Darbe girişinin ardından Türkiye'nin geldiği son durum Bir çok aydın ve akademisyende endişeye sebep oluyor. Darbe ile mücadele gerekçesiyle hukuk devletinden uzaklaşılması , Devlet kadrolarında yaşanan tasfiyeler için Siyaset Bilimci Tarhan Erdem önemli uyarılarda bulunuyor.
İşte Tarhan Erdem'in T24 'te yayınlanan analizi
Böyle giderse, devlet başımıza çökecek!
Cumhurbaşkanı’nı Başbakan izledi, “Çarşamba günü CB başkanlığında MGK ve ardından toplanacak Bakanlar kurulundan sonra” önemli kararların açıklanacağını kamuoyuna bildirdiler.
Önemli kararlar üzerinde çalışılıp, açıklanacağının bir gün önceden halka duyurulmasının yararını ve nedenini anlamıyorum; bu telaş içinde bile siyasal propagandanın ihmal edilememesi tuhaf geliyor bana!
Hükümet; 1/Darbe’nin Fethullah Gülen’in “emir ve komutasında başladığına ve yürütüldüğüne” inanmakta ve 2/ “Darbe Girişimi’ne katılanları” yakalamaya çalışmaktadır.
Ortaya çıkışından beri Gülen’i, Türkiye’de toplumsal bir hareketi yönetecek güçte görmemişimdir. Biraz amatör, biraz kibirli yöneticidir ama profesyonel siyaset adamı değildir. Bana göre Gülen, 9 bin kilometre uzaktan, darbe planlayıp yürütecek bir kişi değildir.
Sayın Gülen’e inanan bir çok kişi gördüm, fakat Türkiye’nin başına Gülen geçse ne iyi olur diyeni görmedim.
Özetle, CB ve Hükümet’in, Gülen’in özelliklerini ve değerini çok abarttıklarını sanıyorum.
Hukuk içinde kalınacaksa, ABD iade etse ve yasada değişiklik olsa da, Gülen idam edilemez; çünkü yeni kanun yürürlüğe girmesinden sonraki fiiller için kullanılabilir; bir yıl propaganda malzemesi olarak konuşulur, ama devlete zarar verir!
Yetkili olsam ABD istese de iade etmemesi için uğraşırdım.
Asıl mesele FETÖ meselesi değildir; kalıcı etkileri olabilecek asıl ve büyük mesele, “Darbe Girişimi’ne katılanları” yakalama politikasıdır.
Gözaltı, tutuklananlar ve işine son verilenlerin sayısı inanılmayacak yükseklikte.
Telefonu olan, birini ihbar ediyor; haydi savcılığa, sonra gözaltı ve tutuklama.
Binlerce kişinin işine son veriliyor, niçin, kim istediği için belli değil; belli de olamaz.
Bu eğilim, 1960 ve 1980 darbelerinden sonra yaşandı.
27 Mayıs sonrasında, “kuyruk” edebiyatı yaratılmıştı. “Kuyruk”, DP’li olduğu iddia edilen ama “yakalanmamış” etkili ve yetkililer için kullanılıyordu. İhbar edenlerin çoğu, kuyruğun yerini almak isteyenlerdi. O günün siyasal liderleri, kuyruk yakalamayı temel iş olarak görmediler, eğilimin genişlemesi bir ölçüde önlendi.
1980 sonrasında da, ideolojik tasnif içinde binlerce kişiye eziyet edildi; işlerine son verildi, uyduruk mahkemelere gönderilip hapishanelere sokuldu; siyasal kadrolar dışlandı, yetişmiş insanlar heba oldu!
İnsanlar hapishanedeydi veya emekli olmuştu; devlet varlık içinde yokluk yaşadı yıllarca!
15 Temmuz, tuhaf biçimde, son çıkan yargıdaki düzenleme ve askere sağlanan hukuksal korumalarla birlikte geldi.
Son üç günde, hangi usulle olduğu anlaşılmayan biçimde, 30 vali görevden alındı; 42 kaymakam; 102 general, 5 binin üstünde yüzlerce subay astsubay; 140 Yargıtay, 30’un üstünde Danıştay üyesi; 3 bine yakın yargıç ve savcı; Maliye Bakanlığında bin beş yüzün, İçişleri Bakanlığında 8 binin, Milli Eğitim Bakanlığında 15 binin üstünde memur ve diğerleri görevden alındı, tutuklandı, göz altına alındı!
Bunlar tamir edilemeyecek hasardır devlet teşkilatında.
Bazı usullerden bakanlar ve amirler hep şikayetçi olmuş; boşalt-doldur yöntemine özenilmiştir.
Örneğin 2011 seçiminden sonra Kanun Hükmünde Kararnamelerle, bakanlıkların her birindeki üst memurların hepsi “müşavir” yapıldı ve yerlerine yeni “yakınlar” alındı. Sonucun ne olduğu belli, bugünlere geldik!
Dünkü TV haberlerinden ihbarların sürdüğü, yeni tutuklamalar ve görevden almaların devam ettiği anlaşılıyordu.
Değer verdiğiniz sürece devam eder ihbarlar.
İhbarların hepsi doğru olması için, devletin tamamı FETÖ’cü olmalıydı!
Bu işlemler hangi hukukla yapılıyor? Bir iki günde binlerce memur hakkında karar verilebilir mi?
Devlet Memurları Kanunu, usul ve esas hukuk kurallarının uygulanmadığı, adalet ilkesinin göz ardı edildiği çok açık.
CB ve Hükümet, “katılanları tek tek çıkarıp ayıklama” politikasını, hemen, ama hemen bırakmalı ve bıraktığını açık yürekle, içtenlikle ilan etmelidir.
Hükümet, işi ve çoluk çocuğu derdine düşen devlet memurlarına açık biçimde güvence vermelidir.
Darbe Girişimi’nin başındaki kişiler yakalanmış ve soruşturma başlamıştır. Artık yakalanmayan suç ortaklarının yakalanması Hükümetin işi olmamalıdır.
Tekrar yazıyorum; bugün MGK ve Bakanlar kurulu toplantılarında, “KATILANLARI TEK TEK ÇIKARIP AYIKLAMA POLİTİKASININ TERK EDİLDİĞİ” açıklanmalıdır.
Böyle giderse, devlet başımıza çökecek!