Hukukçu Süleyman Fidan, Reza Zarrab'ın itirafçı olduktan sonra Türkiye'nin attığı adımları analiz etti.
BİR SAVCI KENDİNİ REZİL ETMEYİ NEDEN GÖZE ALABİLİR ?
ABD'de Rıza Sarraf soruşturması başlamasından itibaren, Türk hükümeti ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'da olağan dışı bir gerginlik görülüyor. Türkiye'nin yüzlerce vatandaşı yabancı ülkelerde farklı suçlardan yargılanırken ve hiçbiri gündeme gelmezken, hükümet Rıza Sarraf'ın yargılandığı dava için tuhaf bir titizlilik gösteriyor. Ancak aynı Erdoğan, konu Rıza Sarraf olunca ve bu kişiden yalnızca bir kaç gün haber alamadıklarında, ABD'ye ard ardına iki nota verdi (1).
Bu olayın hemen akabinde , uluslar arası arenada daha önce başka bir örneği pek de hatırlanmayan bir olay yaşandı. ABD'nin Rıza Sarraf'la ilgili verdiği cevaplardan tatmin olmadığı anlaşılan Türkiye, söz konusu soruşturmayı başlatmış olan ve halen yürüten iki New York Savcısı hakkında İstanbul'da soruşturma başlatıldığını duyurdu (2).
Söz konusu durum, uluslar arası hukukun dışında, özellikle Türkiye'nin iç hukukunu ilgilendirdiği için bu konu hakkında kısa bir bilgi vermek yararlı olabilir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'na göre, Türkiye Savcılıkları tarafından bir yabancı kişi hakkında soruşturma başlatılabilmesi belirli şartlara bağlanmış. Kanunda, 12. ve 13. maddelerde bu düzenlemeler yer alıyor (3). Bu maddeler ışığında İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından başlatılan adli soruşturmada, ABD'li Savcıların ne ile suçlandığını, TC Adalet Bakanlığı'nın ABD Adalet Bakanlığı'na göndermiş olduğu yazıdan öğreniyoruz: "Devletin güvenliğine veya iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin belge veya vesikaları kısmen veya tamamen yok etmek, tahrip etmek veya bunlar üzerinde sahtecilik yapmak veya geçici de olsa, bunları tahsis olundukları yerden başka bir yerde kullanmak, hileyle almak veya çalmak (326. madde)" suçlaması ile "Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa etmek ve de kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri ifşa etmek (132. ve 134. maddeler)" suçlamaları.
Suçlamaların ikinci kısmı, yani haberleşme kayıtlarını ifşa etme suçları, Türk Ceza Kanunu'nun 12. maddesi kapsamında bir yabancıya yöneltilebiliyor. Ancak bu maddeye göre soruşturma yapılabilmesi, iki şarttan birinin gerçekleşmesine bağlı. Birincisi; bu suç, ya ülkenin milli menfaatleri aleyhine işlenmiş olacak ya da söz konusu görüşmeleri yapan ve menfaatleri ihlal edilmiş taraflardan birinin şikayeti üzerine başlatılmış olacak. TC Adalet Bakanlığı açıklamasından anlaşıldığı kadarı ile ortada bir şikayet değil, İstanbul Savcılığı'nın re'sen başlattığı bir soruşturma sözkonusu. Yani Savcılığın Rıza Sarraf dosyasında delil olarak sunulan "tape" kayıtlarını, Türkiye'nin milli menfaatlerine aykırı bulduğu anlaşılıyor. Kanunun 326. maddesindeki metinde, her ne kadar "devletin iç ve dış siyasal yararlarına ilişkin belgeler" den söz edilmiş olsa da, madde gerekçesine bakıldığında (4), burada kastedilen "siyasal yararların" ın hükümetin politikaları veya itibarı değil; doğrudan "devletin güvenliği" olduğu anlaşılıyor.
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı açısından bu olayın iki düşündürücü noktası var. İlki, bir kısmı basına sızan bu "tape" içeriklerini, devletin milli menfaatine aykırı bulmuş olmaları, diğeri de söz konusu telefon kayıtlarını illegal olarak dinleyip, sonra da kamuya ifşa edenlerin veya daha önce Türk adli makamlarında bulunan bu kayıtları "hileyle alan veya çalan" kişilerin bu iki New York Savcısı olduğunu düşünmeleri.
Sorunun ikinci kısmının ciddiye alınacak bir tarafı yok. Çünkü New York Savcılarının, uluslar arası çapta böyle bir hırsızlığa karıştıkları ile ilgili Türkiye'nin elinde en küçük bir delil olsaydı bunu çoktan tüm dünya duymuştu.
