16 Temmuz günü, sabahın ilk ışıklarında Türkiye'nin her yerinde AYM, HSYK, Yargıtay, Danıştay başta olmak üzere adli ve idari yargıda görev alan binlerce hakim ve savcının evine düzenlenen polis baskınında gözaltına alındık.
Ekim 2014'de göreve gelen Yargıda Birlik Platformu üyelerinin çoğunlukta olduğu HSYK Başkan ve üyeleri 15 Temmuz öncesinde "masumiyet karinesini" defalarca çiğnemiştir. "Suçun şahsiliği ilkesini hiçe sayarak" görevdeki tüm savcıları kapsayacak şekilde (12 binin üzerinde) inceleme izni vermiştir. İznin ardından hiç bir savcı ile ilgili incelemede bulunulmadığı gibi suçlama da yöneltilmemiştir!
"Savunma hakkı kutsal" olduğu halde 16 Temmuz sabahı başlayan ve akabinde devam eden hakim savcı avında gözaltı öncesinde soruşturma izni olmadığı gibi "savunma" dahi alınmamıştır.
HSYK, AYM, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin soruşturma usul ve esasları ‘orta zekaya’ sahip her Türk vatandaşı ve orta derecede Türkçe bilen yasa ve mevzuatları inceleyen her hukuk fakültesi mezunu tarafından bilinmektedir! Buna rağmen usul ve yasalar gözardı edilmiş, hukukla, mantıkla ve vicdanla bağdaşmayacak bir esir alma sürecine girilmiştir.
Gözaltı, sorgu süreci ve geçen on aylık zaman diliminde hiçbir hakim savcıya 15 Temmuz gecesi yaşananlar, 15 Temmuz'a katıldığı iddia edilen kişiler (bağlantı), darbe girişimine hazırlık içerisinde bulunmak gibi hiçbir soru yöneltilmemiştir. Sorgulama adı verilen ancak suç eylemi, suçlama yer almayan sorularda ise cemaat bağlantısı olup olmadığı, HSYK seçimlerinde kime oy verildiği gibi mantıksız ve hukuk dışı sorular yöneltilmiştir.
Elde hiç bir somut delil ve tutuklanmaları destekleyen itham ve eylem yoktur. Bu yüzden olmalıdır ki mevcut HSYK Başkanvekili iftira atmaları için tutuklu hakim savcılara çağrıda bulunmuş, "itirafçı olanı serbest bırakıp, göreve iade edeceğiz" şeklinde konuşmuştur. Diğer yandan, itirafçı ve gizli tanıklarla hüküm verilemeyeceği, tutuklu tüm yargıçların telefon kaydında meslektaşları dışında ve mesleği ile alakalı görev yapan kişiler dışında tek bir telefon görüşmesi tespit edilemeyen HTS kayıtlarının delil olamayacağı bizzat Kurul tarafından dizayn edilen YBP üyelerinden oluşan Yargıtay 16.Ceza Dairesince temyiz duruşması görülen Ergenekon davası gerekçeli kararında belirtilmiştir.
HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz "itirafçı" çağrısından sonra yaptığı açıklamada ise "itirafçı sayısını arttırmak için itirafçıların tekrar mesleğe döneceğini söyledim, bu sayede itirafçılar arttı" şeklindeki konuşmuştur. Açıklama mealen şu anlama gelmektedir: Aslında yargı mensuplarının darbe girişimine karıştıklarına dair bugüne kadar somut delil bulunamadı. Ancak ilk aşamada bu suçtan işlem yapılması şarttı.
Söz konusu açıklamalar ve Yılmaz'ın itirafları ve bu iftiralar ile 10 aydır tutuklu olan bizlerin, bu aşamada "suçüstü haline uygun bir suç olmayan örgüt üyeliği ile yargılanacağımız halde kasten salıverilmediğimiz" açıkça görülmektedir.
Yaklaşık 10 aydır sağlık sorunları dahil, hiçbir talebe karşılık verilmemiş, insani tüm haklar elimizden alınmıştır. Hücre ve tecrit koşullarında tutulmamız istenmiştir!
Bununla da yetinilmediği gibi eşler fişlenmiş, anayasaya doğrudan aykırı KHK'lar ile eşlerimiz meslekten atılmıştır! Karı-koca hakim savcılar tutuklanmış, çoğumuzun çocuklarının yakınlarına teslim edilmesi dahi engellenmiştir. Cezaevi girişlerinde ve emniyette insan hakları ihlalleri yaşanmış, çıplak arama, küfür ve darp olayları yaşanmıştır. Kısacası hapishane içerisinde hapishane yaşatılarak, ruhen ve fikren ölüme mahkum edilmiş durumdayız.
