Bolu'daki otel faciası ve Fransa'daki cami

Samanyoluhaber.com yazarlarından Cuma Karaman, Türkiye'de insan hayatına verilen önemi Bolu'daki yangın faciasını ve Fransa'da yaşadığı bir olayı karşılaştırarak anlattı.

SHABER3.COM

Hayatın her alanında, özellikle de dini hizmetlerde, iyi niyetin ve tedbirin ne denli önemli olduğunu bir olay üzerinden görmek, insanı derin düşüncelere sevk eder. 2002-2003 yıllarında Fransa’da imam hatip olarak görev yaptığım dönemde yaşadığım bir tecrübe, tedbir almanın önemini ve masum niyetlerle yapılan yanlışlıkların nasıl tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini gözler önüne serdi. Bu yazıda, hem yaşadığım bir olayı hem de o olaydan çıkarılabilecek önemli dersleri paylaşmak istiyorum.

Fransa’da imam hatip olarak görev yaptığım kentte yaşadığım bir olayı paylaşmak istiyorum. Yeni bir cami inşa edilmişti ve açılışı için gerekli ruhsatın onaylanması bekleniyordu. Bu süreçte, yetkili iki kişi camiye geldi ve incelemelerde bulundu. Halıların yanmaz özellikte olması, kapıların yangına duyarlı, çift kanatlı ve alarmlı olması gerektiğini; ayrıca caminin kapasitesine uygun bir düzenleme yapılması gerektiğini belirttiler. Tüm bu şartlar tamamlandıktan sonra onay vereceklerini söylediler.

Yetkililer gittikten sonra cemaat arasında çeşitli söylentiler başladı. Kimisi, “Bu adamlar camilere karşı,” derken kimisi de, “Bizi burada istemiyorlar,” diye yakındı. O sırada, heyete eşlik eden ve Fransa’da yetişmiş bir Kürt genci, sakin ama kararlı bir şekilde söze girdi:

“Değerli büyüklerim, size saygım sonsuz ama durumu yanlış değerlendiriyorsunuz. İşin tedbir boyutunu göz ardı ediyorsunuz. Allah muhafaza, burada bir yangın çıksa ya da bir kaza olsa bu yetkililer haklı çıkacak ve biz bu düşüncesizliğimizin kurbanı olacağız. Bu insanlar ne dinimize ne de ibadetimize karşılar. Aslında bizi ve güvenliğimizi düşünüyorlar. Biraz masraf yapılacak diye kendimizi ve çevremizi tehlikeye atamayız.”

Sözlerini şu örnekle destekledi: “Bir evde kaç kişi yaşar? Bilemediniz bir iki fazla kişi olur ama bu, büyük bir sorun teşkil etmez. Ancak sigorta şirketleri ya da yetkililer bir olay meydana geldiğinde, ‘Bu caminin kapasitesi 50 kişi ama içeride 100 kişi var,’ derse, ne diyeceğiz? İşte o zaman, sorumlu biz oluruz. Aslında bu tedbirler tamamen bizim iyiliğimiz için.”

Bu açıklamalar, cemaati ikna etti. Gereken düzenlemeler yapıldı ve cami ruhsatını aldı. Bu süreç, o gençle tanışmamıza da vesile oldu. Ben de orada durumu destekler nitelikte sözler söyledim. Daha sonra genç, camiye sıkça gelmeye başladı. İnşaat işinde çalışıyordu ve caminin abdesthanelerini kendi üzerine alarak, “Bunları hocamın hesabına yazıyorum,” dedi. Eşi ise belediyede yetkili bir Fransız'dı. Böylelikle hem cami hem de cemaat üzerinde güzel bir atmosfer oluştu. Daha çok insan gelmeye başladı ve ilk baştaki önyargılar tamamen ortadan kalktı.

Bugün bu olayı hatırladığımda, ülkemizde sıkça yaşanan ihmal ve tedbirsizlikten kaynaklanan kazalara bakarak, bu genç adamın ne kadar haklı olduğunu daha iyi anlıyorum. İyi niyet, tedbirsizliği mazur gösteremez; tedbir, iyi niyetin en büyük destekçisidir.

Tedbir almak, tevekkülün ayrılmaz bir parçasıdır. Aksi halde hem kendi canımızı hem de çevremizdekilerin hayatını tehlikeye atmış oluruz. Bu olay, bize sadece ibadet yerlerinde değil, hayatın her alanında akıl, öngörü ve dikkatle hareket etmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.

Yanan otel olayındaki ihmaller nedeniyle bunu sizlerle paylaşmak istedim. Ölenlere Allah tan rahmet yaralılar acil şifalar diliyorum.
<< Önceki Haber Bolu'daki otel faciası ve Fransa'daki cami Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER