2009’da Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in katılımıyla oluşturulan BRIC, ilk olarak 2010’da Güney Afrika’yı da kapsayacak şekilde genişleyerek BRICS haline dönüşürken, genellikle Batı liderliğindeki dünyaya karşı bir denge unsuru olarak görüldü.
PETROL ZENGİNİ ÜLKELER DAHİL OLDU
Batı ittifaklarına karşı kendini bir güç odağı olarak konumlandırmaya çalışan BRICS grubu, Orta Doğu bölgesinin en büyük ekonomilerine sahip petrol zengini Suudi Arabistan, İran, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır’ın da aralarında olduğu 6 ülkeyi gruba dahil ederek hem 2010’dan bu yana ilk kez genişleme sürecine giriyor hem Batı karşısında uluslararası etkisini artırmayı hedefliyor.
Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan BRICS ülkeleri, Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde düzenlenen ve 24 Ağustos’ta sona eren 15. Liderler Zirvesi’nde, dünya düzenini yeniden kurmak ve küresel etkisini artırmaya yönelik adımlarını hızlandırmak amacıyla Suudi Arabistan, İran, BAE, Mısır, Etiyopya ve Arjantin’in bloka üyelik taleplerini kabul etti.
BRICS Liderler Zirvesi’ne ev sahipliği yapan Güney Afrika lideri Cyril Ramaphosa, yeni ülkelerin 1 Ocak 2024 itibarıyla bloka üye olacaklarını açıkladı. Bu kararla yeni yılda BRICS’in üye sayısı 5'ten 11'e yükselecek.
Suudi Arabistan, İran, BAE ve Mısır gibi Orta Doğu bölgesinin en büyük ekonomilerine ve dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip ülkelerinin bloka üye olmasının dünyada enerjinin öneminin arttığı bir dönemde, BRICS’in uluslararası alandaki siyasi ve ekonomik gücünü de artırabileceği öngörülüyor.
PUTİN’DEN AÇIKLAMA
Hakkındaki uluslararası tutuklama emri nedeniyle zirveye gitmeyen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ramaphosa’ya genişleme konusundaki kararlılığından dolayı teşekkür etti.
Putin, “Ekonomik bağlarımızın dolarsızlaştırılması yönündeki hedefli ve geri dönüşü olmayan süreç ivme kazanıyor.” dedi.
Dünya nüfusunun yüzde 40’ından fazlası halihazırda BRICS ülkelerinde yaşıyor.
2000'lerin başında BRICS ülkeleri küresel ekonomik üretimin (GSYH) yüzde 7,7’sini oluştururken, bu oran bugün yüzde 25'ten fazla. Yeni eklenecek üyelerle organizasyonun etkisinin artacağı ve söz konusu oranın yaklaşık yüzde 30'a çıkacağı hesaplanıyor.
Karşılaştırma olarak ABD, Kanada, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya’dan oluşan G7 ülkeleri halen küresel ekonomik üretimin yüzde 45’ini temsil ediyor. Fakat 20 yıl önce bu oran yüzde 65’ti.
Gelecek yıllarda ekonomik ağırlığın, esas olarak Çin ve Hindistan’ın büyümesi nedeniyle BRICS ülkeleri lehine değişmeye devam edeceği öngörülüyor. IMF tahminlerine göre Hindistan, gelecek 10 yılda Almanya ve Japonya’yı geçerek dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olacak.
Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula Silva Johannesburg’daki BRICS zirvesinde, üye ülkelere, dolar kuru dalgalanmalarına karşı kırılganlıklarını azaltmanın bir yolu olarak birbirleri arasındaki ticaret ve yatırım için ortak bir para birimi oluşturma çağrısında bulundu.
Lula, zirvenin açılış genel oturumunda BRICS para biriminin üye ülkeler arasında “ödeme seçeneklerini artırdığını ve kırılganlıkları azalttığını” söyledi.
Yetkililer ve ekonomistler ise Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika arasındaki ekonomik, siyasi ve coğrafi eşitsizlikler göz önüne alındığında böyle bir projenin içerdiği zorluklara dikkati çekti.
BRICS ülkelerinin politika ve iş dünyasında farklı öncelikler belirledikleri ve Çin ile Hindistan’ın da önemli alanlarda rakip oldukları için tutarlı bir politika izlemekte zorlandıkları da biliniyor.
Güney Afrikalı yetkililer de zirvenin gündeminde BRICS para biriminin yer almadığını belirtmişti. Temmuz ayında Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar ise BRICS para birimine dair hiçbir fikrin olmadığını dile getirmiş ancak zirveye çıkmadan önce ulusal para birimleriyle ticareti artırmanın tartışılacağını söylemişti.
Putin de video bağlantısı aracılığıyla katıldığı toplantıda üye ülkeler arasındaki ticaretin dolardan ulusal para birimlerine kaydırılmasının tartışılacağını söyledi.
Çin ise bu fikir hakkında yorum yapmadı. Başkan Şi, zirvede “uluslararası mali ve parasal sistem reformunun” desteklenmesi konusunda konuştu.
BRICS liderleri, geçen yıl Amerikan Merkez Bankası Fed'in faiz oranlarını artırması ve Rusya-Ukrayna savaşıyla keskin bir şekilde güçlenen ve birçok ülke için dış borcun yanında ithalatı daha pahalı hale getiren dolar yerine ulusal para birimlerini daha fazla kullanmak istediklerini söyledi.
Rusya’nın geçen yıl yaptırımlar nedeniyle küresel finansal sistemlerden uzaklaştırılması, Batılı olmayan müttefiklerin dolardan uzaklaşacağı yönündeki spekülasyonları artırırken, BRICS zirvesinde doların küresel sistemdeki hakimiyeti masaya yatırıldı.
