İSTANBUL (CİHAN)- Yargı muhabiri Arzu Yıldız, böcek olayının, MİT'in kontrolü ele geçirmesi, başbakanın kontrol altına alınması, polislerin başbakanın yakınından uzaklaştırılması için tezgahlandığını ifade etti.
Cemaat-hükümet kavgası denen olayın aslında kurumlar (MİT- polis) arası bir mücadele olduğunu kaydeden Yıldız, MİT TIR'ları ile ilgili dosyanın kapanmayacağını, bu hukuksuzlukları yapanların bir gün yargılanacağını vurguladı. Mevcut yasalara göre MİT'in Meclis'ten izinsiz silah taşıyamayacağını belirten Arzu Yıldız, "HSYK'daki belgeye göre TIR'lar IŞİD'e gidiyor." dedi.
'MİT TIR'ları', 'İranlı kadın ajanlar' gibi gündem oluşturan haberlere imza atan yargı muhabiri Arzu Yıldız, yaşadığı olayları Zaman Pazar'a anlattı. Gündemle ilgili değerlendirmeler yapan Yıldız, bir zamanlar kendisine Ergenekoncu diyenlerin şimdi cemaatçi dediğini dile getirdi. Yıldız, "Düne kadar dine sövenler bugün elhamdülillah uçağa bindik demek için namaz kılacak duruma geldi." diye konuştu.
Yargı muhabiri Arzu Yıldız'ın Zaman Pazar'dan Reyhan Gül'ün sorularına verdiği cevaplar şöyle:
- Gündem oluşturan manşet ve attığınız cesur tweet'lerle tanınıyorsunuz. Bunun dışında hakkınızda pek bir şey bilinmiyor. Kimdir Arzu Yıldız?
- 2007 Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum. Ama epey geç gittim üniversiteye çünkü liseden sonra uzun süre spor yaptım.
- Spor derken jimnastik değil herhalde?
- Hayır. Bir buçuk yıl tekvando yaptım. Daha sonra bıraktım, boksa başladım. Beş sene de boks yaptım. İyi bir boksördüm. Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin ilk kadın boksörüydüm. 70 erkeğin içinde tek antrenman yapan kadındım. Sonra üniversite okumaya karar verdim.
- Neden, erkekler başarınızı çekemedi mi?
- Sporculara gereken değer verilmiyordu. Benim ailemden dolayı maddi durumum iyiydi ama arkadaşlarım garibandı. Devlet sahip çıkmıyordu. Eşimin bavulla madalyası var. Çenesi kırıldı. Hastane masraflarını bile ailesi karşıladı. Kimse ne aradı, ne sordu. Bu vefasızlıklara dayanamadım, bıraktım. Üniversiteye gittim.
- Onca yıl emek vermişsiniz, pişman oldunuz mu?
- Olmaz mıyım? Devam etsem daha iyiydi. Sporu çok seviyorum. Bekârken halı saha maçları yapardım. Çok iyi sol bek oynardım.
- Galatasaray sevdanızın mazisi varmış desenize.
- Fanatik Galatasaraylıyım. Üniversitede öğrenciyken Olimpiyat Stadı dâhil tek bir maçını bile kaçırmadım. Kızım kundaktaydı, onu bile maça götürdüm ama bu Passolig uygulaması kötü oldu.
- Yargı muhabirliği nasıl oldu peki?
- Ben aslında hukuk okumak istiyordum. Puanım yetmedi, mecburen iletişim okudum. Üniversite bitince evlenip Ankara'ya döndüm. Taraf Gazetesi yeni kurulmuştu. Türkiye'nin ezberini bozan yayınlar yaptığından Taraf'ta çalışmayı çok istiyordum. Lale Kemal ile iş görüşmesine gittim. İhtiyaçları olmadığını, olsa da para veremeyeceklerini söyledi. 'Para isteyen kim? Beğenmezseniz de kovarsınız.' dedim. Ertesi gün sabah 9'da gittim başladım. Adli olaylara ilgim olduğunu ve kafamın çalıştığını düşündüklerinden adliyeye beni gönderdiler.