Yine bir diğer husus ise, 15 Temmuz gecesinin sabahı olan 16 Temmuz'a kadar gözaltına alınacak hakim ve savcı listesi yaklaşık 3 bin kişidir. 3 bin yargıcın adı-soyadı, sicil numarası, adresi, eşinin mesleği ve TC kimlik numarası gibi en temel bilgilerin yazılması günler sürecekken bu bilgiler ve listenin önceden hazırlandığı ve planlı olduğu, mantıklı herkesin görebileceği bir gerçektir.
Şöyle ki; isim listesini doğaüstü bir güçle hazırlandığını kabul edersek, (liste katiplere yazdırılarak oluşturuluyor) bu listenin savcılık tarafından hazırlanan gözaltı ve arama talebine tek gerekçe ile düzenlenmiş ilgili illerdeki sulh ceza hakimliklerine gönderilmiştir. Sulh ceza hakimliğinin gözaltı talebinde adı geçen kişilerle ilgili iddiaları tek tek incelemesi gece yarısı mümkün değildir.
Liste, önceden hazırlanmıştır. Bunun kanıtı; 15 Temmuz'dan 2 ay önce vefat eden Cumhuriyet Savcısının isminin de listede yer almasıdır. Daha önce emekli olan ve tutuklanmış olan yargı mensupları da açığa alma ve gözaltı listesinde bulunmaktadır.
Gerçek tüm çıplaklığı ile ortada durmaktadır! Tutuklanan fetö adı altında fişlenen bizler değil, Türk yargısı ve adalettir!
SORUYORUZ:
Suçumuz neydi? Listeler neden önceden hazırlandı?
Çevremizde iş adamları olmadığı için mi?
Temel kuralı biat, işkence olan yeni hukuk sistemini benimsemediğimiz için mi?
Siyasi nedenlerle ve somut kanıt olmadan suçlanan kişiler hakkında hukuku uygulayarak hoşa gitmeyen kararları verme cesaretimiz olduğu için mi?
HSYK ve iktidarın, yargıyı emir eri gibi görerek yaptığı "Ey yargı silah başına" çağrısına uymadığımız için mi?
İktidarın siyasi kurban diye kodladıklarını ezmediğimiz için mi?
Hukuk devletine inanıp, zorbalık ve keyfiliğe izin vermediğimiz için mi?
Hiçbir hırsızlık zanlısını korumadığımız Yan yana poz vermediğimiz için mi?
Hakkımızda daha önce hiçbir disiplin soruşturması olmadığı ve sicillerimizin en yüksek notlarla dolu olduğu için mi?
“Bu kişiyi bırak” diye baskı yapan siyasileri dinlemediğimiz için mi?
Mesleğimize atanırken illegal binalarda, yapılarda cübbe giyip kura çekmediğimiz, önümüze mağdur ve sanık olarak gelmesi muhtemel şahısları ayakta alkışlamadığımız için mi?
HSYK seçimlerinde iktidar destekli listeye oy vermediğimiz için mi?
Kişileri peşinen suçlu kabul etmediğimiz, lehte ve aleyhte delil topladığımız için mi?
Adalet.org da ‘hukuk’ hatırlatan yazılar yazıp bazılarının motivasyonunu düşürdüğümüz için mi?
Paraleli yamuğu bilmem hukuk neyse uygularım dediğimiz için mi?
İçişleri bakanlığından gelen ve aleyhimizde karar veriyorlar diyerek şikayet edilen hakim savcıların soruşturulmalarına muhalif kaldığımız için mi?
İfade özgürlüğü ve insan haklarını savunan, gazetecilerle ilgili davalarda bu yönde tavır alan kararlara imza attığımız için mi?
Yolsuzluk, faili meçhul cinayetler, haksız yere elde edilen ve açıklanamayan gelirleri sorguladığımız için mi?
Kazandığımız maaşı nasıl kullandığımızı her sene düzenli açıklayıp, şüphe çeken tek bir malımızın olmadığı için mi?
28 Şubat, 12 Eylül gibi birçok darbe ve darbe hazırlıklarını soruşturduğumuz vesayetin her türlüsüne karşı çıktığımız için mi?
Sivas'ta Madımak'da yakılan insanlarla ilgili "insanlık suçunda zaman aşımı olmaz" dediğimiz için mi?
