Bodrum Kalesi üç yıllık restorasyon çalışmalarının ardından geçen Haziran ayında ziyarete açıldı. Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nin emekli müdürü Oğuz Alpözen çalışmaları, “O güzelim kalede ne ağaç, ne havuz, ne de müze kaldı” şeklinde yorumladı. Muğla, Bodrum Kalesi Rölöve, Restitüsyon, Restorasyon, Teşhir-Tanzim ve Mühendislik Projeleri Yapımı” başlıklı proje, İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından ihale edilmiş, Muğla Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından da onaylanmıştı.
2017 yılı Temmuz ayında Bodrum Kalesi’nin bazı alanlarının restorasyon çalışmaları kapsamında yıkılacağına dair yapılan haberlerin ardından pek çok kişi ve kurum konu ile ilgili açıklama yaptı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın planladığı projeye karşı çıktı. Üç yıl süren restorasyon sürecinde de yazılı ve görsel basında farklı yorumlar ve eleştiriler yer aldı. Yoğun tartışmalara neden olan ve kalede yeni düzenlemelerin yapılmasını öngören restorasyon çalışmaları artık büyük ölçüde tamamlandı.
Ancak bu konudaki eleştiriler sona ermedi. Öte yandan da çalışmaları yürüten bir ekip var ve doğru olanın yapıldığını belirtiyorlar. Bodrum Müzesi’nin emekli müdürü, Türkiye’nin ilk sualtı arkeoloğu Oğuz Alpözen ve Avukat Oğuz Dönmez’le kalede gerçekleştirilen restorasyon çalışmalarına dair eleştirilerini konuştuk. Mimarlık tarihi ve kentsel koruma alanında Türkiye’nin sayılı bilim insanları arasında yer alan Nur ve Günkut Akın ise Bodrum Kalesi’nde uygulanan projeyi anlatarak değerlendirmelerde bulundular.
Yapılan bu proje ile bir çok bilim insanının 50 yıllık çalışmasının ve emeğinin yok edildiğini savunan Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nin emekli müdürü Oğuz Alpözen, kalede gerçekleştirilen restorasyon çalışmalarını eleştirerek şu ifadeleri kullandı:
“O güzelim kalede ne ağaç, ne havuz, ne de yaşayan müze kaldı. Tek bir çiçek bırakmadılar. Dünyanın en büyük amfora sergilemesinin yerinde yeller esiyor. Şapelin içindeki Süleyman Demirel’in çivisini çaktığı Roma Gemisi repliğini söküp attılar. Dünya’da ilk defa alttan ışıklandırılan Cam Sergisi’ni yok ettiler. Üç yılda yaptığımız su altı kazısını gösteren akvaryumu söküp attılar. Dünya güzeli Karyalı Prenses’in binasını kökten yıkıp yerine ucube bir sergi yaptılar. Serçe Limanı Batığı’nın akibeti meçhul. En gözde yerlerden biri olan İngiliz Kulesi, Ortaçağ Şölen Salonu’nu yok ettiler. Alman Kulesi’nin orijinal sıvasını söküp attılar. Batı Hendeği’ndeki 500 yıllık Osmanlı duvarını yıktılar. Kulelerin özgün sıvalarını ve derzlerini hilti ile söküp akemiyle doldurdular. Hiçbir şey bırakmadılar. Oysa burada yapılan her şey bilimsel, kurul kararına dayanılarak yapılmıştı. Hiçbir şey Oğuz Alpözen’in hayalperestliğinin ürünleri değildi.”