- Sonra?
-Taraf'ın ilk yılları... Herkes çok önyargılı. Adliyedeki diğer gazeteden muhabirler bu önyargıdan bana basın odasının anahtarını bile vermedi. Üç sene basın odasına hiç giremedim. İyi ki de giremedim. Hiç boş durmadım. Koridorlarda gezdim, avukatlarla tanıştım, onların odada harcadığı zamanı ben haberlerin içinde harcadım. Avukatlar, sanıklar adliyeye geldiğinde ilk beni görüyordu. Çabamı görenler bir olay olduğunda odadaki muhabirlere haber vermektense her şeyi ilk benimle paylaşıyorlardı. Adliye kapanmadan evime gittiğimi hatırlamıyorum. Bebeğime de annem bakıyordu.
- Ardından Türkiye gazetesi serüveniniz başladı...
- Herkes beni Türkiye gazetesinde çalışmışım sanıyor. Oysa sadece üç aylık bir serüven. Bu da yandaş bir gazetede çalışmışım gibi algılandı. Hâlbuki bana girerken öyle denilmedi. Bambaşka bir yer olacak, Taraf gibi bir gazete olacağı söylenmişti. Alper Görmüş gibi bir isim vardı sonuçta. Beni cezbeden buydu.
- Gündemi sarsan İranlı kadın ajanlar haberiniz kaldı akıllarda o günlerden.
- Evet. İşin garibi herkes bu haberle ilgili sıkıntı yaşadığımı düşündü, aksine gazete çok da destek oldu, sahip çıktılar bana. Niye böyle bir haber yaptın diye telefon dahi gelmedi.
- AK Parti cenahından nasıl yorumlar geldi?
- 'Kim bunlar?' diye panik olmuşlar duyduğum kadarıyla. Kadınların kimliğini merak etmişler sadece.
- Peki ya etkisi hâlâ devam eden MİT TIR'ları haberiniz?
- Hükümet kanadından adli olarak bir tepki geldi. Sitede çalışanların adreslerine arama, siteye süresiz kapatma kararı verildi. Oysa belgesi ortadaydı. HSYK'daki belgeye göre TIR'lar IŞİD'e gidiyor. Beni ilgilendirmez senin devletin ne yapıyor ne ediyor. Benim işim zaten gizli olanı yazmak. Pisliğin varsa onu da yazmak. Kapatmak değil benim işim. Soruşturma henüz sonuçlanmadı ama bir yere varacağı da yok. Ne olursa olsun bu hukuksuzlukları yapanlar bir gün yargılanacak.
- Bu konuya dair herkes bir şeyler söyledi, size göre en büyük yanılgı ne?
- O TIR'ların MİT'e ait olduğunun sanılması. Zira o TIR'lar MİT'e ait değil. Sivil bir şoföre ait. MİT kiraladı deniyor. Peki MİT nerede orada? Şoför MİT'çi mi? Değil. Arkada eskortla gelip biz MİT'çiyiz diyenler. Belge ibraz etmişler mi? Hayır. Dosyada belgesi yok. Peki savcı silahı bulup niye bıraksın? Gereğini yapmıştır.
- Kumpas diyenlere cevabınız ne?
- Bu ülkede yasalar geçerliyse, yasalara göre MİT'in Meclis'ten gizli silah taşıma yetkisi var mı? Yok. Savcı durdurarak nasıl bir suç işliyor? Eğer biz hukuk devletiysek MİT'in zaten böyle bir görevi yok. Meclis'ten izinsiz silah falan taşıyamaz. Bu devlet görevi de değildir.
- Vatan haini ilan edilmek nasıl bir duygu?
- Etsinler. Kimin vatan haini olduğunu göreceğiz nasıl olsa. O belgeler orada duruyor, dosyada. Kapatamazlar.
BANA ŞUCU BUCU DİYENLERİN MALVARLIĞI ARAŞTIRILSIN
- Haberlerinizde sunduğunuz belgeleri elde etme yönteminizle ilgili bel altı iddialar ortaya atıldı.
