Velev'de yer alan habere göre kolektif hafızada ve ezber edilen tarihte 1955’te 6 Eylül gecesi milliyetçi bir ayaklanma olduğu, Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalanma haberi ile galeyana gelen halkın İstiklal Caddesi üzerindeki gayrimüslimlere ait mağazalara saldırdığını ama hikayenin bu kadar olmadığını vurgulayan Alin Ozinian, “Bu önceden planlanmış ve üzerinde çalışılmış bir devlet operasyonuydu” derken, bugün hala resmi bir özrün gelmediğini, suçlar ile yüzleşilmediği için yeni suçları işlemenin kolaylaştığını ve cezasızlığın arttığını belirtti.
6-7 Eylül’ü takip eden Sivas, Çorum, Maraş, Madımak katliamları, Hayata Dönüş Operasyonları, Uludere, faili meçhul cinayetler, gazetecilere suikastlar, askeri darbeler, darbelerin alt yapılarını hazırlayan operasyonlar ve cezaevlerinde yapılan işkencelerin faillerinin hiçbir zaman cezalandırılmamasının yarattığı temelin, 15 Temmuz mağdurlarının bugün yaşadığı baskının temel sebebi olduğunu anlattı.
“Her devlet operasyonunda olduğu gibi 6-7 Eylül’de yardımcı bir basın var. Birkaç gazetenin attığı manşetlerle, galeyana getirilen, komşuyu komşuya saldırtan bir üst akıl var. 6-7 Eylül gecesi yaklaşık 400 kadına tecavüz edildiği sanılmakta. Resmi kaynaklara göre 4.250 ev, 1065 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ve birçok mezarlık ve iş yerlerinin de aralarında bulunduğu 5500 tesis saldırıya uğruyor. 12 kişi öldürülüyor. 300 kişi yaralı. Hiç bilmeyenler, hiç duymayanlar için vahametini anlatmak için şunu söyleyeyim. Mesela mezarlıklara saldırı denildiğinde mezar taşları tahrip edilmiş diye düşünülür. Yok, cesetleri çıkarmışlar, yani sünnet edilen ceset var, ölülerin ağzından altın dişi çıkartmaya çalışanlar var resmi tutanaklara geçen, yine sünnet edilen din adamları var. Papazlar var” diyen Ozinian, bu yapılanların benzerlerinin daha sonra her devlet operasyonunda tekrarladığını belirtti.
Bu ağır ve suç dolu geçmişle ilgili eleştirel bir tarih yaklaşımı olmadığını belirten Doç. Dr. Erol Köroğlu ise ‘Türkiye’de tarih yazımı ve eğitimi devlet temelli gitmiyor olsaydı ve devletin işlediği suçlarla ve bunun özellikle o dönemdeki yürütücüleri, sorumlularıyla hesaplaşmak mümkün olsaydı, bunun üzerinden de bir özür gelseydi, bizim de başta İstanbul olmak üzere pek çok yerde, Türkiye’de anıtlarımız olurdu. Geçmişi hatırlar, ders alırdık” dedi.
Yaşadığımız toplumdaki şuursuzluğu zombileşmeye benzeten Doç. Dr. Köroğlu, “Suçlular, katiller, saldırganların bize iyi insan, saygıdeğer insanlar olduklarını, hatta ne kadar kahraman olduklarını söylüyorlar. Zombilerle birlikte yaşıyoruz biz, çünkü sorumlular ortaya çıkartılmıyor bu konular konuşulmuyor, sağlıklı bir perspektife oturtulmuyor yaşananlar” dedi.
Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’de mağdur olmayan kimsenin kalmadığını, geçmişte sistematik baskı ve zulme uğrayanların, malı mülkü gasp edilenlerin gayrimüslimler, Süryaniler sonraki yıllarda ise devletin baskı odağında Aleviler, solcular, komünistler, LGBTİ olduğunu söyleyen Ozinian, “Herkes dönem dönem öteki oluyor. Herkes öteki olduğu anda şunu anlıyor. Bu ne kadar korkunç bir şey! Hak yok diyor, hukuk yok diyor, bu nasıl olur diyor. Yani işte öyle oluyor. Bunu anlamak için de mutlaka öteki mi olmak gerekiyor? Bunun üzerinde durmak istiyorum ben. Çünkü son senelerde çok duyduğum bir cümle var. Bize bunu yaptılarsa size neler yapmışlardır diyorlar” ifadelerini kullandı.
Ozinian şöyle devam etti: ‘Bu başta beni bir parça rahatsız ediyor. Bir anda aydınlanıyor mı insanlar diye şüphe duymuyor değilim. Bize böyle öğrettiler diyor. Biz bilmiyorduk ki diyor. Şimdi orada da benim yelkenlerim suya iniyor. Neden? Çünkü milli tarih denen bir şey var bu ülkede. Okullarda geçilen bir tarih şeyi var. Hala Alevi komşunun yemeğini yemiyor insanlar. Geç de olsa anlıyoruz diyen insana ben vicdanen inanmak zorundayım, belki geç de olsa bu da önemli.”
Yapısal olarak ülkenin demokratikleşemediğini anlatan Doç. Dr. Erol Köroğlu, “Konuştuğumuz şeyler, tarihsel olaylar ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’ya karşı yenilmemek, onun tarafından yutulmamak için 19. yüzyıl başında Batılılaşmaya, batıyı kendine model alarak modernleşmeye karar vermesiyle bağlantılı bir şey. Bu projenin temelinde devletin merkezileşmesi var. Merkezileşen devlet ise halkı yeniden inşa ediyor ve demografik mühendislik yapıyor, nüfus mühendisliği yapıyor. Bugün Türk aydınlanması falan diye okuyoruz bir yandan. Bu aynı zamanda devletin merkezileşmesi ve merkezleşirken de tarihçi Hamit Bozarslan’ın kullandığı kavram ile ‘Zebella devlet’ haline gelmesi ile ilgili. Yani devlet adaletli olmaktan, hizmet götürmekten çıkıyor. Halkı kendine hizmet verecek, istediği gibi kullanabileceği, istediğinde itip kakabileceği, istediğinde adam öldürteceği, istediğinde ölmesini sağlayacağı bir kitle haline getiriyor. Böyle bir tarihin içerisindeyiz. O zaman da işte halk olarak devlete karşı eleştirel bir yere geçemediğimiz için olup bitenleri bu şekilde pasif bir biçimde izliyoruz ve sonra da olumsuz etkilenebiliyoruz” şeklinde konuştu.
“Şimdi baktığımız yerden Türkiye’de zulme uğramamış bir grup var mı mesela?” diye soran Ozinian, “Türkiye’nin sahibi dediğimiz insanlar bile bugün hukuksuzlukla burun buruna geliyor. Bir terörist, bir vatan haini kavramı attılar ortaya, herkesi o torbaya sokabiliyorlar, yargılamadan bile. Hedef gösterilmen yeterli, ne yaptığının hiç önemi yok. Yargılanıp beraat edenler bile toplumdan siliniyor. Bunu Müslüman Türklere de yapılacağını düşünmemiştim, onların bile devletin hedefi olacağını ben düşünmemiştim. KHKlıları sivil ölüme mahkûm ettiler. Ben demiyorum, kendileri ilan ediyorlar, ekmek yok onlara diyorlar” ifadelerini kullandı.