Bir değerlendirme

Samanyoluhaber.com yazarlarından Safvet Senih, yeni yazısını okurları için 'Bir değerlendirme' başlığı ile kaleme aldı.

SHABER3.COM

Barla Lâhikasındaki

Bu mektup Kuleönü Mustafa Hulusiye aittir. Üstad Hazretleri yeğeni Abdurrahman’ın vefat haberiyle üzgün şekilde o zaman Barla’nın derelerine ve dağlarına yalnız başına gidip geziyor, Kur’an’dan gelen nurların tesellisi ile dayanmaya çalışıyordu. Bir gün oralardan Barla’ya döndü. Baktı ki, Kuleönlü Mustafa, kendisinden ilmihale, abdest ve namaza dair birkaç meseleyi sormak için Barla’ya yanına gelmiş. O vakit misafirleri kabul etmediği halde, onun ruhundaki ihlas ve ileride Risale-i Nur’a edeceği kıymetli hizmeti, okuyarak onu geri çevirmeyip kabul etti...

Gerçekten insanı hayrette bırakacak samimi ve sıcak ifadelerle  yazılan bu mektup bir hârika... Ben, lisede ve üniversitede okumakta olan veya mezun olmuşların “Risalelerin dili ağır, okuyamıyorum, okusam da anlayamıyorum” diyenlere işte Kuleönlü Sarıbıçak Mustafa Hulûsî’nin bu mektubunu kendilerine okuyarak diyorum ki: “Bu ağabeyimiz nereden mezun? Acaba ilk okul veya ilk okuldan sonra hangi tahsili yaptı? Şu ifadeler bize neyi anlatıyor? Risaleleri okuyup yazmasa ve anlamasa idi bu mektubu nasıl yazabilirdi? Şimdi lügâtlar var... Ayrıca her sayfanın altına kelimelerin mânâları yazılmış Risaleler var... Biz hâlâ niçin bu olgun Türkçe ile yazılmış Nur Risalelerini okumaktan ve yazıldığı güzel kelimelerin mânâlarını anlayıp meseleye kökten idrak nimetinden kendimizi mahrum etmeye çalışıyoruz. Bir eseri yazıldığı dil ve aslî kelimeleriyle okuyup anlamak kadar büyük bir zevk olabilir mi? Bu gaflet niye? Benim fark edebildiğim bir husus var: Başka eserler çok okununca ülfet ve ünsiyet verebiliyor. Ama Risaleler okundukça, ülfet ve ünsiyet perdelerini parça parça edip açarak kendilerini daha taze ve yepyeni güzelliklerle arz ediyorlar. Ülfet ve ünsiyet gafletine düşenler onu okumaya ve tekrar tekrar müzakereye yanaşmayanlardır. İsteyen bu tesbitimi, çok okuyarak tecrübe edebilir. Yeter ki, tam olarak kendimizi Risalelere verebilelim...

Evet Mustafa Hulûsî Ağabeyimiz mektubunda önce Üstad’ı ve Risaleleri tanımadan evvelki arayış dönemini ve kalbine “Mürşidi sen uzakta arıyorsun, pek yakınında olan Bediüzzaman vardır. O zâtın Risale-i Nuru müceddid hükmündedir. Hem aktabtır, hem Zülkarneyn’dir, hem âhir zamanda gelecek İsa Aleyhisselamın vekilidir yani müjdecisidir” diye ilham onunuyor. Evet Kuleönü, Barla’ya yakındır. Kalbine doğan ilhamdan, Risale-i  Nurun, Mücedditlik, Kutbül-Aktablık dolayısıyla Kutbu’l-İrşadlık ve İsa Aleyhisselamın Müjdecisi olma gibi dört mühim vazifesi ve makamı bildiriliyor. Bu samimi arayış sahibi  Mustafa Hulûsî Efendinin alt yapı olarak temiz ve maneviyata açık fıtratı, onu Üstad’a vekil, evlad, hayru’l-halef bir fedaî olacak dâhî yapılı Abdurrahman’ın yerine Üstad’a talebe yapıyor. Hârika bir olayla yani kilitli ve kapalı kapıların kendiliğinden açılmasıyla, yani layık olduğu karşılama ile Üstad’a durumu hissettiriliyor... Üstadın emriyle beş-on Risaleyi yazıyor ve okuyor. Sonra da Uhuvvet ve hırs konularından bahseden 22. Mektubu yazıyor. Bir-iki defa da arkadaşları ile okuyor. Maneviyata açık bir ruh ve kalbe sahip olduğu için de üst üste güzel rüyalar görüyor. Hem bu rüyaları isabetle tabir ediyor.

Burada başka önemli bir husus, Mustafa Hulusî efendinin mektubuna hâşiye yazan kardeşi büyük ruhlu Küçük Ali’nin ifadeleridir. Gelecek olan 122. Mektupta Üstad’ı ve Risaleleri nasıl tanıdığını bizzat kendisi anlatıyor...

Evet Küçük Ali Ağabeyin yazdığı bu hâşiye insanı düşündürüyor. Hiçbir yüksek tahsili olmayan bir köylünün Külliyatı bu kadar derince anlayıp böyle güzel tahliller yapması gerçekten bir hârika!. Başta dediğim gibi, Risaleleri anlamıyoruz, kelimelerinin mânasını bilmiyoruz diyenlere fiili bir cevap... Kendimizi samimi olarak vererek. “Bunlar bana hitap ediyor, muhatapları benim” diye okuyanların Risalelerden  pek çok istifadelerinin olacağı açıktır...
ÖNE ÇIKAN HABERLER