Putin zirvede yaptığı konuşmada, “Ekonomik bağlarımızın dolarsızlaştırılması yönündeki objektif, geri dönüşü olmayan süreç ivme kazanıyor.” dedi.
BRICS‘in başta Çin ve Rusya olmak üzere mevcut üyelerinin ABD ve dolar karşıtlığı hariç halihazırda farklı çıkarlar peşinde olduğu iddia ediliyor.
BRICS ülkelerinin ortak para biriminden bahsederken, ekonomik farklılıklar nedeniyle, ortak bir serbest ticaret bölgesi bile oluşturamaması dikkati çekiyor.
Yüksek satın alma gücüne sahip ABD, ABD, Kanada, Almanya, İngiltere, Fransa gibi Batı pazarları Çin için BRICS ortaklarına kıyasla çok daha önemli olmaya devam ediyor.
ULUSLARARASI TİCARETİN YÜZDE 85’İ DOLAR İLE
Uluslararası ödeme hizmeti sağlayıcısı Swift’in verilerine göre, Haziran 2023 itibarıyla dolar, uluslararası ticaret finansmanının yüzde 85’ini oluşturuyorken, Euro yüzde 5,9 ile ikinci sırada yer aldı. Euro’yu yüzde 4,2 ile yuan takip etti.
Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) verilerine göre ise dolar, küresel döviz işlemlerinin neredeyse yüzde 90’ını oluşturuyor ve ülkelerin başka ülkelere borçlarının yaklaşık yarısı dolar cinsinden.
Bununla birlikte Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine göre, doların resmi döviz rezervleri içindeki payı 2022’nin son çeyreğinde yüzde 58 ile 20 yılın en düşük seviyesine, döviz kuru değişimlerinden arındırıldığında ise yüzde 47’ye geriledi.
Doların küresel ticari ve finansal sistemlerindeki ağırlığı, ABD’ye sadece devasa açıklarını finanse etme ayrıcalığı vermekle kalmıyor, aynı zamanda bu ülkenin doları jeopolitik bir güç aracı olarak kullanmasını sağlıyor. Neredeyse hiçbir büyük banka, hiçbir uluslararası şirket ve hatta hiçbir gelişmiş ülke, ABD sermaye piyasalarından kopmayı göze alamıyor.
Dolar kullanımı Rusya’da azalıyor. Çin, Brezilya ve Rusya doların hakimiyetine kendi para birimleriyle karşı koymak isterken, Rusya-Ukrayna savaşı sonrası Batı’nın Moskova'ya yaptırımlarının bir sonucu olarak Rusya'da yuanın en önemli ticari para birimi haline gelmesi dikkati çekiyor.
Boğaziçi ve Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Altay Atlı konuya ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, son dönemde küresel ekonomi üzerindeki dolar egemenliğini kırma yönünde diğer ülkelerin çabalarının arttığını söyledi.
Bunun birkaç sebebi olduğunu dile getiren Atlı, “Bunların en önemlisi son dönemlerde artan yaptırımlar. Yaptırım ekonomik enstrümanların karşı tarafa doğru bir siyasi, stratejik dış politika amacıyla kullanılması. Dolar giderek bu yaptırımlar için daha fazla kullanılıyor. Dolayısıyla doları ne kadar bağımlıysan o kadar kırılgan hale geliyorsun.” diye konuştu.
Atlı, BRICS ülkelerinin Amerikan egemenliğindeki bir dünya sistemine ve dolayısıyla dolar egemenliğindeki bir küresel ekonomik sisteme karşı olan muhalefetlerinden başka çok bir ortak noktaları olmadığını vurguladı.
Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin bir de yeni üye olacak ülkelere bakıldığında, bunları bir araya getiren konunun mevcut sistemin reform edilmesi, değişmesi, daha çoğulcu bir yapıya kavuşması taleplerinden başka bir ortak noktasının olmadığını dile getiren Atlı, şöyle konuştu:
“BRICS bünyesindeki Yeni Kalkınma Bankası (NDB) önümüzdeki dönem 10 milyar dolara kadar yeni kredi açacağını söyledi. Bunun en azından yüzde 30’unun da yerel para birimleriyle olacağını açıkladı. Yani yerel para birimlerinin daha fazla kullanılması.
Bu zaten böyle, mesela Türkiye ile Çin arasında da bunu gördük. Yerel para birimlerinin kullanılmasının karşılıklı ticarette teşvik edilmesine yönelik anlaşmalar var. Yüzde 30’u yerel para birimlerinde olacak ama niye tamamı değil?
Bütün bu çalışmalar veyahut girişimler hepsi tabii ki küresel ekonomik sistemin serbest piyasa dinamikleri içerisinde serbest piyasa dinamikleri üzerinden tanımlanan bir küresel kapitalizm içerisinde şekilleniyor.”
Atlı, her gün dünyada toplam yaklaşık 4 trilyon dolarlık döviz işlemi yapıldığını ve dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 60-65'inin dolar üzerinden döndüğünü hatırlattı.
Doların egemenliğini serbest piyasa dinamiklerinin koruduğunu söyleyen Atlı, “Doların egemenliğini tamamen sona erdirmek gerçekçi bir hedef değil. Ama mümkün olduğunca çeşitlendirmek gerekiyor. Günümüz koşullarında da doların mevcut konumunu kaybetmesi söz konusu değil. Ama ne kadar çeşitlendirilirse, ne kadar bu hayata geçirebilirse farklı para bilimleri kullanılırsa ve dolara olan bağımlılıkları azaltılırsa küresel ekonomiye kadar faydalı olacak.” dedi.