Haberdar.com Sitesi Yazarı Nadir Ulus Hollanda ile yaşanan krizden sonra Türkiye'nin aldığı tavrı analiz etti. Türkiye'nin karşılaştığı muameleyi sineye çekecek gibi bir eğilimin olduğunu söyleyen Ulus'a göre yaptırım diye açıklanan maddelerin çok zayıf kaldığı yönünde
Türkiye ile Hollanda arasında yaşanan referandum kampanyası krizi Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçuş izninin iptali ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın Rotterdam Başkonsolosluğu’na 30 metre kala Hollanda polisi tarafından derdest edilerek istenmeyen kişi ilan edildikten sonra deport edilmesiyle neticelendi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanının yabancı bir ülke tarafından istenmeyen kişi ilan edilerek deport edilmesi tarihimizde ilk olmasının yanında muhtemelen bugüne kadar muhatap olduğumuz en onur kırıcı diplomatik muameledir. Öyle ki, zamanın Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’a İsrail Dışişleri Bakanlığınca yapılan koltuk muamelesi bile Bakan Kaya’ya yapılan muamele karşısında neredeyse diplomatik nezaket abidesi kalır.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş bu aşağılayıcı muameleye cevaben ülkemizin aşağıdaki 5 müeyyideyi uygulayacağını açıkladı.
1. İzinli olarak yurtdışında bulunan Hollanda Büyükelçisi'nin Türkiye'ye dönmesinin yasaklanması
2. Hollanda yaptıklarını telafi edene kadar üst düzey ilişkilerin askıya alınması
3. Resmi ziyaretler için Türkiye'ye gelecek diplomatların gelmesinin engellenmesi
4. Diplomatik uçuşlara izin verilmemesi
5. TBMM ile Hollanda parlamentosu arasındaki dostluk grubunun Türkiye kısmının lağvedilmesi.
Ülkemizin uğradığı bu onur kırıcı muamele karşısında bahsekonu tedbirleri dağ fare doğurdu diye nitelendirmemek elde değil.
Öyle ki Hollanda Başbakanı Rutte bile sevincini gizleme ihtiyacı hissetmeden "hiç fena değil" dedi. Tevekkeli değil. Bahsekonu tedbirler Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun uygulanacağını söylediği “ekonomik ve siyasi” yaptırımların çok gerisinde kalıyor.
Bu müeyyidelerin ne kadar yaptırım gücü taşıdığına birlikte bakalım.
1. İzinli olarak yurtdışında bulunan Hollanda Büyükelçisi'nin Türkiye'ye dönmesinin yasaklanması; Hollanda Büyükelçisi muhtemelen siyasetçilerimizin sergilediği tavra bakarak krizin nerelere varacağını öngördü ve vakitlice Türkiye’den ayrıldı. Bununla birlikte, Büyükelçi’nin Ankara’da bulunmuyor olması Bakan Kaya’nın istenmeyen kişi ilan edilerek sınırdışı edilmesi karşısında Türkiye’nin de Hollanda Büyükelçisini istenmeyen kişi (persona non grata) ilan etmesine engeldeğil.
Ne var ki, ilginç bir şekilde Türkiye uğradığı bu aşağılanmaya karşı böyle bir tedbire başvrurma yoluna gitmedi. Buraya bir mim koyalım. Bu konuya daha sonra yeniden döneceğiz.
2. Hollanda yaptıklarını telafi edene kadar üst düzey ilişkilerin askıya alınması; yaşanan kriz sonrasında iki ülke ilişkilerinin kopma noktasına gelmesi karşısında bu müeyyideyi etkili olarak nitelendirmek ne kadar mümkün? Zira, böyle bir durumda üst düzey ilişkilerin askıya alınması eşyanın tabiatı gereği.
3. Resmi ziyaretler için Türkiye'ye gelecek diplomatların gelmesinin engellenmesi; üst düzey ilişkilerin askıya alınması için söylenen hususlar büyük ölçüde bu tedbir için de geçerli. Üst düzey ilişkiler askıya alındığına göre hangi resmi ziyaretlerden bahsediliyor? Yoksa Hollandalı yetkililerin de Bakan Kaya gibi istenmediği açıkça söylendiği halde zorla Türkiye’ye ziyaret gerçekleştirmesi mi umuluyor?
4. Diplomatik uçuşlara izin verilmemesi; Türkiye’de görev yapan Hollandalı diplomatlar tarifeli uçuşlarla gidip geldiklerine göre bu tedbirin nasıl bir yaptırım değeri taşıyacağı ziyadesiyle şüpheli. Şayet Hollandalı devlet adamlarına Türkiye hava sahasını kullanarak başka ülkelere (Ortadoğu ve Asya) yapacakları ziyaretlerde üst uçuş izni verilmemesi kastediliyorsa, Türkiye’nin bypass edildiği başka güzergahların bulunması çok kolay. Kaldı ki Hollanda’nın bu konuda misilleme yapması durumunda Türkiye’nin daha zararlı çıkacağı dikkatlerden kaçmamalı.
5. TBMM ile Hollanda parlamentosu arasındaki dostluk grubunun Türkiye kısmının lağvedilmesi; bahse konu yaptırımlardan en komik olanı muhtemelen bu. TBMM’nin kurduğu parlamentolararası dostluk grubu bizim kendi kendimize gelin güvey olmamızdan başka bir şey değil. Zira Hollanda parlamentosunda bu tür dostluk grubu uygulaması bulunmuyor.
Bu nedenle de bu iptalin hiç bir değeri yok. Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgilere göre, Hollanda Türkiye’nin “biz dostluk grubu kurduk, sen de kur” yönündeki taleplerini zaten yıllardır kulak ardı ediyor.
Görüldüğü gibi müeyyide diye afralandığımız hususların neredeyse hiçbirinin gerçek bir yaptırım değeri yok. Hadi içinde bulunduğumuz ekonomik kriz nedeniyle ekonomik yaptırımlara cesaret edilemedi diyelim. Hiç olmazsa bu küçültücü muameleye misilleme olarak Hollanda Büyükelçisi istenmeyen kişi ilan edilmek suretiyle sembol değeri yüksek bir karşılık verilemez miydi?
Ancak yetkililerimiz bütün tehditlerine karşın son derece doğal olabilecek böyle bir tedbire dahi başvurmadı.
Neden acaba?
Tam bu noktada, Hollanda Büyükelçimiz Sadık Arslan’ın aylardır Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Dış Politika Başdanışmanlığını da yürüttüğünü ve Ankara’dan yüksek meblağlı yurtdışı maaşı aldığını hatırlatalım. Taşıdığı bu iki önemli sıfat nedeniyle bu krize verdiğimiz yanıtın şekillenmesinde Büyükelçi Sadık Arslan’ın merkezi bir rolünün olduğu görülüyor.
Bu durumda akıllara Büyükelçi Sadık Arslan’ın şahsi menfaati için hükümeti yanlış mı yönlendirdiği sorusu geliyor.
Zira Ankara’nın Hollanda Büyükelçisi’ni istenmeyen kişi ilan etmesi durumunda diplomatik teamüllere göre Hollanda’nın da Türk Büyükelçisi Sadık Arslan’ı istenmeyen kişi ilan etmesi beklenirdi. Bu da Büyükelçi Arslanın yurtdışı maaşının sonu demek.
Eğer bu kadar da olmaz diyorsanız, buyurun siz açıklama getirin. Sizce de bu kadar gök gürlemesine bu yağmur az değil mi?