Alpözen, Bodrum Kalesi’nde bulunan şapelin içinde sergilenen geminin kaldırılmasındaki asıl hedefin ise başka olduğunu öne sürdü. Restorasyonun arka planında dönemin Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın kalenin şapelini, cami yaptırma aşkı olduğunu savunan Alpözen, söyle devam etti:
“Tarafımdan yapılan bu minare semboliktir. Şerefeye çıkış yoktur. ‘Burayı ibadete açalım da Bodrumlular namaz kılsın’ diye bir düşüncemiz yoktu. Bu şapel tarihi boyunca hiçbir zaman Bodrumlulara ibadethane olarak hizmet etmedi. 23 yıl önce de geminin sökülerek, şapelin camiye çevrilmesi gündeme gelmişti. Bu yapılan Kariye ve Ayasofya Müzesi’nde yapılanlarla aynı olaydır. İçinde sergilenen gemiyi attıkları için şimdi oranın cami olarak açılması iki günlük mesele. On tane halı serersin, bir Kuran, bir tespih tamam!”
Kaledeki çalışmalarla ilgili eleştiriler getiren Avukat Oğuz Dönmez ise, 30 yıla yakın müzenin yöneticiliğini yapan, müzeyi büyüten, geliştiren ve koruyan emekli müdür Oğuz Alpözen’in yazdıklarının, söylediklerinin, yapılanlara itirazlarının asla gözardı edilemeyeceğini belirtiyor. UNESCO tarafından 1972’de ‘Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına Dair Sözleşme’nin kabul edildiğini ve TBMM tarafından uyulması gerekli bir iç hukuk belgesi haline getirildiğini hatırlatan Dönmez, şu değerlendirmede bulunuyor:
"2016 yılında Türkiye’nin UNESCO Dünya Geçici Miras Listesi’nde yer alan, 1995 yılında da Avrupa’da ‘Yılın Müzesi’ değerlendirmesinde özel ödül alan müze, bu üç yıllık süreçte dönüşüme değil, yok oluşa uğramış bir halde. İhaleyle ‘yaşayan müze’ olmaktan çıkarılmış, bu özelliği tümüyle silinmiş, bir ‘tabela müzesi’ konumuna getirilerek, asıl toplumsal işlevi ve korumacı özelliği kamu erki eliyle yok edilmiştir. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na göre koruma altındaki yerler, ‘kurul kararı alındı’ denilerek ortadan kaldırılmıştır. Bakanlığın ve uygulamacı Genel Müdürlüğün büyük tezatı söz konusudur. Bugün bakanlığı ve devleti yöneten zihniyetin çok başka yerlerde ve amaçlar peşinde olduğu, ülkenin tüm doğal ve arkeolojik sit alanlarını adeta betonlaştırdığını biliyor ve gözlemliyoruz. Bodrum Kalesi’nde her yere beyaz çakıl taşı döşenerek, ‘projeyi uyguluyorum’ kisvesi altında aslında tarihi dokunun yok edildiği apaçık ortada bir durumdur.”
Başlangıçta projeyi eleştiren ve daha sonra Kültür Bakanlığı tarafından oluşturulan Danışma Kurulu’nda görev alan İCOMOS eski Başkanı Prof. Nur Akın ise, restorasyon çalışmalarında yaşanan süreci şöyle özetledi:
“Projenin bunca zaman gözlerden uzak tutulması ve aniden ortaya çıkması, doğal olarak çabuk yargıları da beraberinde getirmişti. Bu ilk tartışmaları duyduğumda ben de kalenin restorasyon sonrası geleceği hakkında çok rahatsız oldum ve sorumluluk hissederek devreye girdim. Bu bağlamda, 2007 yılı sonunda, çalışmalar ilerlemeden Mimarlar Odası Bodrum Temsilciği, konuyla ilgili bazı sivil toplum örgütleri ve duyarlı Bodrumlulara açık, uluslararası düzeyde bir çalıştay yapılmasını önerdim. ICOMOS’un eski başkanlarından olduğum için toplantılardan tanıdığım Fransa ve Belçika’dan iki kale koruma uzmanını ve Türkiye’den konuyla ilgili değerli birkaç uzmanı davet ettik.