‘Çift devlet’ olmasın diyerek derin devleti soruşturduğumuz için mi?
Adalet bakanı, müsteşar ve valilerden emir almayıp "kimse yargıya emir ve talimat veremez" ilkesini hatırlattığımız için mi?
Hitler'in Propaganda Bakanı Goebbels'in ileri sürdüğü gibi "Yargı Devlet Politikasının Hizmetkarı olmalıdır" anlayışına karşı çıkıp, yargı bağımsızlığını savunduğumuz için mi?
Düşman ceza hukuku uygulamaları yerine hukuk devleti ilkelerini savunduğumuz ve savunacağımız için mi?
CHP liderinin deyimi ile gece üçlerde çağıran siyasetçilerin ayaklarına kapanıp koşmadığımız için mi?
Sulh Ceza Hakimi iken “bu Anayasaya aykırı” diyerek, AYM'ye başvurup makam ve mevki derdinde olmadığımız için mi?
Yargı derneği başkanı olarak hukuksuzlukları, haksızlıkları dillendirip, uluslararası arenada anlattığımız için mi?
Görevde olduğumuz dönemde AB ilerleme raporlarında Türk yargısının adından övgüyle bahsettirip, birçok ödül almasına neden olduğumuz için mi?
Şeffaf yaşayıp kimseden rüşvet almadığımız, bunu da "zenginden alıp fakire veriyordum" diye açıklamadığımız için mi?
Mevcut HSYK üyeleri ve yargıdaki meslektaşlarımız gibi her kararı oy birliği ile (çokluğu da değil) almadığımız için mi?
Yasa dışı silah sevkiyatını suç olarak gördüğümüz ve yasaları dinlediğimiz için mi?
Meslek hayatımız boyunca sosyal medyadan ‘uzun adamları’ ne kadar çok sevdiğimize dair paylaşımlarda bulunmadığımız, ilkeli ve tarafsız durduğumuz için mi?
Hakkında fişleme yaptığımız HSYK üyesiyle ilgili bilgi notunu fişleme yaptığımız üyenin kendisine yanlışlıkla mesajla göndermediğimiz, rezil olmadığımız için mi?
Suçlu bulma değil, gerçeği ortaya çıkarma derdinde adalet derdinde olduğumuz için mi?
Küçük adamların sosyal medyada yazdıklarını talimat sayıp, onbaşı gibi değil de yargıç gibi durduğumuz için mi?
Tahliyeler infial yarattı diyerek, delilsiz cezaevinden çıkmadan insanları yeniden tutuklamadığımız için mi?
Toplumun oluşturduğu infiale değil, dosyadaki delilin durumuna baktığımız için mi?
Dövülerek öldürülen “Ali İsmail Korkmaz'ın katilleri ağır cezada yargılansın” dediğimiz için mi?
Aynı odada aynı adliyede çalıştığımız meslektaşlarımız tutuklanırken ailelerinin ve onların yanında durduğumuz, vefalı ve vicdanlı olduğumuz için mi?
Şanlıurfa'da cezaevinde yanan mahkumlarla ilgili "kendi kendilerini yakmışlar" diye takipsizlik kararı vermediğimiz için mi?
Hamile kadınları tutuklayıp, çocuklarına süt vermelerine bile izin vermeyecek kadar zalim olmadığımız için mi?
Suçluyu masum kılmak için, masumu suçlu yapma gayretinde olmadığımız için mi?
Tüm çocuklarımızı, yakınlarımızı saray kadrosunda işe sokmadığımız, çay toplama merasimlerinde poz vermediğimiz, güçlünün karşısında cübbemizde düğme aramadığımız için mi?
İstihbari belgeleri, mit raporları gibi yasalarca delil sayılmayacak tüm bilgi ve belgeleri suçlama konusu yapmayıp, şüphelinin lehine kararlar verdiğimiz için mi?
Mafyaların sokakta kan akıtacağına dair vaatlerini görmezden gelip, "ağzımızın tadı kaçmasın" moduna girmediğimiz için mi?
Adliye içinde kurban edilip, öldürülen meslektaşımızla aynı akıbeti yaşamadığımız için mi?
Konjonktüre, güce göre karar vermediğimiz için mi?
Bu ve benzer şekilde binlerce gerekçe sıralayabiliriz. Evet biz niye tutuklandığımızı gayet iyi biliyoruz. Hukuk okuyan, az hukuk bilen herkesin bileceği gibi.
Fakat sizin neden sustuğunuzu bilmiyoruz!
*Bir yargı üyesi