- Bunu diyen erkek karşımda duramaz. Doğru düzgün para kazanmayan bir muhabirim. Böyle bir şey yapmam için bir menfaatimin olması lazım, ki böyle bir ihtiyacım yok. Haber kaynaklarınızla güven ilişkisi oluşturmuşsanız bu sorgulanamaz. Belgeyi nereden aldığım da haber konusu dahi olamaz. Savcılarla ilişkisi var diyorlar. Adliyede beklerseniz haber almak için illa ki birisini bulursunuz, zor bir şey değil. Bunlar hayatında adliyede mesai harcamamış insanlar olduklarından sallamaları kolay oluyor. Ceplerine parayı koyuyorsun tetikçilik yapıyorlar.
- Suçlamalar etkilendiniz mi?
- Sallamadım bile. Hiç üzülmedim de. Psikolojim bozuldu deme şansın yok bu meslekte.
- Hayatınızı nasıl idame ettiriyorsunuz?
- Bana şucu bucu diyenlerin mal varlığı bir araştırılsın. Benim her şeyim açık, tek kuruş kazanmadım bu meslekten. Hâlâ da kazanmıyorum. Gelecek kaygısı gütmüyorum. Maddi olarak sıkıntı çeksem n'olur. Dört kardeşiz, hepimiz birbirimize yakın oturuyoruz. Ekmeğim yoksa isterim getirirler. Dünyaya bağlı biri değilim. Kendime ait hiçbir lüksüm yok. Tek bir kaygım var. Sadece kızımı iyi okutmak istiyorum. Parayı hiç sevmiyorum. Hayatımda hiç marka giyinmedim. Şimdi ben solcuyum diyenlere bakıyorum krallar gibi giyiniyorlar. Dünya maaş alıyor, morg bekçiliği, ajitasyon yapıyorlar. Bizzat çoğunu tanıyorum. Kibirden geberiyorlar. Ben bu medyanın içinde olmak istemiyorum ama bir yandan kendimi tutamıyorum. Haksızlığa dayanamıyorum.
- Yıllardır adliyelerdesiniz, en çok ne etkiledi sizi?
- Katilin annesini de gördüm, öldürülenin annesini de. İlk zamanlar psikolojim çok bozuluyordu, ağlıyordum onlarla birlikte. 28 Şubat davasında subaylardan birinin oğlu kış günü terlikle, tişörtle koşmuştu adliyeye. Tir tir titriyordu. Bu ne kadar acı bir şey? Engin Alan'ı da gördüm, eşinin, kızının neler yaşadığını da... Bunlar hiç kolay şeyler değil. Keşke bu haberleri yazanlar bu tutuklama anlarını biraz izlese. Bu arada o zamanlar bana Ergenekoncu, kripto diyorlardı, şimdi de cemaatçi.
- Son dönemde yaşanan hukuksuzlukları sorsam?
- Mali şube ekibinin içeri atılması üzüyor en çok beni. Dünyanın en saçma şeyi. Yolsuzluk soruşturması yaptı diye polis içeri mi atılır? Niye hükümete darbe olsun? O zaman hükümet namusuyla yaşasın, çalmasın, çırpmasın, Reza gibi insanlarla ilişki kurmasın. Recep amcanın ayakkabısına kafa yormayıp Reza'nın uçağıyla umreye gidenlere mi acıyacağım? Bu insanların mal varlığı yok ki. Havuz yazarlarının tek maaşı bunların bir-iki yıllık kazançlarına denktir. Bunlar beni meslekten usandırdı, gazetecilikten tiksindim.
AİLEM 'KORKMA ÇOCUĞA BEN BAKARIM' DİYOR
- Hiç korkmuyor musunuz?
- Neden korkacakmışım? Doğruları konuşmak ya da yazmak için bir arkaya ihtiyacım yok ki. Kimse destek vermese de korkmam. Çünkü hayat korkuyla geçirecek kadar uzun değil.