Başlangıçta çalıştay önerisi yerel ortamda biraz tartışmalı bulunmakla birlikte sonuçta kabul edildi. Çok sayıda ulusal ve uluslararası örneğin tartışıldığı, bu tür onarımlarda uyulması gereken doğru ve yanlışların ele alındığı, yol gösterici bir toplantı olarak, bu konudaki önyargıları epey hafifletti. Toplantıya düşüncelerini rahatça aktarabilmeleri amacıyla projenin müellifini ve Kültür Bakanlığı sorumlusunu da davet etmiştik. O aşamaya dek muhatap oldukları ağır eleştirilerle suçlanarak gelmek istememişlerdi. Sorun çözüldü ve müellifin bütün projeleriyle gelip, yaklaşımını ayrıntılı bir biçimde sunmasını istedik. Özellikle restitüsyon projesini görünce, projenin arka planında ne kadar ciddi çalıştığını anladık. Ayrıca detaylı proje raporu da işin niteliğini ortaya koyuyordu. Uygar bir ortamda yapılan bu çalıştay sonunda her kesimde bir rahatlama oldu.
Hemen ardından Bakanlığa, yapılacak restorasyon çalışmaları için disiplinlerarası bir bilim kurulu oluşturulmasını teklif ettik, bu önerimiz kabul gördü. 2018 yılından itibaren de çalışmalar, benimle birlikte, restorasyonun çeşitli alanlarında deneyim sahibi üç restoratör-mimar, statik uzmanı, malzeme uzmanı sanat tarihçisi ve bölgede çalışan deneyimli arkeologlar gibi uzmanlardan oluşturulan yedi kişilik grubun verdikleri ortak kararlar ve denetimiyle sürdürüldü.”
Kalede yapılması planlanan ancak daha sonra iptal edilen müzeye de değinen Nur Akın, şöyle devam etti:
“Sivil toplum kuruluşlarından özellikle Bodrum Mimarlar Odası Temsilciliği’ne mensup bazı mimarlar tarafından eksik bilgilerle şurası şöyle yanlış, burası böyle yanlış şeklinde eleştiriler vardı. Biz onlara, yaptığımız ayrıntılı incelemeler sonucu, gerçekten iyi bir rölöve ve iyi bir restitüsyon çalışması olduğunu ve restorasyon projesinin doğru veriler üzerine kurulduğunu anlatmaya çalıştık. Ancak projenin temel sorunu, kalenin içine yapılmak istenilen yeni müzeydi. O müze yapısı her şeyi berbat ediyordu. Kültür Bakanlığı istediği için, müellif bu projeye onu da yerleştirmek zorunda kalmıştı. Biz bu müzenin katiyen yapılmaması gerektiğini, getireceği yükle kalenin bütün özgünlüğünü bozacağını söyledik. Müellifin düşüncesi de bu yöndeydi zaten. Ayrıca bu süreçte, Mimarlar Odası konuyla ilgili olarak, Kültür Bakanlığı’nı mahkemeye verdi ve dava kazanıldı. Bu karardan da hepimiz memnun olduk.”
En çok eleştirilen ama çok yerinde alınan bir kararın da şapelin içinin boşaltılması ve alt yapısının sergilenmesi olduğunu aktaran Nur Akın, bu konuda da şu değerlendirmeleri yaptı:
“Şapel zaten çok küçük bir mekan. İçindeki batık özenli bir biçimde kaldırıldı. Çünkü o batığın oraya yerleştirilmesi, bu nitelikli mekanın bütünlüğünü ortadan kaldırıyordu. Şimdi kendi kendini sergileyen bir iç mekana dönüşmesi önemli bir kazanç. Zaten sadece benim değil danışma kurulunun ortak kararı da bu yöndeydi.”