New York'daki dosyada bulanan "tape"lerin daha çok, Rıza Sarraf'ın, İran'a koyulan ambargoya karşı giriştiği illegal faaliyetler sırasında, Türk hükümetinden bazı bakanlara verdiği iddia edilen rüşvet kayıtları ve bu illegal faaliyetlerde kullanıldığı söylenen Türk Bankalarıyla ilgili olduğu biliniyor. Bu nedenle burada tartışılması gereken asıl nokta; İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nın, bu "tape"leri, niçin ülkenin milli menfaatlerine veya devletin güvenliğine aykırı bulmuş olabileceği! Erdoğan ailesinin değil, devletin yönetim şekli olan "Cumhuriyeti" koruma vazife ve yetkisi verilmiş Savcılar, her iki suçlamada, hukuk dünyasının alay konusu olma ve kendilerini rezil etmeyi nasıl oluyor da tercih edebiliyorlar? Bunun cevabını bulabilmek için, Türkiye'nin yakın geçmiş hukuk hikayesine kısaca bakmak yeterli oluyor.
Erdoğan hükümetinin göreve geldiği ilk iki dönemde, Türk hukuk sistemi, birçok eleştiriye rağmen özellikle bağlı bulunduğu AİHM nezdinde, tarihindeki en iyi yerlerden birine çıkmayı başarmışken, özellikle son yıllarda çok hızlı bir düşüş yaşadı. Örneğin "Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi" ne göre 2014 yılında 99 ülke içerisinde 59. sırada bulunan Türkiye, 2015 yılında 102 ülke içerisinde 80. sırada, 2016 yılında ise 113 ülke içerisinde 99. sırada yer aldı (5).
Düşüşün en hızlı yaşandığı 2013 yılı sonrasının ipuçları, tam da söz konusu "tape" lerle ilgili bir yere bizi götürüyor. Erdoğan ailesi ve yakın çevresine yönelik 2013 yılında başlatılan "yolsuzluk soruşturması" sonrasında, Türk hukuk sistemi baştan aşağı denilebilecek düzeyde "yenilendi(!)." Söz konusu soruşturmaya çok sinirlenen Erdoğan, miting meydanlarında yolsuzluk soruşturması Savcılarını ve Fethullah Gülen cemaatini doğrudan hedef aldı, onları montaj ses kayıtlarıyla komplo kurmakla suçladı ve yakın zaman içinde kurulacak "proje mahkeme"lerden bahsetti (6). Dönemin Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'ndaki daire oluşumlarının bir anda değişmesiyle, Türkiye'de çok fazla hakim savcıyı kapsayan kararnamelerle yer ve ünvan değişiklikleri başladı. Yolsuzluk soruşturması Savcıları görevden uzaklaştırıldı (7). Yeni kurulan "Sulh Ceza Hakimlikleri"ne yine bu kurul tarafından atamalar yapıldı. Bu mahkemeler, sözkonusu yolsuzluk soruşturmalarında yer alan polis memurları ve emniyet müdürlerini tutukladı (8).
2014 yılı içinde yapılacak kurul seçimleri için, Erdoğan doğrudan müdahil olarak, YBP adı altında birleşen hakim savcıları açıkça destekledi ve bu grubun seçilmesi halinde ülkede ki tüm hakim savcılara aylık 1150 TL (yaklaşık 300 dolar) maaş zammı vadetti (9), Adalet Bakanı ise, destekleri grup seçimi kazanmazsa seçimlerle ilgili tasarılarını geri çekme tehdidinde bulundu (10). Ve nihayet seçim istediği gibi sonuçlandı.