- İnsansınız, annesiniz, çocuğunuz var. Bilakis çocuğuma baktıkça daha fazla gaza geliyorum. Kim ne derse desin, 5 bin yalan uydursunlar. Ortalama zekaya sahip herkes anlar ki, ortada bir yolsuzluk var. Çalmadık diyemiyorlar zaten. Kendi atadıkları savcılarla dosya kapattırıyorlar. Bunların hepsinin hesabı sorulur. Barış Güler'leri falan düşün. Bu adamlar yüzünden daha yeni doğan, doğmayı bekleyen bebekler, bir yaşında çocuklar babasız kaldı. Annelik diyorsun ya... Kendimi o kadınların yerine de koyuyorum. Bunlara susarsam insan değilim. Savunmamam için de sebep yok ki ortada. Ya sen, seni yakalayan polisi hapse atmışsın. Neyini savunmayacağım bunun?
- Aileniz 'kır dizini otur evinde' demiyor mu?
- Ailem hep destek oldu. 28 Şubat davasının görüldüğü dönemlerde 48 saat eve hiç gidemediğim de oldu. Bilakis adliyeye gelip bana yemek getiriyorlardı. Şu süreçte de benden daha cesurlar. 'Doğru bildiğin hiçbir şeyi yazmaktan korkma. Hapse mi atarlar, atsınlar çocuğa biz bakarız.' diyorlar.
- Kızınız nasıl bir annesi olduğunun ne derece farkında?
- Henüz beş yaşında ama epey farkında. Analizleri falan çok komik. Mesela arama kararı çıktığında 'Ya şimdi polisler mi gelecek, seni mi alacak, ay çok heyecanlı.' diyor.
- Cemaate angaje diyorlar sizin için.
- Umurumda değil. 2015'teyiz hâlâ şucu bucu ile uğraşıyorlar. İnsanların fikirleri neci olduğuyla bağlantılı olarak önemli ya da önemsiz gösteriliyor. Bana bunu diyenler kim Allah aşkına? Başbakanın, cumhurbaşkanının uçağına binmek için can atanlar. Düne kadar dine sövenler bugün elhamdülillah uçağa bindik demek için namaz kılacak duruma geldi. Yedi göbeğimi araştırsınlar, köyümüzde imam yok ki cemaatçi olayım. Bana cemaatçi diyenlerin geri zekalı olduklarını düşünüyorum. Aynen böyle yazın. Yedi sülale kökenime gitsinler, bizde dershaneye gitmiş insan bile yok. Özgür Mumcu ve Ahmet Şık'a bile cemaatçi dedi bu geri zekalılar.
BÖCEK OLAYI MİT'İN KONTROLÜ ELE GEÇİRMESİ İÇİN PLANLANDI
- Böcek davasıyla ilgili suçlanan polisler hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Bu polisler kim? Biri Yasin el Kadı'nın yanındaki polis. Biri Zeki Bulut, başbakanın yakın koruması. Bakın biri başbakanı arayıp ulaşamadığında yakın korumasını arar ya da danışmanını arar. Telefonlar zaten onun üzerinden dönüyor. Dolayısıyla adam başbakanın bütün sırlarına zaten vâkıf. 'Başbakan 7-8 kez beni Kaddafi'ye gönderdi.' diyor. Yok göndermemiş de... Bunları bir defa bir geçsinler. Zekeriya Öz'ün yurtdışı çıkış kayıtlarını nasıl çıkardılarsa buyursunlar, çıkarsınlar Ahmet Dürel'in de kayıtlarını. Ve bu görüşmelerin çoğunun kamera kaydına alındığını düşünüyorum. Bunlar da çıkar ilerde. Bu kadar çok şeyi bilen adam böyle dandik bir prizin içine böcek koymaz. Zeki Bulut, Başbakan'ın koruma müdürü 'beyefendiyi yatağından aldım yatağına bıraktım' diyen kişi. Bu adamın böcek koymaya ihtiyacı mı olur? Bu adamların dinleme yapmaya ihtiyacı yok ki. Bir de şöyle bir şey var. 25 Aralık olayı patlayana kadar hiç duyduk mu Yasin el Kadı olayını? Niye Serhat Demir bugüne kadar bunları ifşa etmedi bir art niyeti varsa? Ya da Ahmet Türel, Zeki Bulut... Tanık olduğu hiçbir olayı bugün duruşma salonunda anlatmayan insanlardan bahsediyoruz. 'Başbakan beni gönderdi.' dedi ama niye gönderdi, orada neler oldu bunları anlatmadı bu insanlar. Zeki Bulut'un bildiklerinin yarısı bile konuşulmadı şu ana kadar. Konuşmaması için bir neden mi var? Beni birisi vatan haini ilan edecek, ne biliyorsam anlatırım. Hiç kimsenin gözünün yaşına bakmam, kimseden de korkmam. Onlar niye susuyor? Kendilerine yakıştıramıyorlar çünkü.
