını düşününüz.
Bugün karşınızda sanık olarak yer alan benim yarın müşteki, sizin sanık olma ihtimalinizi düşününüz.
Fazla söze ne hacet…
Eğer Türkiye bir hukuk devleti ise… Anayasa hala yürürlükteyse… Kanunlar mülga değilse… Siz meşruiyetinizi Anayasa ve yasalardan alıyorsanız… beni tahliye etmekten başka seçeneğiniz yok.
Aslında kendi hakkınızda da hüküm veriyorsunuz.
Sadece tahliyemi değil, beraatimi de istiyorum.i