Yeni kurulun göreve başlamasından kısa bir süre sonra Türk hukuk tarihinde başka bir ilk daha yaşandı. Hükümetin açıkça eleştirdiği kararlara imza atmış 10'a yakın hakim ve savcı, bu kararları nedeniyle tutuklandı (11). Son Anayasa değişikliği sonrası ise, kurul üyelerini hakim savcıların seçmesi imkanı ellerinden alınarak, bir kısmını doğrudan, geri kalanını da dolaylı olarak atama yetkisi Erdoğan'a verildi. Kısa bir süre sonra, Türkiye'de 2016 Temmuz ayında darbe girişimi yaşandı. İşin en ilginç kısmı şu ki; bu olayın başlamasından birkaç saat sonra Erdoğan, bu darbeyi "Fethullah Gülen cemaatinin yaptığını" kesin bir dille açıkladı (12). Bu açıklamadan hemen sonra, sabaha karşı saat 03:00'te, yani askeri bölgelerdeki çatışmalar hala devam ediyorken, içlerinde yüksek mahkeme yargıçlarının da bulunduğu 2540 hakim ve savcının, darbecilerle işbirliği yaptığı ve terör örgütü üyesi oldukları iddialarıyla haklarında gözaltı kararı verildiği duyuruldu (13). Kısa süre sonra da Erdoğan'ın atadığı bu kurul, ülkedeki yaklaşık 5000 hakim ve savcıyı, savunmalarını almaya gerek görmeden ihraç etti (14). Daha önce, katıldığı İslam Konferansı Örgütü toplantısı çıkışında gazetecileri söylediği "bu toplantıda cemaat terör örgütü olarak kabul edildi" sözlerinin bir kaç saat içinde yalan olduğu anlaşılan (15) Bakan Çavuşoğlu, söz konusu soruşturma akabinde de, Savcı Bharara'nın aynı cemaate yakın biri olduğu yönünde bir açıklama yaptı. Savcı Bharara ise. Türk Dışişleri Bakanı'nı yalancı olmakla suçladı (16). Kısa zaman sonra Türkiye'deki hakim savcılar gibi, Bharara hakkında da terör örgütü üyeliğinden bir soruşturma açarlarsa hiç şaşırmayın.
Türkiye'nin son yıllarına ait hukuk hikayesi ile ilgili bu somut bilgiler, sanırım akıllardaki birçok soru işaretini silmiştir.
Türkiye'de tutuklu bulunan yüzlerce gazeteciden biri olan Ahmet ALTAN'ın, bir kaç yıl önceki mülakatta, bir soruya verdiği cevabıyla bitirelim. Söz konusu yolsuzluk soruşturmalarında, bakan çocuklarının evlerinde çıkan devasa paralarla ilgili, Erdoğan'ın kontrolünde olan gazetelerden birisinde, "işte o paralarla yurtdışında yaptırılan üniversite" diye bir haber yapılmıştı. Ancak, daha haberin yayınlandığı günün akşamında, gazetede fotoğrafında gösterilen o binanın bir tiyatro binası olduğu anlaşılmıştı (17). İşte o mülakatta spikerin, "bu aymazlığa sebep olan cüretin nedeni nedir" sorusuna Ahmet ALTAN şu cevabı vermişti: "O yalan haberi yapan gazeteci, haberinin doğru olmadığını, kısa sürede anlaşılacağını zaten kendisi de biliyor. O sadece, hükümete bir mesaj vermeye çalışıyor: Bakın, ben sizin için yalan söyleyebiliyorum." Meslek ilke ve ahlakını hiçe sayan bu duruş, Erdoğan ve çevresini temize çıkarma çabasıyla yalan söylemeyi ve kendini rezil etmeyi tercih edebiliyordu. Çünkü bazılarının tüm değerlerden üstün gördüğü maaşlarını veren de, istediği zaman onları işsiz bırakabilecek olan da aynı güç.
KAYNAKLAR
(1) http://www.yenisafak.com/dunya/cavusoglu-abdye-ikinci-kez-nota-veril
di-2810572
(2) http://www.hurriyet.com.tr/flas-gelisme-abdli-savcilara-sorusturma-acildi-40649836?utm_source=t.co&utm_medium=post&utm_campaign=gundem_xmlfeed
(3) https://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5237.html
(4)http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=1436
(5) http://www.haber29.net/m/hukukun-ustunlugu-endeksi-ve-turkiye-makale,1775.html
(6)http://www.patronlardunyasi.com/haber/Erdogan-demisti-Bir-yilda-skandal-tutuklamalar/170373
(7) http://t24.com.tr/konular/17-25-aralik-savcilari-aciga-alindi
(8)http://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/12/141212_17_25_aralik_operasyonu_neler_oldu_10_soruda
(9)http://www.platform24.org/medya-izleme/455/zam-degil-rusvet
(10)http://seslisohbetx.blogspot.com/2014/11/akp-bu-hep-yapyor-gunduz-akgul.html
(11)http://t24.com.tr/haber/hakim-ve-savcilarin-tutuklanmasi-ile-hakli-iken-haksiz-duruma-dusuldu,295943
(12) https://youtu.be/O3r_cM7DV2k
(13)https://youtu.be/-5ivWCeeRpA
(14) https://twitter.com/1ofPurgedJudge/status/929055583969390592/photo/1
(15)http://www.shaber3.com/endonezya-disislerinden-mevlut-cavusogluna-yalanlama-haberi/1275663/
(16)http://www.cumhuriyet.com.tr/m/haber/turkiye/868479/Eski_Bassavci_Preet_Bharara__Turkiye_Disisleri_Bakani_bir_yalanci.html
(17)
http://odatv.com/ayakkabi-kutusundan-universite-cikmis-1506151200.html