- Polislere neden böyle bir şey tezgâhlanmış olabilir?
- Birincisi polisleri uzaklaştırmak istediler. MİT; kontrolü, başbakanı, tamamen kendi eline geçirmek istedi. İkincisi de olayları yönlendirmek için. Kurumlararası kavgada böyle bir şey hazırlandı bence. Olay cemaat hükümet olayı falan değil. Kurumların kavgasına gazeteciler çok temkinli yaklaşmalı. Ne Emniyetçi ne de MİT'çi olmak zorundayız. Kimin iyi ya da kötü bir şeyi varsa yazarız. İnanın bugün Yakub Saygılı'nın suç işlediğine dair gerçekten emin olursam gözümü kırpmadan yazarım. Çünkü benim işim bu. Yazmazsam mesleğime ihanet etmiş olurum.
HAKAN FİDAN'IN ELİNDE DÜNYA KADAR BELGE VAR
- Geçtiğimiz hafta gündeme damgasını vuran Fidan'ın milletvekilliği adaylığını nasıl okumalıyız?
- Cumhurbaşkanı'nın, 'adaylığını tasvip etmiyorum' söylemini doğru buluyorum. MİT müsteşarıyken Hakan Fidan'ın soruşturması Cumhurbaşkanı'nın iznine bağlı. Dolayısıyla ipini kestiği her an yargılanabilirdi. Çünkü birçok dosya var. Dokunulmazlığı aldığı takdirde kimseye ihtiyacı kalmayacak ve Erdoğan'ın elindeki o ip gitmiş olacak. Bir de şöyle bir şey var. Erdoğan'ın istemediği biri aday olamaz deniliyor. Hakan Fidan sıradan biri değil ki. Onun elinde de dünya kadar bilgi/belge var. Ona seni biz aday yapamayacağız deme lüksleri var mıydı sizce? Fidan dokunulmazlığı aldığı anda hepsini çok kolay harcayabilir. Başbakan olursa da bir Davutoğlu olmayacaktır.
- Fidan'ın adaylığının 7 Şubat MİT krizinin yıldönümüne denk getirilmesi algı yönetimi denilebilir mi?
- Kesinlikle. Bunlar her şeye darbe diyor; 7 Şubat'a, 17 Aralık'a, Selam Tevhid dosyasına vs. Peki tamam darbe diyorsunuz da, o halde 7 Şubat'ı koysanıza kamuoyunun gözünün önüne. 136 askerin ölümünün bizzat MİT'in muhbirlerinin taşıdığı mektuplar, yazışmalar üzerine olduğu söyleniyor. Yalanlama gelmedi. 17 Aralık'a darbe diyorsun, Meclis fezlekesini okutamadın daha. Ya da biz bunu haber yapınca hakkımızda soruşturma açılıyor. Darbeyse bırak kamuoyu görsün gerçekleri. Duyumlarla onlara inanmamızı bekliyorlar. Duyumla ben sana inanmam ki. Çünkü sen dün Ergenekon'un savcısıydın, şimdi avukatı oldun. O dosyayı kamuoyunun önüne koyma yürekleri yok, o zaman tabii kimse içeriğini anlamadığı için oldubittiye getirdiler. Mesela Serap Eser'i yakan molotofu atan MİT'çi deniyor. Ben buna inanıyorum. Sonra otobüs eylemleri, karakol saldırıları, bir sürü şey var.