Nur Akın, projenin kalenin kimliğini oluşturan özgün değerleri bozduğuna yönelik eleştirilere ise şöyle yanıt verdi:
“Böyle bir ihtimal var mı? Yani böyle bir danışma kurulu, orijinal derzleri sökerek, yerini tarihi değerine uygun olmayan malzemeyle doldurmaya izin vermek gibi bir kararı alabilir mi? Orada kullanılan bütün malzemelerin analizi, malzeme danışmanı hocamızın denetiminde laboratuarlarda yapılarak, alanda derzlerle ilgili küçük denemeler gerçekleştirildi. Ve ona göre alınan ortak kararlarla uygulamaya geçildi. Özgün duvarları zedeleyen niteliksiz ekler temizlendi. Gereken yerlerde sağlamlaştırmalar yapıldı. Kalenin duvarlarına zarar veren bütün bitkiler söküldü. Ama diğer bitki ve ağaçlar genel olarak dikkatli bir şekilde korundu.” “Özellikle yerel basında ve internet ortamında zaman zaman bilgisizce eleştiriler yapılıyor. Yazılanlara bakmak bile istemiyorum. Bugüne kadar da bu polemiklere hiç dahil olmadım. Bodrum Kalesi’ne yakışacak ulusal ve uluslararası koruma kurallarına uygun nitelikli bir restorasyon yapıldı. Kararlar, her biri konusunun uzmanı üyelerden oluşan ve yapılanları her ay yerinde denetleyen bir danışma kurulu tarafından alındı. Büyük bir memnuniyetle ifade edebilirim ki, bu kurulda benimle birlikte çalışan herkes aynı duyarlılıktaydı. Ve müellif de bizim önerilerimize göre hareket etmeye özen gösterdi.
Bir restorasyon hocası ve eski bir ICOMOS Başkanı olarak kalenin restorasyonu konusunda gönlüm rahat. Çünkü bu işte yanlışın geriye döndürülebilme imkanı yok. Özgün olanı yanlış kararlarla yok ettiğinizde, o restorasyon olmaktan uzaklaşır.”
İTÜ Mimarlık Tarihçisi Günkut Akın ise 1960’lı yıllarda kurulan müzede sergileme alanları düzenlenirken, kullanılan malzeme ve yapılan çalışmaları eleştirerek şunları söyledi: “Oğuz Bey çok güzel çalışmalar yapmış ama o zamanlar tabii restorasyon fikri de yok. Gemi maketi, şapeli bütünüyle doldurduğu için mekanın algılanması mümkün değildi. Müze içindeki tarihi yapılardan kopan taşlar toplanılarak Serçe Limanı ve Uluburun Batığı binaları yapılmış. Bu da korkunç bir durum. Eski duvar mı, yeni duvar mı kimse bunu ayırt edemiyordu. Çünkü kalede bulunan mevcut taşlar toplanılarak yapılmış. Böyle bir sorun vardı…”
Bakanlığın sessiz sedasız ihale yapması nedeniyle ilk başta kendisinin de projeye tepkili olduğunu anlatan Günkut Akın, “Bakanlığın bunda suçu çok. Bodrum kamuoyunun, iş bittikten sonra haberi oldu. Bu çok yanlıştı. Ama hatalarını anladılar diye düşünüyorum. Çok başarılı bir diyalog süreci oldu” diyerek restorasyon sürecinde yapılan çalışmaları şöyle özetledi:
“Kalenin duvarları; içinde oluşmuş boşluklardan, yüzeyindeki erimiş taşlara kadar elden geçti. Asıl büyük iş buydu. Mekanlar temizlendi. Kale daha fazla ortaya çıktı. Hiç kullanılmayan mahzenler sergi mekanı olarak açıldı. En önemlisi çalışmalar sırasında bugüne kadar hiç açılmamış bölümler ortaya çıkarıldı. Bu bence en değerli şey. Kale girişinde cafe ve dükkanların olduğu ilk avlu (Batı Hendeği) restorasyon öncesinde denizden tamamen kopuktu. Şimdi üst kottaki köprünün taşıyıcı duvarları kaldırıldığı için denize açılıyor. Ne yazık ki bunlar hiç bilinmiyor ve konuşulmuyor.”