- 17-25 Aralık ile ilgili bir kitap yazmışsınız.
- Evet, Fatih Yağmur ile birlikte yazdık. 17 Aralık'ın 10 gününü anlattık. Ne cemaat tartışması ne de darbe suçlamasına yer verdik. Sadece olayları yalın ve çıplak haliyle yazdık.
- Neden yayınlanmadı?
- Yayınevleri korktu. Aslında suçlanacağımız hiçbir şey yok çünkü belgesiz hiçbir şeyi koymadık. Nihayet daha yeni bir yerle görüştük. 20 güne kadar çıkacak kitap, sonrasında da devam edecek. Aslında başka bir projem daha var. Ünlü bir savcının hayat hikayesini yazdım. O da yazın çıkacak.
KUMPAS VARSA BİR NUMARASI SENSİN O ZAMAN
- 17 Aralık'tan sonra Ergenekoncularla AK Parti'nin işbirliğine şahit olduk. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz, uzun vadede ne gibi yansımaları olur?
- Ergenekon'u cemaate yıktılar. Bunlar 'hiçbir şeyden haberimiz yokmuş, safmışız' diyerek kendilerini akladı. Halbuki AK Parti'yi AK Parti yapan bu soruşturmalardır. Biz bunları yeniyoruz, bu davanın savcısıyız, neden korkuyorsunuz yargı önüne çıkmaktan, masumsan git, zaten ispatlanır diyorlardı. Şimdi yok kumpas vs. Kumpası kim düzenletti? Kumpasın bir numarası da sensin o zaman. Cemaatin nasıl bir kârı oldu burada? En büyük zararı cemaat gördü, her şey onların üzerine yıkıldı. Müebbet yemiş adamlar hapishaneden çıkartılıyor, onlar da bütün mağduriyetlerini hepsini cemaate yüklüyor, hükümeti bir kenarda bırakıyorlar.
- Bu işbirliğinin sonu nereye varır peki?
- Zirve Cinayeti'nin katilleri çıkıyor, mafya sokakta hesaplaşıyor. Devlete güven bitti. Bir tane yolsuzluk operasyonu yapılmadı. Narkotik bitmiş durumda. Sokaklarda uyuşturucu, eroin, şeker gibi gidiyor. Suç oranları arttı. Çetelerin yönetimiyle bu ülke ilerlemez. Ergenekon'un yırtınması da boşuna, bunların takla atması da. Hukuk önünde her zaman hesap verecekler.
- 'Azıcık zekası olan 17 Aralık'ın yolsuzluk operasyonu olduğunu anlar.' diyorsunuz. Polislerin suçsuz olduğundan nasıl bu kadar eminsiniz?
- Polisler bu dosyayı satsa her istediklerini yaptırırdı bunlara. Şimdi bu polislere iftira atanlar bir polis evine gitsin ve eşyalarının ne kadar mütevazı olduğuna baksınlar. Bu Anadolu insanlarından casus çıkaramazlar.
- Selam Tevhid dosyasıyla örgüt 'sözde' polisler de 'makul' casus yapıldı ama...
- O kadar casusluk hassasiyetleri varsa dosyayı kapattırmazlardı. Uluslararası anlaşmalara göre üç kez gözaltı yapamazsınız. Bir kez sorgulamışsın bu insanlar kaçmamış, ikinci kez sorgulamışsın yine kaçmamış, kalkmış ortada yeni bir delil yokken üçüncü kez sorguluyorsun.
- Onca dava takip ettiniz, size göre hukuki anlamda ilk kopuş hangisinde yaşandı?
- Bu iş Deniz Feneri ile başlamıştı. Orada üç savcı yargılanırken neden herkes sustu? Cemaat de sustu. Şimdi ceremesini çekiyoruz. Sadece cemaat değil, herkes çekiyor. Onlar savcı değil miydi? Onlar haksızlığa uğramadı mı?
CİHAN